Terörle Mücadelede ABD ile yaşanan sorunlar: Efsane mi? Yalan mı?
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone, “ABD'nin, terör örgütüyle mücadelesinde Türkiye'ye yeterince yardım etmediği şeklindeki iddialar efsane ve yalandır. Terörle mücadelede Türkiye'ye ABD'den daha fazla destek veren başka bir ülke varsa, bu ülkeyi bilmek isterim.”
Sayın Büyükelçinin bu iddialarının ne derecede gerçekleri yansıttığını tabii ki Türkiye’deki muhatapları bilecektir. Ancak son yıllarda ABD, Türkiye’ye karşı hiç de Sayın Büyükelçi’yi teyit eder bir görüntü vermemiştir. Nasıl mı? Hatırlamaya çalışalım yaşadıklarımızı…
ABD; uluslararası hukuka göre, koşuları tartışmalı olan “Meşru Müdafaa” iddiası ile Panama’da Aralık 1989’da işgal harekâtı
[1] icra etmekten çekinmemiştir. Aynı ABD, “yalan” olduğu yıllar sonra ortaya çıkan Saddam’ın hayali kimyasal silah depolarını tehdit olarak görmüş ve uluslararası hukukta yeri dahi olmayan, kendince tanımladığı “Preemptive Strike-Önleyici Saldırı” gerekçesi ile Irak’ı işgal etmiştir. Yine aynı ABD; Irak’tan Türkiye’yi hedef alan terör örgütü tehdidine karşı Türkiye'nin uluslararası hukuktan kaynaklanan “Meşru Müdafaa
[2]” hakkını ise 2002’den itibaren fiilen rehin almış görünmektedir.
Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Bush ile 05 Kasım 2007 tarihinde yaptığı görüşme sonrasında sınır ötesi harekât için yeşil ışık yakılmış olsa da; ABD, Türkiye’nin kendi siyasi hedefleri ve askeri ihtiyaçlarına göre harekât icra etmesine ve sonuçlarından yararlanmasına izin vermemiştir. AKP iktidarı da bu konuda siyasi irade ve kararlılık gösterememiştir.
Bilindiği gibi
Türk Silahlı Kuvvetleri, Ekim
2007’de
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçen tezkereden aldığı yetkiye dayanarak,
21-29 Şubat 2008'de Irak kuzeyine sınır ötesi Güneş harekâtını icra etmiştir. PKK’nın sınıra yakın kamplarını kapsayan ve bir seri nokta hedeflerine yönelik olarak “taktik seviyede planlanmış” olan bu harekâttan beklenen; PKK’ya Irak kuzeyinde kış hazırlıklarını yapmasına olanak vermemek ve 2008 yazında olası terör eylemlerini kaynağından önlemekti.
Bu harekât askeri bakımdan harp tarihine geçecek seviyede başarılı bir kış harekâtıdır. Sadece askeri hedeflere yönelik taktik seviyedeki bu harekâtın ABD’nin bölgesel stratejik çıkarları ile çatışması mümkün değildir. Ancak buna rağmen harekât sürerken, ABD Savunma Bakanı Robert Gates daha Türkiye’ye gelmeden Hindistan’dan, diplomatik teamüllerin aksine Türkiye’nin çekilmesine yönelik açıklamalarda bulunmuştur. ABD Başkanı Bush’un da aynı yöndeki ısrarı nedeniyle; elde edilen askeri başarıya rağmen bu harekâttan beklenen caydırıcılık sağlanamamış ve politik üstünlük kazanılamamıştır.
Aslında Robert Gates’in de bu harekâtın hedeflerinden ve kısa süreli olduğundan; bir hafta on gün içinde birliklerin geri çekileceğinden habersiz olması mümkün değildir. Çünkü harekâtın icra edildiği hava sahası ABD silahlı kuvvetlerinin kontrolü altındadır.
TSK’nin de “hava sahası kontrol makamı” olan ABD Irak Kuvvetleri Harekat Komutanlığı ile; harekât süresini, harekât bölgesinin sınırlarını ve “çatışma kurallarını- angajman kurallarını”(ROE)
[3] koordine etmeden harekât icra etmesi mümkün değildir. Çünkü bu gibi sınır ötesi harekâtta söz konusu koordinasyon, askeri bakımdan olmazsa olmaz uluslararası teknik zorunluluktur. Ancak ABD bu tepkisi ile Türkiye’nin iplerinin de kendi elinde olduğunu, adeta Türkiye’nin “stratejik ortağı” değil, bölgede sadece “Stratejik bir Görevlisi” olduğunu Irak ve Ortadoğu’nun temel aktörlerine göstermiştir.
Eğer ABD; bu harekâtta Türkiye’nin “Meşru Müdafaa” hakkına saygı gösterseydi, tabii ki Türkiye’nin gücü ve ağırlığı, elde edilen askeri başarıya paralel olarak bir adım daha öne çıkacaktı. Türkiye’nin Bölge politikalarını ve iradesini özellikle Barzani yönetimine kabul ettirmesi mümkün olabilecekti. PKK’nın bölgeyi Türkiye’ye karşı terör üssü olarak kullanma olanakları sınırlanacaktı.
En önemlisi; terör örgütü lideri “Kürt sorununda” çözüm için kritik bir şahsiyet mertebesine yükselemezdi. 2008 yılından bu yana verilen yüzlerce şehidimiz hayatta kalabilir, Anaların yüreği yanmazdı.
