TSK'NİN SİVİL DENETİMİ

~ 05.12.2010, Ali ER ~

Askerler üzerinde sivil denetim, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren siyasette önemli bir yer tutmaya başlamıştır. ABD’de Samuel Huntington’un 1957’de yayımlanan “Asker ve Devlet” adlı kitabında bu konu ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Sivil asker ilişkilerinde temel doküman olarak kabul edilen bu eserde Huntington, sivillerin askerler üzerindeki denetimi ile askerlerin profesyonelliğinden yararlanma arasında bir denge kurulması gereğini öngörmüştür. Huntington ’a göre;”Her hangi bir Sivil Asker İlişkileri sistemi, bir tarafta silahlı kuvvetlerin yetki, etki ve ideolojisi ile öteki tarafta silahlı kuvvetler dışındaki grupların yetki, etki ve ideolojileri arasında karmaşık bir dengeyi gerektirir. Denge sınırsız ve farklı yollarla sağlanabilir.”[1]

Huntington askerin devlet içindeki konumunu ve rolünü “Sivil Denetim/Kontrol” kavramı ile tanımlamıştır. Buna göre Sivil Denetim, “Nesnel Sivil denetim”  ve “Öznel Sivil Denetim” olmak üzere iki farklı şekilde uygulanmaktadır. Nesnel sivil denetim askerin profesyonelliğinin azami düzeyde sağlanmasıdır. Öznel Sivil Denetim ise sivil gücün otorite ve yetkisinin azami düzeyde olurken askerin profesyonelliğinin asgari düzeyde olmasıdır.

Bu konu Soğuk Savaşın bitmesiyle birlikte Avrupa’da da 1990’lardan itibaren daha geniş olarak tartışılmaya başlanmıştır. Çağımızda savunma ve güvenlik teknolojilerinin zorunlu kıldığı profesyonellik nedeniyle genel olarak nesnel sivil denetimin farklı uygulamaları görülmektedir. Bu uygulamaların dayandığı temel kuralların yer aldığı en önemli doküman ise; Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (Organization for Security and Co-operation in Europe-OSCE/AGİT) ”Code of Conduct on Politico-Military Aspects of Security[2]/ Güvenliğin Siyasi-Askeri Veçheleri Hakkında Davranış İlkeleri Rehberi(DİR) belgesidir.

DİR, demokratikleşme ve insan haklarına saygı ve katılımcı demokrasi prensipleri çerçevesinde sivil-asker ilişkilerinin anayasal çerçeveye oturtulmasına büyük önem veren AGİT’in bu konudaki temel belgesini oluşturmaktadır.

AB’de ise Sivil-asker ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda AGİT gibi oluşmuş belirli standartlar ve yazılı kurallar yoktur. 1993′teki Kopenhag Zirvesi’nde AB’ye katılım için esas alınacak kriterler belirlenirken bir aday ülkenin üyeliğinin, bu ülkenin kurumlarının demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan hakları ve azınlıkların korunmalarını teminat altına alan istikrara sahip olmaları gerektiği öngörülmüştür. Sivil-asker ilişkilerindeki AB Kriterlerini, Üye ülkelerin bu alandaki uygulamaları ve batı demokrasilerinin genel teamülü ile uyumlu ulusal alanları oluşturmaktadır.

Aday ülkelerdeki sivil-asker ilişkileri bu çerçevede değerlendirilmektedir.  Ülkemiz için de sivil ve askeri otoritelerin karşılıklı etkileşimi AB tarafından özel bir şekilde irdelenmektedir. Son yıllarda bu konuda yapılan değişiklikler olumlu karşılansa da AB, asker sivil ilişkileri çerçevesinde Türkiye’nin eksiklikleri olduğunu sürekli olarak vurgulamaktadır.

