Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde ilk kez, bir ihtilal olmadan temizlik hareketi ile karşı karşıya kalınmıştır. Bu konuda açılan Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Fuhuş ve Casusluk, Amirallere suikast vs. davaları ile bu temizlik hareketi sürdürülmüştür. (Bu temizlik hareketiyle TSK de görev yapan binin üzerinde personel etkilenmiştir.) TSK’ deki bu temizlik hareketlerinden başka, hangi dönemlerde buna benzer temizliklerin yapıldığını bir hatırlayalım; Bunlar, 27 Mayıs, Talat Aydemir olayı, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemleridir.
Şimdi yukarıda sayılan birinci ve ikinci grup temizleme operasyonlarının bazı ortak noktalarını ortaya koymaya çalışalım. Nede olsa kurumun adı TSK, bunu her dönemde yapar, yaparda bu dönem kadar TSK’nin koflaştırıldığı bir dönem yaratılmamıştır. Anadolu’da kurulan devletlerin hangisinin ordusu bu hale gelmiş ise, o dönemlere dikkate edin, çünkü yaşayan devletlerin ömrü hep kısa olmuştur. Ordu içi tasfiyeler 1960,1970,1980,1990 ve yaşadığımız 2000’li yıllarda halen sürmektedir. Önce her iki grup temizlik hareketlerinin ortak özelliklerinden bahsedelim. Asıl mesele,bulunulan döneme göre yaratılan düşman varlığına ait ispat araçlarının yaratılmasıyla, bu düşmanların temizliği için, en uygun plana ait projenin yürürlüğe konulmasıdır.
Önce ikinci gruptaki temizlik hareketlerinden bahsedelim. 27 Mayıs’ da İhtilalı yapan güçler, TSK’ni kendi yandaşları tarafından ele geçirilmesini sağlamak için karşı taraftakileri tasfiye etmiştir. Talat Aydemir olayında da 12 Mart darbesinde de aynısı olmuştur. 12 Eylül döneminde 28 Şubat döneminde de yine aynısı gerçekleştirilmiştir. Bunlardan özellikle 12 Eylül dönemine ait prototip hakkında konuşmakla ve yakın bir dönem olduğu için bu günü algılayabilmek açısından, yakın çekim yapmak daha uygundur. Bu yakın çekimi günümüzde başka kimler yapmak istemiştir; Korg. Metin Yavuz Yalçın, Org. Işık Koşaner, Korg. Atilla Kıyat, Alb. Mustafa Önsel, Org. İlker Başbuğ ve diğer anlı şanlı paşalarımız, fakat bunlar da gökten başlarına taş düşünce yakın çekim yapmak akıllarına gelmektedir.
12 Eylül ihtilalı, soğuk savaşın bitmesine 9 yıl kala yapılmış, masum Anadolu halkının temizlik hareketidir. Bunun kahramanları da günümüzde halen ölmeye direnen, (demek ki çekeceği varmış) anlı, şanlı komutanımız Kenan Evren ve birlikte hareket ettiği çeteleridir. O dönemde, ülkede bir sol tehlikesinin olduğu,(Bu sol demokratik de olsa aynısı algılatılmıştır) bu tehlikede sol örgütlerin ciddi tehlike iddiası, bu örgütlerin TSK de etkili olduğunun ispatı ve bu sol tehlikenin somutlaştırılmasıyla halka ispatlanması da yapılınca, düğmeye basılarak temizlik hareketi başlatılmıştır. O zamanda temizliğe layık görülenler 30 yıl kuluçkaya yatırıldıktan sonra birer kahraman gibi irtica eliyle vatansever yapılarak Albay’lıkları iade edilmiştir. Ortaya konulan bu resim onikieylülcülerin şerefsizliğine karşı yükselen sessiz çığlıktır. Çünkü bu solculara, o dönemin komünizm tehlikesinin var olduğu görevleri yaptırtılarak, bu kahramanlıklarından dolayı Albay yapılmışlardır. İşte o dönemin solcularıyla, sokakta anarşinin varlığı, solun vatana hainliği, bölücülüğü, din düşmanlığı, vatana ihanet örnekleri, cinayet ve soygun olaylarıyla bunlar ispatlanmıştır. Tehlike bu boyutta gösterilerek, sol ideolojinin TSK’ni ele geçireceği tehlikesinin halka gösterilmesi ile bunlar tiyatro oyununda birer aktör rolü ile