GEZİ PARKI DİRENİŞİ VE SONRASI

~ 25.06.2013, Ali ER ~

Gezi Parkı Direnişinde, gençler için ilk çıkış noktası çevre hassasiyeti olmakla beraber; Başbakanın “Azınlık, onlar, bunlar” diye ötekileştirdiği ve ayrıştırdığı Halkın geniş bir kesimi özellikle özgürlükler ve özel yaşam alanlarına müdahale korkusu ile hareketlenmiştir. Ötekileştirilen Halk kesimi; Gezi Parkında polisin gençlere uyguladığı orantısız güce karşı “Gezi Parkı Direnişi” etrafında bir araya gelmiş ve birleşmiştir. Biz de varız, bu ülke hepimizin, bizi yok sayamazsın diyerek ayağa kalkmış ve gençlerle birlikte sokağa dökülmüştür. İstekleri en basit ifadesiyle; herkes için evrensel insan hakları, “amasız” demokrasi ve özgürlüklerdir.

Bu hareketin en önemli özelliği; herhangi bir siyasi parti ile organik bağı olmadan ortaya çıkışı, örtülü de olsa merkezi bir güdüm ve yönetimin yokluğudur. Ancak bu durum, direnişin içinde yer alanların politik duruşlarının olmadığı anlamına da gelmez. AKP’ye oy vermedikleri ve CHP’li seçmenlerin de ağırlıklı olarak yer aldığı, 20-40 yaş aralığında oldukları, eğitimli ve evrensel değerleri önemsedikleri bütün kamuoyu araştırmalarının ortak bulgularıdır. Ayrıca 2009 ve 2011 genel seçimlerinde ilk kez oy kullanan ve önümüzdeki seçim sürecinde sandık başına ilk kez gideceklerin de yer aldığı 90’lı kuşak, bu hareketin ağırlık merkezini oluşturmaktadır. “Doksanlılar” nüfusumuzun %20’sine yakın bir potansiyeline sahiptir. Önümüzdeki yerel seçimlerde ilk kez oy kullanacak 1994, 1995 ve 1996 doğumluların ise 3,5 Milyon dolayında oyu temsil ettiği göz ardı edilmemelidir.

TBMM’deki partiler; böylesine genç ve dinamik bir tabana sahip, sürpriz bir hızla yaygınlaşan eylemlere hazırlıksız yakalanmış, tepkileri de farklı ve zıt olmuştur.

CHP, 31 Mayıs’ta Taksim Gezi Parkına yapılan müdahalenin hemen ardından, haftalarca önceden 1 Haziran’a planlı Demokrasi ve Özgürlük Mitingini  iptal ederek eylemleri doğru okumuştur. "Demokrasi ve Özgürlük” adına içten ve anlamlı bir duruş sergilediği de söylenebilir.

MHP ve BDP ise verdikleri tepkilerle daha başından kendilerini oyun alanı dışında konumlandırmışlardır.

AKP ve özellikle Başbakan, Gezi Parkı direnişinde ifadesini bulan Halkın “Demokrasi ve özgürlük” taleplerini kişiselleştirmiş ve doğrudan kendisinin hedefte olduğu vehmi ile orantısız tepki vermiştir. Demokratik bir refleks olarak başlayan “Gezi Parkı Direnişi” karşısında organize ve otoriter iktidar gücü ile yer alan AKP “Milli iradeye saygı miting”leri ile paradigmayı tamamen değiştirmiştir. Bu yanlış okumanın gereği olarak Başbakanın “Milli iradeye saygı miting”lerinde “sayısal üstünlük” iddiası ile Gezi Parkı direnişine karşılık vermesi oyunun kurallarına farklı bir boyut kazandırmıştır.

Hangi düşünce ve siyasi geçmişte olursa olsun ortak paydası demokrasi, adalet, hak ve özgürlükler olan Halka karşı bu mitinglerde adeta cephe açılmıştır. Örgütlü ve kurumsal kimliği dahi olmayan bir halk hareketi, AKP ve fiilen devletle karşı karşıya kalmıştır. İktidarı elinde bulunduran, devletin olanak ve yeteneklerini “Polis Devleti” anlayışı ile sonuna kadar kullanan, kılcal damar gibi yaygın ve etkin bir örgütlenme içindeki AKP karşısında bu hareketin örgütsüz bir şekilde dayanması veya sürekliliği güçtür.

