Maraş depremi iktidarın tüm şaşalı görüntüsüne rağmen ne kadar güçsüz ve beceriksiz olduğunu gösterdi. Tüm kurumların içini boşaltmanın ve yozlaştırmanın yıkıcı sonuçları ortaya çıktı. Devlet deyim yerindeyse kendi enkazını bile kaldırmayı başaramadı.
Cumhur İttifakı yaptığı tüm gürültü ve propagandaya rağmen düştüğü durumun farkında. O kadar ki depremden 48 saat sonra yaşadıkları büyük krizler sonrasında izledikleri ve başarılı olduklarını düşündükleri yolu yeniden denemeye başladılar.
15 TEMMUZ’UN YOLU
Deprem sonrası boş bir özgüven ve kısa bir şaşkınlık sonrası durumun vahametinin farkına varan iktidar, kendisi için çıkış yolu aramaya başladı. İlk aklına gelen benzer krizlerde ve tabi ki 15 Temmuz’da yaptıkları oldu.
Suçlu aramak: İlk yaptıkları yaşanan krizin iktidar kaynaklı olmadığını sürekli tekrar ederek toplumu ikna etme uğraşı oldu. 15 Temmuz’da bunun için darbe girişimi gibi somut bir kanıtları olan iktidar hedefin kendisinin olduğuna inandırması da zor olmadı. Darbe girişimi öncesine, cemaatle kurduğu ilişkiye, onları nasıl büyütüp kolladıklarına dair tek bir cümle kurulmadan zeytinyağı gibi üste çıkmayı başardılar.
Deprem için de aynı numarayı deniyorlar. Önce yandaşlarla birlikte depremin yıkıcılığını sürekli gündemde tuttular. “Yüzyılın felaketi” gibi fiyakalı sözlerle kampanya yaptılar. Sonrasında dini devreye soktular. Kader dediler, her şerde bir hayır var dediler. 2500 diyanet görevlisini bölgeye yolladılar. Tüm kötülük ve başarısızlık yine AKP dışında bir yere yıkılmaya çalışıldı.
Yenikapı ruhu: Birlik zamanı deyip tüm siyasi partilerin arkalarına dizilmesini istediler. Erdoğan’ın deprem sabahı Meclis’te bulunan bazı parti liderlerini aradığı biliniyor. İyi Parti lideri Akşener “şimdi bizim susma zamanımız” diyerek bu çağrıya ilk destek veren oldu. Özellikle ilk 3 gün CHP dışında 6’lı masanın tüm partileri bu tutumu sergiledi. Ama depremin üzerinden birkaç gün geçtikten sonra meselenin ciddiyetini ve yurttaşın çaresizliğini ancak fark ettiler. Bunda da yurttaşın büyük isyanı, dayanışmanın gücü etkili oldu.
Önümüzdeki Çarşamba gecesi geneli yandaş olan televizyonlar ortak bir program düzenliyor. Anlaşılan o ki iktidar çarşambaya kadar kurtarma çalışmasını bitirip yeni bir döneme geçmeyi planlıyor. İktidar yine düdüğü çaldı ve herkesin sıraya geçmesini bekliyor.
OHAL ve baskı: Baskı ve zor uzun süre elinde tutmaya çalıştığı en önemli araç olacak. Çünkü hizaya gelmeyecek ve gerçeğin peşinde koşacaklar olacaktır.
Alışıla geldiği gibi sosyal medya ilk hedef oldu. Bir ara kapattılar, sonra açmak zorunda kaldılar. Ama paylaşımlardan dolayı gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Sonra OHAL devreye sokuldu. Gerekçe bu sefer yağmacılardı. Yaptıkları hesaba göre tüm hak arama girişimleri ve gerçekleri haberleştirme girişimleri hedefine ulaşmadan OHAL duvarına çarpacaktı. Üstelik seçimlere yine OHAL’le girmek gibi bir avantaj elde etmiş olacaklardı. Ne kadar tanıdık değil mi?
İŞE YARAYACAK MI?
Tüm bunlar AKP’nin hesabı ve hayata geçirmeye başladı. Ama bu kez başarma şansları yok. Çünkü toplumun ezici çoğunluğu bu büyük yıkımın ve acının gerçek nedeninin iktidar olduğunun farkında. Deprem bölgesindeki bu güçlü duyguyu aktaran bağımsız medya ve bireyler var. Üstelik bu kez karşılarında suç ortağı bir cemaat değil, örgütlü örgütsüz milyonlarca insan ve bunların haklı öfkesi var.
Çöken binaları altında insanlar öldü, kentler yok oldu. Bu acı ve yıkım kuşkusuz nesiller boyu unutulmayacak.
Ama bir başka gerçek daha var. Bu deprem sadece yarattığı büyük acıyla değil aynı zamanda bir rejimin bitmesiyle de hatırlanacak. Ranta, paraya ve yağmaya dayanan, akıl dışı, vicdandan uzak, sevgisiz rejim son bulacak. SOL parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen’in dediği gibi: “Önümüzdeki günlerde sadece kentleri değil ülkemizi yeniden inşa edeceğiz”. Yoksa bu acıyla başka türlü başa çıkmamız mümkün değil.