Oğuzhan Müftüoğlu: Sosyalistler sağlam bir toplumsal güce dönüşmelidir

~ 18.11.2015, Yeni Yaklaşımlar ~

Türkiye tarihine damga vuran Devrimci Yol hareketinin tarihsel lideri Oğuzhan Müftüoğlu, Türkiye sosyalist solunun geleceğiyle ilgili temel öneme sahip konularda Red Dergi'nin sorularını cevapladı.

Oğuzhan Müftüoğlu, Türkiye tarihine damga vuran Devrimci Yol hareketinin tarihsel lideri. Birleşik Haziran Hareketi’nin kuruluşuyla sonuçlanan toplantıların gerçekleşmesinde de büyük pay sahibi oldu. Müftüoğlu, Türkiye sosyalist solunun geleceğiyle ilgili temel öneme sahip konularda Red Dergi'nin sorularını cevapladı.

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonrası malum. Büyük ve gündemi belirleyen devrimci bir partinin olmadığı koşullarda, devrim bir gerçeklik olmaktan çıktı çoğu kesim için. Bugün bizim gibi ülkelerde reformlar mümkün mü? Reformlarla kapitalizmi geriletmek ne ölçüde imkanlı?

Kapitalizmi reformlarla geriletme fikri bir siyasi strateji olarak saçmadır. Reformlar ancak devrimci mücadelenin bir yan ürünü olarak, burjuvazinin ezilenlere verdiği bir taviz veya ‘rüşvet’ olarak kabul edilebilir. Ancak ezilenlerin mücadelesinin reformlarla sınırlandırılması ve kapitalizmin devrimle ortadan kaldırılmasının imkansızlığı kabul edilemez. 

Evet, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra dünya yeni bir tarihsel sürece girerken burjuva ideologları bu geçiş döneminin alacakaranlığında tarihin ve devrimlerin de sonunun geldiğini ilan ettiler. Bu süreçte hem sosyalizm düşüncesi açısından hem de devrim fikri açısından bir hegemonya kaybı yaşandığı bir gerçek.  Küreselleşmenin getirdiği neoliberal düşünce kalıpları, devrimci ideolojinin değerleri yerine bireyciliğe vurgu yapan bir ideolojik hegemonya kurdu. Bu etki sonucu Türkiye solunda, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar liberal-reformcu tavırlar kutsandı. Bireycilik, benmerkezcilik ve liberal bir özgürlük anlayışı her türden dayanışmacı, toplumcu ve örgütçü tutumun önüne geçirildi, her türlü dönekliği baş tacı ettiler,  Denizlerden Mahirlere kadar, devrime ait olan her şeye, bütün bir geçmişe ve devrimci değerlere fütursuzca saldırdılar.

Bugün bütün bu yaklaşımların sonucunun dünyayı nasıl bir felakete ve karanlığa sürüklediği özellikle bölgemizde yaşananlar tarafından gözler önüne serilmiş durumda. Bu koşullarda bir kez daha, dün olduğu kadar bugün de devrimin ezilenlerin gerçek kurtuluş umudu olmaya devam ettiği gün gibi ortaya çıkmış durumda. Bütün insanlık tarihinin gösterdiği gibi 21. Yüzyıl’ın devrimlerinin de kuşkusuz yaşanan çağın koşullarına uygun bir şekilde ezilenlerin zaferinin yolunu mutlaka bulacağından hiç kuşkum yok.

‘Kandırıldık’ diyorlar...

Türkiye sol hareketinde emperyalizm hep ikincil bir konuma itiliyor. Emperyalizm önemsizleşti mi? Bugün emperyalizme karşı siyaseti nereye oturtmak lazım?

Bu durum, yani sol hareketler içinde emperyalizmin ikincil bir konuma itilmesi Küreselleşme süreciyle birlikte geliştirilen yeni liberal ideolojinin sol içindeki bir uzantısı olarak karşımıza geldi. Sermayenin ulusal sınırları kaldırması-aşındırması yönüyle ele alınan Küreselleşme emperyalizmin reddiyesi olarak, ileri doğru iyi bir gelişme olarak gösterildi. ‘Küreselleşme çağında emperyalizm mi olurmuş’ gibi fikirlerin sol adına uluorta savunulabildiği, böyle bir mantıkla dinci faşist bir partinin soldan destekçiliğinin yapılabildiği bir dönemden geçtik. Bir tür küresel destek de bularak gelişen bu sözde ‘sol liberal’ akımlar sol gurup ve partiler içinde geliştirildi ve etkileri hala kısmen devam eden ayrışma ve bölünmelere yol açtı. Sözünü ettiğiniz ‘emperyalizmin sol içinde ikincil bir konuma itilmesi’ buradan kaynaklanıyor. (Hatırlarsınız, ÖDP içinde bu çerçevede meydana gelen bir ayrışma ve bölünme, içinde benim de bulunduğum Devrimci Yol çevresine karşı haksız ve asılsız suçlamalara da neden olmuştu. Şimdi bunlardan bir kısmı kandırıldıklarını söyleyerek ortalıkta dolaşıyor.)

Oysa Emperyalizm son çeyrek yüz yıl içinde Küreselleşmeyle birlikte daha da derinleşerek ve bizim gibi üçüncü ülkeler açısından içsel bir nitelik kazanarak  bugün de mücadelenin önündeki hedeflerden biri olarak durmaktadır.