görevli hale getirilmişler ve proje hayata geçirilmiştir. Bu konular için Emniyette, POL-BİR, POL-DER, örgütleri, TSK içinde ki aşırı sol örgüt ve fraksiyonların varlığı ile bunların banka , kuyumcu, pavyon soygunu derecesinde halka ispatı açısından önemli ve eylemli hareketlerde bulunmaları planlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Bu planın gerçekleşmesi içinde sol örgütlerin güçlü olduğunun halka ispatlanması gerekmekteydi. Peki bu ispat nasıl yapılacaktır, bu günkü ihtilalcılara yapıldığı gibi, yemlemeyle yapılmıştır. Bunun için gerek halk içinde ve gerekse TSK içinde buna uygun provokatörler yetiştirilmiş ve bu yolla saf Anadolu çocuklarının kullanılması sağlanmıştır. Bunun olgunlaşması ve tehlikeli bir duruma gelmesi için yemleme ile de bu oyun sahnelenmiştir. Önemli olan ortaya konulan oyuna halkın inandırılmasıdır. Ondan sonraki dönemin sürdürülmesi, elle armut toplamaktan daha kolay olmuştur. Çünkü devletin haberi olmadan hiçbir terör örgütü, hiçbir ihtilal örgütü kurulmaz, kurulamaz ve yaşayamaz. Terör örgütünün varlığı devletin desteği ile mümkündür. Terör örgütleri devlete sadece terör yaratarak fayda sağlamamakta, hatta daha bir çok faydaları bulunmaktadır. Bunlar bizim konumuzda değil, yazımızın da yeri değildir. Gelelim bu yemlemenin nasıl yapıldığına ve nasıl sonuç alındığına. Bu konuda her okuyucu ve günümüzde ki her ihtilalcı sanık kafa yorarak çok rahat sonuca ulaşabilir. Her dönem ve zamanda çok değişik şekillerle bu uygulanmış ve yaşanmıştır. İşte bizim konumuzda, “BALYOZ” denen bu merette yemleme olmuş mudur ? konulu sorunun cevabına.
Balyoz, yemlemesiz olmaz ve yaratılmaz. Hem de ne yemlemeler…….
İşte bütün mesele bu, var ise nasıl oldu, nasıl planlandı, ne zaman yürürlüğe konuldu, tayinler buna göre mi? planlandı, vs. şeklinde çok fikir yürütülebilir. Şimdi gelelim, 12 Eylül yemlemesi ile Balyoz yemlemesi arasında benzerlik var mıdır konulu sorumuza?. İster inanın, ister inanmayın bu bir kes yapıştır planıdır. Bir kere iki düşmanda halk nazarında aynı infial algılaması düşünülerek yaratılmıştır.(Şu namussuzlara bak ya.. camimizi bombalayacaklarmış?vs.) 12 Eylül de ise, toplumda en sevilen insanlar öldürülmüş ve anarşi diz boyu yükseltilmiş, din düşmanlığı ve vatan hainliği şeklinde sol düşmanlığı yaratılmış, “Biraz daha bekleseydik, komünizmi getireceklerdi” teranesi yayılmıştır. Balyoz’da ise, Cami bombalaması, Hava kuvvetlerinin uçağının düşürülmesi, Müslüman halkın esir alınması vs. şeklinde aynı kapıya çıkan algılanma yöntemleriyle psikolojik harekat yapılmıştır. Peki, Balyoz’a katılan provokatörler marifetiyle neler yaratılmıştır. Bunu da bırakalım Balyoz’a katılanlar ve de atılanlar yorumlasınlar. Halkın 12 Eylülde solcu anarşist komünistlere duyduğu kin ve nefret hangi boyutta ise, bu günde ihtilalcı/Ergenekoncu, TSK mensuplarına duyulan kin ve nefrette aynı boyuttadır. Her iki konumda da halkımızın algılaması, bireysel kin ve nefret tepkisinin yaratılması şeklinde olmuştur. Korg. Metin Yavuz Yalçın’ın belirttiği gibi “Ortada çok büyük gizli servis oyunu var" nasıl olmasın ki, plan seminerine 162 kişi katılıyor, bunun 52 si sanık oluyor, yani “BALYOZ” sanıklarının sadece %14 ü seminere katılmış durumda. Peki, bu nasıl ihtilal planı oluyor, yoksa yemleme takviyesi mi yaratılmıştır?. Yemleme ile sahte bir ihtilal korkusunun gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildir. Bu korkuyu ortaya koyanlardan acaba kaç tanesi sanıktır?.
