YA AVRUPA OLMASAYDI?

“4. Yargı paketi ve hukuk güvenliği” başlıklı geçen haftaki yazıda “Tasarı, “düşünce suçu” yaratmaya açık maddeleri  ne ölçüde ayıklayacak?” sorusundan hareketle, konuyu farklı yönleriyle ele almıştım. TBMM Adalet Komisyonu’nda bugün görüşülecek metni okuyunca,  kendi kendime, “ya Avrupa olmasaydı?” dedim.

“İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında  Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması…”, Tasarının adı.  Gerekçe: “… ülkemizin AİHM önündeki davalar açısından görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi amacıyla, AİHS tarafından koruma altına alınan hakların ihlaline sebebiyet verebilen çeşitli kanunlardaki ilgili hükümlerde değişiklik yapılması…”.

 

 

Ön saptamalar

- Tasarı başlığı, “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü” olmakla birlikte,  içerik İHAS gerekleri ile sınırlı. Bu  da, İHAM kararlarının bir kısmına indirgenmiş:  Yargılamanın yenilenmesi, ifade özgürlüğü, adlî yardım gibi konular. Böylece, bugüne kadar sıkça eleştirilen “düşünce suçu”,  zımnen kabul edilmiş olmakla birlikte, kısmî çözümle yetiniliyor.

- Oysa, İHAM’ın ihlâl saptadığı  kararlar, başta âdil yargılama olmak üzere, geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bu ise, Ceza ve Ceza Muhakeme Yasalarının  ciddi bir biçimde gözden geçirilmesini gerekli kılmakta...

- İHAM’ın mahkûmiyet kararları azaltılma isteği ile İHAM kararlarını uygulamama eğilimi, açık bir çelişki.

 

 

Kısmî onarımlar

 - Yine bir “torba kanun”; neyse ki, en azından 3. paketten daha az karmaşık.

- Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) kararları üzerine İHAM’ın ihlâl saptaması sonucu yargılamanın yenilenmesi gibi, önceki düzenlemelerin palyatif özelliğini yansıtan  ve muhtemelen, yeni düzenlemeleri gerekli kılacak maddeler var…

- Bunlar dışında, düzenlemeler üç kalemde toplanılabilir:

1) İfade özgürlüğü ve terör örgütleri: düşünce ve ifade özgürlüğünde genel bir iyileştirme yerine, terörle bağlantılı bir daraltım söz konusu. Terör örgütü bildiri ve açıklamalarını basan veya yayan ya da propagandasını yapan kişilerin (üç ve beş yıla kadar) cezalandırılması, örgütlerin “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini  meşru gösterme veya övme veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik” etme kaydına bağlanıyor. Bunların güvence oluşturması, değinilen sözcük ve kavramların yorumuna bağlı. Ama asıl sorun, terör örgütü tanımında. Her slogan ve pankartın arkasında terör örgütü arayan bir zihniyet ortamında, TMK md. 6 ve 7’deki iyileştirmenin katkısı üzerine ihtiyat elden bırakılmamalı.

2) İşkence suçlarında zamanaşımı: İşkence suçlusu kamu görevlilerinin cezalandırılmasını öngören TCK md.94’e, “Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.” fıkrası ekleniyor. Bu önemli; ancak, geriye dönük uygulama konusunda belirsizlik var.

3) Vicdanî red yok: “Askerlikten soğutma” suçu yerine,  askerlik hizmeti yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetinden vazgeçirmeye yönelik “teşvik ve telkin” suçu ihdas ediliyor.

 

 

Aysbergin görünen kısmı

Tasarı’nın genel gerekçesinde belirtildiği üzere, İHAM önünde 2012 sonu itibariyle Türkiye aleyhine 16.900 başvuru yapılmış. Ama bu sayı, ülkemizde insan hakları ihlâllerinin yaygınlığı dikkate alındığında, “aysbergin görünen kısmı” sadece.

Tasarı ise, dosya sayısını azaltma, ödenen ve ödenecek tazminat tutarında tasarruf, görünüşü kurtarma gibi nicelik, iktisadî ve yüzeysel kaygılarla kaleme alınmış. Bu yönüyle, İHAM kararlarının uygulanmasını izleme organı olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ni tatmine yönelik düzenleme havası yok değil. Ancak çelişki şurada:

Strazburg organlarının beklentilerini karşılama kaygısı öne çıksa da, İHAM kararlarını uygulamama direnci, anlaşılır gibi değil.  Zorunlu din dersi (Zengin/Tr.) kararından nüfus cüzdanındaki din hanesi (Işık/Tr.) kararına, kadına yönelik şiddet (Opuz/Tr.) kararından kadının soyadı (Tekeli/Tr.) kararına kadar, İHAM’ın onlarca kararını uygulamayan Hükûmet, mahkûmiyet sayısını azaltmaya çalışıyor!!!

“İnsan haysiyeti”ni temel alan bir anlayışla yaklaşılması ya da Anayasal hak ve özgürlük ihlâllerinin göz önüne alınması bir yana, Sözleşme kapsamında yer alan  sadece bazı hak ve özgürlüklerin korunmaya değer görülmesi, Avrupa organlarının baskısı sonucu mümkün olabiliyorsa, “ya Avrupa olmasaydı” şeklindeki kaygı  boşuna değil. Şimdilik tesellimiz: İyi ki, Avrupa var!

(Birgün)

Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1964