HÜKÜMET Üçüncü Yargı Paketi'ni 1 Temmuz’dan önce yasalaştırmaya karar verdi; çok güzel... Özel yetkili mahkemeler konusunu hükümetin alelacele bu pakete sokuşturmak istemesini ise çok yanlış buluyorum. Hükümet bir uçtan öbür uca savrulmak üzeredir.
Üçüncü Yargı Paketi’ni Adalet Bakanlığı hazırladı, ocak ayından itibaren Meclis’te komisyon ve alt komisyonda görüşüldü. İktidar ve muhalefet tartıştı. Geçtiğimiz pazartesi CHP grup başkanvekilleri bu tasarının Meclis tatilinden önce çıkarılmasını istediler. Uzlaşma oldu.
Bir demokraside kanunlar böyle olgunlaşır. Fakat Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) konusu öyle aceleye getiriliyor ki, son bir haftada Başbakan Yardımcıları bile çelişkili açıklamalarda bulundular!
Özel yetki sorunları
Özel yetkili mahkemeleri öteden beri yetkilerini “ölçüsüz ve orantısız” kullandıkları için eleştiriyorum: “Örgüt” kavramını aşırı geniş tuttular, örgüt olmayan birliktelikleri örgüt saydılar! Prof. İzzet Özgenç gibi saygın bir hukukçu da belirtti, “özel delil elde etme yöntemlerinden yararlanmak için” yaptılar bunu... Askeri hiyerarşiyi örgüt hiyerarşisi saymak, askeri görevi suçun işlendiği süre saymak gibi ciddi hatalar yaptılar... Örneklerden biri, İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı süresi içinde terör örgütü yöneticiliği yaptığının iddianameye yazılmasıdır!
Halkın seçtiği milletvekillerini tahliye etmeyerek yasama görevi yapmalarını engellediler. Ölçüsüz tutuklamalarda son örnek, kendi isteğiyle gelip teslim olan Kemal Gürüz’ün tutuklanmasıdır. YÖK başkanlığı sırasında kendisini şiddetle eleştirdiğim için Gürüz beni mahkemeye vermişti! O başka bir konudur. Gürüz kaçacak mıydı, yoksa savcılıkta ve YÖK arşivinde bulunan delilleri mi karartacaktı?!
Balyoz davasında ciddi bir “üretilmiş deliller” tartışması vardır, mahkeme tıkanmıştır. KCK soruşturmasını haklı buluyorum ama kitlevi tutuklamalar amaca hizmet etmiyor, hatta ‘aksi tesir’ yapıyor.
Madalyonun öbür yüzü
Yetkilerini böyle “ölçüsüz” kullanma kusurunun yanında, bu mahkemeler kesinlikle eski DGM’lerle aynı hukuki nitelikte değildir: Bunu görmek için AİHM’nin DGM’ler ve ÖYM’ler hakkındaki kararlarına bakmak lazım.
Hele ÖYM’leri İstiklal Mahkemeleri’ne veya Yassıada Mahkemesi’ne benzetmek için “tabii hâkim” ve “olağanüstü mahkeme” kavramlarını bilmemek lazımdır.
ÖYM’lerin terörle, darbe girişimleriyle ve örgütlü suçlarla mücadeledeki takdire şayan rolü, sırf kusurlarına bakarak gözden kaçmamalıdır.
Kapkaççılık şebekelerinin eylemlerini örgütlü suç sayan ÖYM’ler, İstanbul’daki kapkaç olaylarını günde 9’dan günde 1’e indirdiler. Soruşturma usullerinin etkinliği sayesinde bir yılda açığa çıkarılan uyuşturucu miktarı, Avrupa’dakinin iki katıdır! İstanbul’da 78 mafyöz şebekeye soruşturma açtılar...
Ne yapmalı?
Evvela “terör mahkemeleri” terimi yanlıştır, her şüpheliyi toplum gözünde damgalı haline getirir. Edindiğim bilgilere göre bu isimden vazgeçilmiş.
ÖYM’leri kaldırmak, iller arası örgütlü suçlarda ciddi zafiyetler yaratacaktır. Görülmekte olan davalarda yetki kargaşası ve uzun süreli gecikmelere yol açacaktır. ‘İhtisas’ı ortadan kaldıracaktır...
Başbakanlık’taki çalışmada “mevcut davalara mevcut hâkimler baksın” eğilimi ağır basıyor. O zaman ne değişecek? Her şey yine aynı hâkimlerin takdirine bağlı olacaktır! Mahkeme heyetlerinin değişmesine yol açacak bir düzenleme ise hem yargıya müdahale, hem davalarda vahim uzamalara sebep olacaktır.
Üçüncü Yargı Paketi cumartesi günü Meclis’te kabul edilmelidir. Bu ÖYM davalarındaki sorunların bazılarını çözecektir zaten.
ÖYM’lerin kaldırılması veya yeniden düzenlenmesi ise üzerinde çok çalışılması gereken bir konudur, asla aceleye getirilmemelidir. Benim tercihim, ÖYM’lerin devam etmesi, tatbikatta “ölçüsüz” uygulamalara, özellikle aşırı tutuklamalara yol açan yetkilerinin daraltılmasıdır. Bu sayın hâkim ve savcılar da artık görmelidir, yol açtıkları toplumsal tepki yürütme ve yasama erklerine kadar ulaşmıştır artık!
(Hürriyet)