İKTİDAR partisinden Prof. Burhan Kuzu’ya ait bu söz. Gerçeğin de ifadesidir. Bizdeki başbakanla ölçüldüğünde Amerikan cumhurbaşkanının yetkileri bir bakıma ‘zavallı’ kalır.
Tabii Prof. Kuzu’nun başkanlık sistemini savunmaktaki amacı, “büyük Başbakan”ı “zavallı Obama” durumuna düşürmek değildir. Politikaya girmeden önce de başkanlık sistemini savunurdu.
Başkanlık sisteminde başkanın sahip olduğu yürütme yetkisi, hem yasama organı, hem yargı organı, hem eyalet sistemi hem Amerikan partilerinin ‘gevşekliği’ gibi anayasal ve kültürel birçok faktör tarafından denetlenir ve dengelenir. Parlamenter sistemde ise başbakanlar parlamento çoğunluğuna dayanırlar, yasama organı üzerindeki etkileri ‘başkan’dan çok daha fazladır. Öyleyse başkanlık sistemi daha mı demokratiktir?
KâĞIT ÜZERİNDE...
Demokrasilerde önemli olan prensip, yetkilerin “denetlenebilir ve dengelenebilir” olmasıdır. Bunun anayasal, kurumsal, geleneksel ve kültürel zemini varsa, sistemin adı ne olursa olsun demokratiktir. Bu zemin yoksa, adı ne olursa olsun sistem ya otoriterleşmeye ya kaosa çok açık olur.
Rusya ve Fransa kağıt üzerinde yarı başkanlıkla yönetiliyor. Fakat Putin ile Holland’ın ülkelerindeki otoritelerine aynı demek mümkün mü?! İkisi de “Başkan” olan Clinton veya Obama ile Latin Amerikalı Peron’ları aynı görebilir miyiz?
Thatcher gibi bir “Demir Lady”nin İngiltere’de sahip olduğu başbakanlık yetkilerini ve otoritesini düşünün, ama demokratik özgürlükler bundan hiçbir şekilde etkilenmemişti...
Kâğıt üzerinde en güzeli şüphesiz başkanlık sistemidir. Ama ‘sistem’ meselesinin geleneklerle, yerleşik kurumlarla ve siyasi kültürle ilişkisini dikkate aldığımızda, Türkiye için en uygunu parlamenter sistemdir.
METOT ÖNERİSİ
Başkanlık sistemini savunan AKP’li hukukçulara bir metot önerim var: Sistemleri kağıt üzerinde değil, dayanacakları kurumsal ve kültürel yapılarda doğurabileceği sonuçlar açısından tartışalım. Türkiye’nin yerleşik kurumları ve kültürü parlamenter sistem yönündedir. Bunu değiştirmeye kalkmak, sonucu belirsiz bir ağır ameliyata yatmak olur, hiç gerek yoktur.
Milletvekillerinin hâlâ parti genel merkezlerinden ‘atandığı’ bir pratikte başkanlık sistemini hiç düşünmemek gerekir. “Zavallı Obama”nın partisinden kimlerin senatör olacağına karar vermesi hayal edilebilir mi?! Kurumsal ve kültürel yapı dediğim bu...
KUVVETLER AYRILIĞI
Sayın Prof. Kuzu’nun kitabını ve Sayın Prof. İdris Bal’ın Başbakan’a sunduğu konuyla ilgili raporu dikkatle okudum. Mesela başkanlık sistemini savunurken, “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin en iyi bu sistemde gerçekleştiğini yazıyorlar. Bu, akademik olarak doğrudur. Fakat bunun altında Amerikan kültürünün liberal karakteri, eyalet sistemi, partilerin “gevşek” yapısı gibi yerleşik değerler ve kurumlar vardır.
Bizde “kuvvetler ayrılığı”nı geliştirmenin ilk adımı, mesela partilerde aday belirleme yetkisinin genel merkezlerden alınıp “ön seçim” mekanizmalarına verilmesi olabilir. Ama bu kolay konuda en ufak bir girişimde bile bulunmadan sistem değiştirmek gibi çok karmaşık ve zor öneriler getiriliyor.
Türkiye’de soyut sistem tartışmaları yerine, parlamenter sistemimizi daha etkin bir işlerliğe kavuşturmak için parti disiplini, parti içi demokrasi, seçim ve partiler kanunu gibi somut konuları tartışmayı öneriyorum.
(Hürriyet)