İletişim kanalları sadece internet ve sosyal medyaya dayanan, sivil demokratik refleks olmaktan öte örgütlü ve kurumsal bir kimliği olamayan “Gezi Parkı Direnişi”, AKP’ye karşı “asimetrik bir güç” olarak her şeye rağmen başarılı olmuştur. Ülke çapında geniş kesimlerden destek sağlamıştır. Bu direniş sayesinde Halk, 12 Eylül faşizminin bastırdığı kendi gücünün farkına varmış ve Halkın bağrında uyuyan ortak değerler su yüzüne çıkmış ve bu değerler üzerinden birleşerek otoriter AKP iktidarına karşı toplumsal tepkiler yaygınlaşmıştır.

Ancak ne olursa olsun, Hükümetin “haddini bildirmek” anlayışı ile sürdürdüğü ve bundan sonra daha da sertleşeceği aşikâr olan polisiye tedbirler, “asimetrik” mücadele olanaklarını da ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle AKP’nin “Milli iradeye saygı miting”lerine karşı ortak bir şemsiye altında güç birliğine gidilmesi gereği, değişen oyun kuralları ve koşulların getirdiği bir zorunluluktur. Bu zorunluluk farklı mecralarda kendine yol bulabilir. Ancak kısa vadede başarı şansı olan yol; “Gezi Direnişi”nin dayandığı ortak değerleri savunan örgütlü bir siyasi partinin, şemsiye parti olarak birleştirici misyon üslenmesidir.

Bu bağlamda çağdaş demokrasi ve özgürlükler temelinde herkesin CHP’de işbirliği ve ortak harekete davet edilmesi gerçekçi bir strateji olabilir. Bu amaçla, daha önce hangi partiye oy vermişse vermiş olsun, ortak paydası demokrasi, hukuk, hak ve özgürlük olan halkın her kesiminin CHP'de kendisini ifade etmesi için olanaklar bizzat CHP tarafından ivedilikle geliştirilmeli ve gerekirse parti içi düzenlemeler yapılmalıdır. Bunun için sadece “Gezi Parkı” direnişçileri değil, %10 barajı dayatması ile son seçimlerde AKP’ye oy veren veya AKP’nin otoriter ve dayatmacı tutumuna karşı kimlik arayışındaki “sessiz” merkez sağ seçmenine de kucak açılmalıdır.

Bunun için CHP’nin sağ söylemlerle hedef kitleye ulaşması gibi bir yöntem akla gelse de gerçekçi bir yaklaşım değildir. Çünkü sağ seçmenin politik DNA’sına işlenmiş ve yerleşmiş bazı algıların hemen değişebileceğini beklemek safdillik olur. Nedenleri farklı olsa da sol ve liberal yelpazede yer alan seçmenler de arayış içindedirler.

Sağda ve solda %10 barajına takılan oy oranlarına sahip parti ve seçmenin bundan sonra varlıklarını sürdürebilmeleri, düşüncelerini milli iradeye yansıtabilmeleri için öncelikle çağdaş demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün tesisinin şart olduğu da ortadadır.

İşte bu noktada asıl sorumluluk yine CHP’ye düşmektedir. CHP; ortak paydası evrensel demokrasi, insan hakları ve özgürlük olan, bunları savunan ve adalet arayan herkes için CHP’nin tek adres olabileceğine hedef kitleyi ikna edilebilmelidir.

Nasıl mı? “Zaten CHP’nin programı ve seçim bildirgesi demokrasi ve özgürlüklere, bu ortak değerlere dayanıyor; CHP’ye gelin…” yaklaşımı ikna edici olmayabilir. O halde İlk adım olarak 10 Mayıs 2013 tarihinde açıklanan ”Demokrasi, Hukuk ve Toplumsal Barış için CHP’nin Önerileri ve Öncelikleri” bildirisi doğrudan halka inter-aktif tarzda açılmalıdır. Taksim Parkı Dayanışma Platformu başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarınca önümüzdeki Seçimler için Halkın Demokrasi ve Özgürlük Manifestosuna dönüştürülerek herkes tarafından sahiplenilmesi sağlanmalıdır.

Bunun için Halkı ikna edecek içtenlik ve siyasi irade yeter de artar bile...

Hits: 2836