TEZKERENİN ARDINDAN

~ 05.10.2012, Ali ER ~

Başbakan Tayyip Erdoğan 26 Haziran’daki grup toplantısında Anayasanın verdiği yetkiler çerçevesinde Suriye’ye karşı Angajman kurallarını "TSK'nın angajman kuralları artık yeni aşamaya göre değiştirilmiştir.” sözleri ile açıklamıştır.

Angajman kuralları her ülkenin kendi ordusu için belirlediği, hangi harekete karşı, nasıl karşılık verileceğine ilişkin çok detaylı, aşamalı askeri kurallar bütünüdür. Yazılı kurallardır. İç hukuk ve uluslar arası hukuk esaslarına göre hazırlanır. Askeri yetkililere, “şu olayın karşısında, şöyle davranacaksın” talimatlarını içerir. Ne zaman, Nerede, Nasıl, Hangi Birlik ve Silahın Hangi Şartlarda kullanılacağını belirler. Askerin geriye bakmadan ve zaman kaybetmeden meşru zeminde kalarak görevini yapmasına olanak sağlar. Yetki hangi seviyedeki komutana verilmişse onun kararı ile derhal icra edilir.
 
Bu nedenle Akçakale’ye düşen top atışının ardından başlatılan ateşle taarruz harekâtı, “orantılı güç” kullanma ilkesine bağlı kalınarak egemen bir devletin vatandaşlarının güvenliğini sağlamak ve sınırlarını korumak adına meşru hakkını kullanmasıdır. Bunun için Meclis Tezkeresine gerek yoktur. Hatta angajman kuralları çerçevesinde Hükümet direktifine de gerek olmayabilir.
Ancak Hükümet “ülkemize yönelebilecek ilave risk ve tehditlere karşı zamanında ve süratle hareket etmek ve gerekli tedbirleri almak ihtiyacı hâsıl olmuştur.” Gerekçesine dayanarak "Hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, TSK'nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemeleri hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için” bir yıl süreyle anayasanın 92nci maddesi uyarınca TBMM’den yetki almıştır.
 
Bu yetki tartışmalıdır. Çünkü bu tezkere ile istenen yetki hangi ülkeden“ülkemize yönelebilecek ilave risk ve tehditlere” karşı talep edilmiştir? belli değildir. Hükümete verilmiş açık çek gibidir. Üstelik tezkerede ifade edilen karşı karşıya kalabileceğimiz “ülkemize yönelebilecek ilave risk ve tehditlerin” getirdiği tırmanan çatışma ortamı, AKP’nin Suriye ve bölgesel dış politika açmazının doğal ve kaçınılmaz bir sonucudur.
 
Clausewitch’in “Savaş Politikanın diğer araçlarla devamıdır” sözlerini anımsarsak; Tezkere, AKP’nin dış politikadaki iflasını resmen TBMM’ne bildirdiği bir belge durumundadır.  Anlaşılan TSK’nın kullanılmasını gerektirecek ilave araçlara ihtiyaç duyulmuştur.
Üstelik Anayasanın 92nci Maddesine[1] göre  “ Milletlerarası hukukun meşrû saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında” Hükümetin böyle bir yetkiyi istemesi zorunludur. Adeta Hükümet   “Milletlerarası hukukun meşrû saydığı haller” dışına çıkıldığını bu tezkere ile kayda geçirmektedir.
Aslında haksız da değildir. Çünkü AKP hükümetinin Özgür Suriye Ordusuna(ÖSO) verdiği açık destek sadece 92nci Madde kapsamında Hükümetin yetki talebinin meşruiyetini tartışmaya açmamış, aynı zamanda hem Esad’ın hem de kategorik destekçileri Rusya ve Çin’in de elini Dünya kamuoyu önünde güçlendirmiştir.  Suriye ve destekçilerinin gözü ile Türkiye, terörist bir gruba yardım ve yataklık eden ülke durumuna düşmüştür.
 
