SİYASİ PARTİLERDE LİDER VE KADRO DEĞİŞİMİ

~ 29.11.2010, Av. Reha TAŞKESEN ~

Doğu toplumlarının önemli özelliklerinden bir tanesi de bugün ve gelecekte geçmişle yaşama alışkanlığını devam ettiriyor olmalarıdır. Yaşamın hemen bütün kesimlerinde siyaset, ekonomi, sosyal ve güvenlik konularında ileri derecede tutucu olma, gelişmelere kapalı olma, değişime direnç gösterme, kurulu (aşınmış/yozlaşmış) sistemleri geleceğe taşıma konusunda kararlı olma doğu toplumlarını batı toplumlarından ayıran özellikler arasındadır.

 

Batı’nın sorgulamacı ve analitik düşünme sistematiğine dayandırılmış sorunlara çözüm arama yeteneği, Doğu’da yerini sorgulamasız ve doğrudan doğruya sunulan çözümlere inanma alışkanlığına bırakmıştır.

 

“Değişmezlik Anlayışı” bireysel ve toplumsal (kolektif) bilinçaltına özenle yerleşmiş/yerleştirilmiştir. Kurumsal yapıların/sistemlerin değişmezliği ileri derecede ve önyargılı olacak şekilde belleklere yerleşmiştir. Bireysel çıkar ve makam elde etme/elinde olanı bırakmama anlayışı bir alışkanlık haline gelmiş, başarısızlıkların başarı gibi gösterilme uygulaması ise önemli bir sanat haline dönüşmüştür. Bu anlayış ve alışkanlıklar neredeyse yarım yüzyıl kurumlara egemen olabilmenin de önünü açmıştır. “Demokrasi”, olmayan ve ancak varmış gibi üzerinde tartışma yapılan sanal bir kavrama dönüşmüştür.

 

İngiltere’de özelleştirme programlarını uygulamaya koyan ve ekonomi düzenini değiştirme başarısını gösteren, “Falkland Adaları”na yönelik askeri harekata karar veren ve yöneten Başbakan Margaret Thatcher bir vergi yasasını yürürlüğe koyması nedeniyle kamudan önemli tepkiler almıştır. Başbakan baskılar karşısında direnememiş/direnmemiş ve başarılı olduğu bir dönemde istifa ederek görevinden ayrılmıştır[1]. Benzer bir gelişme Başbakan Tony Blair döneminde de yaşanmıştır. “Irak Harekatı” ile ilgili olarak (ABD’nin politikaları istikametinde hareket ettiği için) eleştirilen Başbakan Blair de görev süresi dolmadan ayrılma olgunluğunu göstermiştir[2].

 

Almanya’da Afganistan’daki Alman askerlerinin hatalı tutumlarının kamuya doğru şekilde aktarılmadığı için yükselen siyasal ve sosyal tepkiler nedeniyle Cumhurbaşkanı, bazı kabine üyeleri ve üst düzey görevliler istifa etmişlerdir[3]. Siyasal parti liderleri seçim kaybettikleri zaman görevlerinden ayrılabilmekte ve yerlerini yeni ve genç liderlere bırakabilmektedirler[4].

 

ABD’de dört yılda bir yapılan “Başkanlık Seçimleri” genellikle iki parti arasında bir siyasal yarışma şeklinde geçmektedir. Renkli ve hareketli kampanyalar yazılı ve görsel yayın organları tarafından anında kamuoyuna intikal ettirilmektedir. Seçimler tamamlandığında yeni başkan görevine başlarken, önceki başkan ise ya köşesine çekilmektedir ya da devlet tarafından kendisine verilen görevleri sorumluluk anlayışı içerisinde yerine getirmektedir[5].

 

Fransa’da da seçim sonuçlarına göre siyasal partilerde değişim gündeme gelmektedir. Görev değişiklikler kısa süre içerisinde yapılmaktadır. İç ve dış sorunlara yönelik politikalar kaldığı yerden devam ettirilmektedir.

 

Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

 

Özetle siyasal partilerde ve iktidarlarda sorumluklar sakin bir şekilde, kısa süre içerisinde, ülkenin iç ve dış çıkarlarına zarar vermeden el değiştirilebilmektedir.

 

Türkiye’de bu değişim süreci farklı şekilde işlemektedir. Siyasal partilerde ve iktidarlarda değişim süreçleri sancılı şekilde yaşanmaktadır ve muktedir konumda bulunanlar sanki kazanmak için değil de gitmemek için savaşım vermektedirler.

 

Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) lider değişimi 22 Mayıs 2010 tarihinde olmuştur. Aradan altı ay geçmiştir. Ancak, CHP Başkanı başkan olabilmiş, partiye egemen olamamıştır. Önceki parti yönetimi gitmemek için direnmektedir. Nedenini anlamak ise olanaklı değildir. Bu arada 2010 yılı Genel Seçim süreci başlamış, seçim hazırlıkları ise başlatılamamıştır. Ülkenin önemli iç ve dış sorunları ile ilgili hazırlandığı/çalışma yapıldığı söylenen raporlar bir türlü kamuoyuna açıklanamamıştır. Bütün bu önemli konular ve sorunlar bir kenara itilmiş, yeni ve önceki kişiler partideki konumlarını ve çoğunluklarını koruma yarışına girmişlerdir.