Elbette her olayı basitçe emperyalizme bağlayarak açıklamak saçmadır; ancak emperyalizmin rolünü dikkate almadan ya da görmezden gelerek ne bugün yaşanılan dünya doğru olarak kavranabilir, ne de özellikle büyük bir kan ve ateş deryasına döndürülen bölgemizdeki her hangi bir önemli meselede doğru bir politika saptanabilir. Bu yüzden sol hareketlerin bu tür kafa karışıklıklarına yol açan liberal ideolojik sapmalardan kurtulmadan başarıya ulaşması da mümkün olamaz.

Devrimci siyasete ihtiyaç var

Türkiye’de sol devrimci hareket bir işçi sınıfı akımı olmaktan uzak. Emekçileri farklı kimliklere bölen ‘kimlik siyaseti’ nasıl aşılır? Sol devrimcilik nasıl bir işçi sınıfı akımı haline gelebilir.

‘Kimlik siyaseti’ şeklinde ifade edilen yaklaşımı küreselleşme sürecinin ideolojik örüntüsü çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir anlayış olarak görüyorum. Kapitalist küreselleşmenin sosyalist dünya görüşüne karşı bir ideolojik hegemonya aracı olarak ortaya çıkan postmodern anlayışlar çerçevesine sol içinde örgüt merkezli ve dayanışmacı, toplumsal anlayışlar yerine liberal ideolojinin etkileri güç kazandı; Bir yanda tarihin, büyük anlatıların, ideolojilerin, sınıf mücadelelerinin sonunun geldiği ilan edilirken buna karşı etnik, sol içinde dinsel, mezhepsel farklılıkları kutsayan, çok kültürlülüğü temel alan ‘radikal’ teoriler geliştirildi. 

Şimdi, küresel sermayenin neoliberal politikaları doğrultusunda etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaların /savaşların dünyanın nasıl bir geleceğe sürüklediğini görüyoruz.

Açıktır ki, şimdi küçük bir umut ışığı bırakmayan bugünkü durumdan kurtulmak için, her şeyden önce solun kendi iddia ve değerlerine ve öz gücüne dayanan devrimci siyasetlere ihtiyacımız var.

Siyaset her şeyden önce doğru fikirlerle birlikte o fikirleri hayata geçirebilecek ciddi bir toplumsal güç birikimini de gerektirir. Sağlam bir toplumsal güce ulaşamadan sözde “yüksek siyaset” oyunlarıyla kestirmeden sonuç alarak günü kurtarma mümkün olur mu bilemiyorum ama, bırakalım solun bir işçi sınıfı hareketi haline gelmesi, ülkenin bugün içine sürüklendiği karanlık gelişmelere karşı ciddi bir müdahale imkanı bulması bile mümkün değil.

RED’in 100. sayısı tüm Türkiye’de…

2006 sonunda yayın hayatına başlayan aylık sosyalist dergi RED 100. sayısıyla tüm Türkiye’de, gazete bayilerinde!..

Farklı diliyle ve pek çoğu fenomen haline gelen kapaklarıyla önemli bir okur kitlesine ulaşan RED, aynı zamanda geride bıraktığı dokuz yılda isabetli analiz ve tutumlarıyla da ciddi bir prestij kazandı.

RED’e 100. sayısında sosyalist solun tanınmış isimleri yazdı, Türkiye’nin, dünyanın, solun bugünü ve geleceğine ilişkin görüşlerini paylaştı. Suruç ve Ankara’da bombalardan kurtulan gençler, Hasan Ferit Gedik’in annesi Nuray Gedik, Gaziantep’te IŞİD tehdidi altında yaşayan isimler RED’e konuştu.

Bu sayıya katkıda bulunan isimler şöyle:

İLKAY AKKAYA, İLKER ARSLAN, MUZAFFER ARSLAN, HAKAN AYTAÇ, FİKRET BAŞKAYA, KORKUT BORATAV, ALPER ÇEVİK, METİN ÇULHAOĞLU, HİCABİ DEMİRCİ, GÜRBÜZ DENİZ, ERDOĞAN DURMUŞ, AÇELYA ELÇİ, BATUĞ EVCİMEN, JANSET EVCİMEN, DELİ GAFFAR, NURAY GEDİK, HAKAN GÜLSEVEN, SELİM GÜNAY, MURAT GÜREŞ, YAŞAR DENİZ IRLAYICI, ULAŞ KARAKUL, GÜRKAN HAYDAR KILIÇARSLAN, GÜRKAN KORKMAZ, ŞENER LEVENT, OĞUZHAN MÜFTÜOĞLU, EMİRHAN OĞUZ, AYŞE ÖZER, ŞULE SAVAŞ, BETÜL SİNANOĞLU, SALİH ZEKİ TOMBAK, CECILIA TOLEDO, MERDAN YANARDAĞ, SUZAN YILMAZ OKAR, GAMZE YÜCESAN…

Arşivinizde mutlaka bulunması gereken RED’in 100. sayısı Kasım ve Aralık boyunca bayilerde olacak…

 

 

http://abcgazetesi.com/oguzhan-muftuoglu-sosyalistler-saglam-bir-toplumsal-guce-donusmelidir-2508.html

Hits: 1107