Türkiye ÖSO'nun üslenmesine müsaade ederken Suriye'ye BM 51nci Md. çerçevesinde "Kendini savunma/self defence" hakkını fiilen vermiştir. NATO'nun 5nci Maddesinin de BM 51nci Maddesine dayandığını dikkate alırsak, ÖSO'ya verilen destek NATO’dan 5nci Md. kapsamında destek kararının çıkmasını da daha baştan beri rehin almış görünmektedir.
 
Bu durumda Türkiye’nin başta ABD olmak üzere NATO üyelerini 5nci Madde kapsamında destek kararı için nasıl İkna edebileceğini bekleyip göreceğiz. NATO’nun son açıklaması bizi yanıltmamalıdır. Çünkü bırakalım münferit bir top atışını Suriye'den Türkiye’ye yönelik bir saldırı olsa dahi NATO Antlaşması’nın 5nci maddesi çerçevesinde Türkiye NATO’nun kapısını çaldığında NATO ülkeleri,  "Bak kardeşim" NATO kurallar manzumesidir. Oyunun kuralını bozan ise sensin, NATO'nun 5nci Maddesi dayanağını BM 51nci maddesinden alır. Sen Türkiye olarak  "Özgür Suriye Ordusunun" topraklarında üslenmesine ve silahlanmasına müsaade ederken  peşinen ve fiilen Suriye'nin Türkiye'ye karşı BM 51 çerçevesinde kendini savunma  ve güç kullanma hakkını verdiğini nasıl olur da göremiyorsun diyebilir.
 
NATO’nun acil toplantısından gelen son açıklama bunun ilk emaresidir. İttifak adına Türkiye’ye destek mesajı verilmiştir. Ancak NATO Atlantik Konseyi açıklamasında “tehdit/threat ifadesine yer verilmemiştir. NATO 5nci Madde kapsamındaki müteakip bir karara zemin olabilecek şekilde bir türlü Türkiye tehdit altındadır diyememiştir. NATO anlaşması 4ncü Md.[2] kapsamında toplanan 28 üyenin temsilcileri bunun yerine Müttefiklerinin tehlike altında olduğunu kayda geçirmişlerdir. (a clear and present danger to the security of one of its Allies)
 
Özetle NATO Konseyi, Türkiye’ye “Destek” açıklamasında “Tehdit “ kelimesini kullanmaktan imtina ediyorsa 5nci Md. gündeme geldiğinde işimiz zor demektir. Çünkü bütün üyelerin 4ncü Md. kapsamındaki istişarelerde henüz Türkiye’nin tehdit altında olduğuna ikna olmadığı veya en azından ”Tehdit” üzerinde hemfikir olamadıkları görülmektedir.
Bu durumda Hükümetin NATO kapsamında destek gelmeyeceğini de oyun planında göz önünde tutması gerekmektedir. Bu da Suriye’ye karşı kesin bir caydırıcılık sağlayacak Askeri yığınaklanmayı zorunlu kılar. Mevcut yığınaklanma ise bir taraftan aynı bölgede PKK ile mücadele eden Ordumuz için Suriye’ye karşı yetersizdir. Suriye’nin stratejik istihbarat olanakları sınırlı olsa da en azından Rusya, Türkiye’nin bölgede yaptığı yığınaktan kesin sonuç alıcı bir harekâta ne denli kararlı ve hazır olduğunu değerlendirebilecek olanak ve yeteneklere sahiptir.
Bu nedenle Hükümet Tezkere yerine baştan sona hesap edilmiş Stratejisini destekleyecek Askeri güç yığınağına öncelik verseydi, ilgili adreslere gereken caydırıcı mesajları en kısa yoldan daha kolay ve etkin bir şekilde ulaştırabilirdi. Eğer niyeti Suriye’yi caydırmak ve yola getirmek ise…


[1] MADDE 92- Milletlerarası hukukun meşrû saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cumhurbaşkanı da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir.
[2] The Parties will consult together whenever, in the opinion of any of them, the territorial integrity, political independence or security of any of the Parties is threatened.
Hits: 3128