Şimdi, gelelim “BALYOZ” davasının ince ayar noktasına. “BALYOZ” davasının yargılaması da bir senaryodur, delilleri de bir senaryodur. Mahkemesi ve Yargıtay’ı ise bu senaryolara göre davranan görevlileridir. Bu yasalar ile ülkede bin tane daha Balyoz senaryosu benzeri dava türleri işleme konularak, 365.000 kişi daha sanık sıfatıyla cezalandırılabilir. Çünkü delili kim tartıyorsa, fiyatını da o koyuyor, işte bütün mesele bu.
Gelin yazımızı, TSK aşıklarının sazlarıyla, sözleriyle bitirelim………
"Balyoz Planı" davasının tutuklu sanığı emekli Korg. METİN YAVUZ YALÇIN, mahkemede yaptığı savunmada; "Deniz Kuvvetlerinin, Kara Kuvvetlerinin en güzide subayları burada, oyun devam ediyor, ortada çok büyük gizli servis oyunu var" dedi. (Gizli servis oyununu sana yapılınca mı fark ettin?)
Önceki Genel Kurmay Başkanlarımızdan Org. IŞIK KOŞANER demecinde diyor ki: “Yasa ve yönetmeliğin dışında hareket ettik. Hep böyle olacak zannettik. Ama maalesef içimizden hainler çıktı. Maalesef onu da bulamıyoruz. Yasaların, yönetmeliklerin dışında hareket ettik. Bazen etmemiz gerekiyordu, bazı dönemlerde. Ama bunu yol yaptık. Hep öyle olacak zannettik. Öyle devam ettik. Ve hakkımız olmayan bazı imkânları kullandık. Halen de var, halen de var. Onlar da karşımıza çıkacak.” (O zaman kanunsuz du da, şimdi mi kanuni oldu ?)
Emekli Korg. ATILLA KIYAT ne diyor ?; “Üç darbe yaptık. Üstelik darbelerin en fazla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne zarar verdiğini bile bile bu darbeleri yaptık. Bu darbeler sonucunda kanun dışı işler yaptık. Darbenin kanunu olmaz ama kanun dışı yapmış olduğumuz işler, silahlı kuvvetlerden nefret eden bir neslin yetişmesi sonucunu doğurdu. Biz saydığımız nedenlerin neticesinde, “TÜRKIYE’DE SOLU” yok edenlerin başında gelen kurum olduk.” (Solu bitirirken, bilimin bittiği yerde bir gün kendinizin de biteceğini hiç düşünmediniz mi ?)
Balyoz Davası'nın 44. duruşmasında konuşan J. Kur. Alb. MUSTAFA ÖNSEL, balyoz tertibine seyirci kalan Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesine de sert tepki gösterdi. "Bugün görevde olanlara da söyleyeceklerim var. Çok üzülüyoruz. Hukuki süreç, Sabır diyenlere, ben de "silah arkadaşlığı ölmüş" diyorum. Yönetiyorum sandığınız ordunun sahte CD'lerle beli kırılmış. Siz kime komutanlık yapıyorsunuz?" (Bu soruyu 12 Mart ve 12 Eylülde sorsaydınız bu günlere gelinir miydi ?)
Yargıtay'ın Balyoz davası kararını resmi Twitter adresinden değerlendiren Genel Kurmay Başkanı emekli Org. İLKER BAŞBUĞ şunlari yazdı: "Bu karar, Türkiye'de olduğu kadar yurtdışında da uzun süre tartışılacaktır. Daha önce de belirttiğim gibi: “Balyoz adı verilen dava kullanılarak,TSK'dan çok sayıda askeri personelin tasfiye edilmesini bir tesadüf olarak görmüyorum” (Yoksa daha once yapılanlar gibi ,“YEMLEME” olarak mı? görüyorsunuz.)
Durmak yok, sazlara, sözlere devam…………………………..