 

Kurultay söylentileri ve tartışmaları ile günler akıp gitmektedir. Yukarıda sıraladığımız ülke liderleri, siyasi partileri, iktidarları ve aynı şekilde de Türkiye’deki İktidar Partisi; Dünya Ekonomik Krizi, İklim Değişikliği, Dünya ve Bölge Güvenliği, Enerji Güvenliği gibi küresel sorunlarla yakından ilgilenmektedirler. CHP’nin ise seçildikten altı ay sonra ve bir “Genel Seçim”e altı ay kala hala “Parti Başkanı”nı tartışıyor olması bu partinin Dünya, Bölge ve Türkiye sorunlarına yönelik çözüm üretebilme yeteneğinin sorgulanmasına yol açmaktadır.

Unutulmamalıdır ki; halkın sabrı ve desteği sonsuza kadar devam etmez. İnandırıcılık ve güvenilirlik bir süre sonra yerini derin düş kırıklıklarına bırakabilir.

 

Siyasal değişimleri kısa sürede başarabilmenin bir yolu kesinlikle bulunabilmelidir.

 

Kuşkusuz kamuoyu da bu süreci yakından izlemektedir. Halkın sesine kulakları tıkamak, ayakların yerden kesilmesine ve gerçeklerden uzaklaşılmasına neden olabilir.

 

 

 

 

Av.Reha Taşkesen

Ankara, 29.11.2010


[1] Margaret Thatcher, Muhafazakar Parti lideri olarak 1979-1990 yılları arasında İngiltere Başbakanı olarak görev yapmıştır. Uyguladığı iç ve dış politikalar nedeniyle “Demir Lady” olarak anılmaya başlanmıştır (Bu adlandırma ilk kez Sovyetler Birliği’nde yayımlanan Kızıl Yıldız gazetesinde kullanılmıştır). Yerel yönetimlerden alınan vergilerin azaltılması ve yerine malvarlığı esasına uygun vergi alınması konusundaki (Kelle Vergisi, Pool Tax, Head Tax) Parti Başkanlığı’ndan ve Başbakanlık görevinden ayrılmasına neden olmuştur.

 

[2] Tony Blair, İşçi Partisi Lideri olarak 1997-2007 yılları arasında İngiltere Başbakanı olarak görev yapmıştır. Margaret Thatcher’in uyguladığı ekonomi politikaların önemli bir kısmını benimsemiş ve devamını sağlamıştır. 2003 yılında ABD’nın Irak Harekatı’na verdiği destek nedeniyle ağır eleştiri almış ve yıpranmıştır. 2007 yılında Parti Başkanlığı’ndan ve Başbakanlık görevinden ayrılmıştır. 2010 yılında Irak Harekatı hakkında “kamuoyundan bilgi saklamak ve kamuoyunu yanlış yönlendirmek” nedeniyle hakkında soruşturma açılmıştır.

[3] RT, Yeni Yaklaşımlar, “Siyaset ve Asker”, Yakın zamanda Federal Almanya Cumhuriyeti’nde Afganistan’da görev yapan Alman askerlerinin hatası nedeniyle bir hava saldırısı sonucu ölen siviller yüzünden 26.11.2009 ve 28.11.2009 tarihlerinde Almanya Çalışma Bakanı Franz Josef Jung (olay anında Savunma Bakanı), Almanya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Wolfgang Schneiderhan ve Savunma Bakanlığı Müsteşarı Peter Wichert istifa etmek zorunda bırakılmışlardır/kalmışlardır. Almanya Cumhurbaşkanı Hörst Köhler’de konu hakkındaki yanlış sözleri nedeniyle 2010 yılı içerisinde görevinden ayrılmıştır.

[4] Gerhard Schröder, Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri olarak 1998-2005 yılları arasında Almanya Başbakanı olarak görev yapmıştır. 2005 yılında yapılan seçimler sonucunda kamuoyu yoklamalarında daha tercih edin kişi olarak öne çıkmasına rağmen Hristiyan Demokrat Parti lideri ve rakibi olan Angela Merkel’in Başbakan olmasının önünü açmıştır. Daha sonra da siyasetten çekildiğini açıklamış ve milletvekilliğinden de istifa etmiştir.

[5] Bill Clinton 1993-2001 yılları arasında ABD Başkanı olarak görev yapmıştır. Başkanlık görevinden ayrıldıktan önemli etkinliklerin içerisinde olmuştur. “Katrina Kasırgası” ve Asya’da yaşanan tsunami sonrasında “Bush-Clinton Katrina Fonu”nu ve “Bush-Clinton Tsunami Fonu”nu kurmuştur. Tsunami felaketi nedeniyle BM tarafından yürütülen kurtarma faaliyetlerinin başına getirilmiştir. HIV ve AIDS hastalıkları ve çevre sorunları ile mücadele konularında girişimler başlatmıştır. 2009 yılında Kuzey Kore’ye giderek tutuklu bulunan iki Amerikalı gazetecinin (Euna Lee ve Laura Ling) serbest bırakılmasını sağlamıştır. 2009 yılında BM tarafından “Haiti Özel Elçisi” (Special Envoy) olarak görevlendirilmiştir. 2010 yılındaki Haiti depremi sonrasında George W. Bush ile birlikte Başkan Obama tarafından görevlendirilmiştir.

Av. Reha TAŞKESEN | Tüm Yazıları
Hits: 3124