Hatırlayalım Bush’un PKK terör örgütünü “Düşman” olarak ilan edişi ile topluma pompalanan umutları ve beklentileri... Ardından yıllar içinde verdiğimiz şehitlerin acısını kalbimizde hissederken, terörle mücadelede geldiğimiz nokta bakımından durumu irdelersek; acaba Büyükelçiye göre Türkiye’ye “lütfedilen yardım” kime yaramıştır? Tabii ki ABD’ye yaramıştır; ABD hem Türkiye’nin iplerinin elinde olduğunu göstermiş hem de, PKK’yı ve Barzani yönetimini tam olarak kontrolü altına almıştır.
ABD’nin istihbarat paylaşımındaki tutumu da çelişkiyi teyit etmektedir. İstihbarat paylaşımının mükemmel olduğunu iddia edenlere sorulacak tek soru vardır. Türkiye’nin Esas Bilgi Unsurlarını(EBU)
[4] bildirerek ABD’nin kullandığı istihbarat vasıtalarını yönlendirme olanağı var mıdır? Görünen odur ki; Hayır. ABD kendi ihtiyaçları doğrultusunda elde ettiği istihbarattan bazılarını paylaşmaktadır. O halde İstihbarat paylaşımı da söz konusu değildir. Çünkü İstihbarat; bilgilerin toplanması, işlenmesi, değerlendirilmesi, paylaşılması ve kullanılmasını kapsayan, birbirini tamamlayan bir süreç ve devamlı bir faaliyettir. Bu faaliyetin sadece bir safhasının paylaşıma konusu olması ancak süreci yönetene hizmet eder.
Ayrıca terörle mücadelede en kritik istihbarat ihtiyacı HUMINT
[5]-insan istihbaratıdır. HUMINT bazı basın organlarında "muhbir istihbaratı" gibi anlam yüklenmektedir. Ancak, HUMINT hedef örgütün lider ve kritik personeli hakkında kişisel ve örgütsel bilgilerin her türlü istihbarat vasıtası ile toplanması, işlenmesi, değerlendirilmesi, paylaşılması ve kullanılması faaliyetidir.
Türkiye’nin bölgedeki temel istihbarat ihtiyacı, HUMINT toplama vasıtalarının terör örgütünün lider kadrolarına yöneltilmesidir. Eş zamanlı operasyonlarla desteklenmesidir. En azından BM Güvenlik Konseyi 1368 sayılı kararı gereğince devletler terörle mücadele kapsamında bu konuda yardımlaşmak yükümlüğü altındadır. Ancak ABD’nin iç hukukunu öne sürerek HUMINT konusunda yardımlaşmaya yanaşmadığı bilinmektedir. Bu ise AKP iktidarı tarafından kamuoyunun dikkatinden kaçırılmaktadır.
Özetle ABD ile istihbarat paylaşımı maalesef inandırıcı ve gerçekçi değildir. Güvenilir İstihbarat akışı için en azından terör örgütünün Türkiye’ye yönelik olarak kullandığı bilinen Irak kuzeyindeki kampları kapsayan 20-30 km. derinlikteki bölgede TSK’nin her türlü istihbarat vasıtasını kullanması için Irak ile mutabakat imzalanmalıdır. Bu derinlik terör örgütünün kamp bölgelerinden bir gece karanlığında sızma mesafesidir.
Diğer taraftan Güneş harekâtından sonra bugüne kadar sınırlı sıcak takip dışında bir kara harekâtı da icra edilememiştir. Sadece sınır ötesinde birkaç taktik hava harekâtı icra edilebilmiştir. Taktik hava harekâtı terörle mücadelede en son seçenektir. İcra edilen kara harekâtının yakın hava desteği için kullanılması idealdir. Sınır ötesi harekât konusunda TSK mi isteksizdir? Hükümet veya ABD mi böyle bir harekâta izin vermemiştir? Görünen odur ki; ABD izin vermemiştir, Hükümet de istememiştir.
Ayrıca terörle mücadelede taarruz helikopterindeki yetersizlik TSK’nin en büyük sorunudur. Bu sorun son yıllarda artarak devam etmektedir ve AKP iktidarınca çözümlenememiştir. “Stratejik veya Model” ortağımız ABD, neden TSK’nin acil ihtiyacı olan ve kendi Deniz Piyadelerinin(Marine Corps) de kullandığı 300’e yakın AH-1W Süper Kobra helikopterlerinden birinin dahi kiralanmasına, hazır alım veya ikinci el satışına yanaşmamıştır?
Sonuç olarak; Sayın Büyükelçinin “ABD'nin, terör örgütüyle mücadelesinde Türkiye'ye yeterince yardım etmediği şeklindeki iddialar efsane ve yalandır” sözlerini yaşadıklarımız yalanlamaktadır. ABD-Türkiye ilişkileri tartışmalıdır; Hem ABD hem de Türkiye açısından ortak çıkarlara zarar vermektedir. Eğer ABD Türkiye’yi bölgede “Stratejik Ortağı” olarak görüyorsa, “Stratejik Ortaklık” düzeyinde samimi, karşılıklı güven ve işbirliği olanakları geliştirilmelidir.
AKP iktidarının da bu süreçte yaptığı hatalardan ders alma zamanı gelmiştir, hatta geçip gitmektedir.
[3] Rules of engagements (ROE): Ne zaman, Nerede, Nasıl, Hangi Şartlarda güç kullanılacaktır.
[4] EBU: Harekâtın başarısı için en gerekli temel bilgi talebi.
[5] Human intelligence(HUMINT)
Hits: 3342