Sivil-asker ilişkileri ve silahlı kuvvetlerin sivil denetimi konusu 16 üyeli NATO içinde sıkı takip edilen bir konu olmamıştır. NATO’nun 1991’de kabul edilen Askeri Stratejisi[3] çerçevesinde NATO’da ilk olarak; gerek genişleme süreci gerekse Barış için Ortaklık(BİO- Partnership for Peace/PfP ) ilişkilerine büyük önem verilmeye başlanmıştır. Konu daha ziyade İttifak’ın temsil ettiği değerlerin Avrupa-Atlantik coğrafyasına yaygınlaştırılması bağlamında ele alınmıştır. Bu alanda NATO içinde somut ve açık kıstaslar belirlenmemiştir. Savunma Bakanlıklarında sivil kontrolün ve mevcudiyetin geliştirilmesi ile silahlı kuvvetler mensuplarının görev ve icraatları konusunda sivil makamlara karşı sorumluluklarının (accountability) teyidi konusuna özel önem verilmiştir.

Bu çerçevede, 1994 NATO Savunma Bakanları Toplantısı sonuç bildirisinde[4] ve NATO’nun genişleme sürecinin ilk temel çalışmasını teşkil eden 1995 tarihli ”Genişleme Üzerinde Çalışma(Study on Enlargement)” belgesinde yeni üyelerin yerine getirmesi gereken siyasi şartlar bölümünde[5] savunma güçlerinin demokratik ve sivil kontrol altına alınmış olması gereği vurgulanmıştır. Somut ve açık kıstaslar ilk kez bu belgelerde ortaya konmuştur.

1999 Zirvesinde kabul edilen Üyelik Eylem Planı (MAP)[6] belgesiyle birlikte daha yapısal bir zemine oturtularak, silahlı kuvvetlerin demokratik ve sivil kontrolü konusu da adayların siyasi ve ekonomik alanda yerine getirmeleri gereken şartlar arasında yer almıştır.

Venedik Komisyonu raporlarında ise; sivil asker İlişkileri kapsamında ülkelere göre farklı uygulamalar kabul edilmektedir. Ancak askeri kararların çabukluk, aciliyet, gizlilik, erginlik ve takdir yetkisi gibi özellikleri nedeniyle askeri kararlar ile demokratik kontrolün dengelenmesi öngörülmektedir.

Ayrıca askeri kararların demokratik kontrolü için, minimum kontrolden maksimum kontrole veya geniş kapsamlı nezaret ve gözetime kadar bir takım kombinasyonları içeren farklı mekanizmalar da kabul edilmektedir.[7]

Bu konuda hazırlanan diğer bir Venedik Komisyonu raporunda[8] ise Demokratik Kontrol kapsamındaki konular tanımlanmakta ve asgari kurallar önerilmektedir.

Buna göre;

-       Silahlı Kuvvetlerin yabancı ülkelere gönderilmesi (sending troops abroad): Parlamentonun karar sürecinde süratle etkin rol alması sağlanmalıdır.

-       Savunma bütçesinin kontrolü (the control of the defence budget): Temel şart parlamentonun bilgi erişim olanaklarının geliştirilmesidir. Gizlilik hesap verilebilirliğin engellenmesi için gerekçe olmamalıdır.

-       Olağanüstü hal durumunda Ordunun rolü (exceptional situations and the role of the military):  Olağanüstü hal durumunda alınan karar ve tedbirlere karşı bağımsız yargının takibat ve soruşturma hakkı korunmalıdır. Adil yargıyı sağlayan yargı sistemi mutlaka devam etmelidir.

-       Üst düzey komutanların atanmaları (appointments of top commanders ): Atamalarda şeffaflığın artırılması için parlamento karar sürecine dâhil edilmeli veya en azından parlamentoya danışılmalı ve parlamento bilgilendirilmelidir.

-       Silahlı Kuvvetler Personelinin Politik Tarafsızlığı (political neutrality of Armed Forces): Askeri personele getirilen insan hakları kısıtlamaları belirlenmiş vazife ve hedeflerle orantılı olmalıdır. Söz konusu personele hak ihlalleri için yargıya müracaat hakkı sınırlanmamalıdır.

Türkiye’de yasaların AB’nin Kopenhag Kriterleriyle uyumlaştırılması için oluşturulan “uyum yasaları” adlı bir dizi yasal reform paketine ilaveten 2001 ve 2004 yıllarında yapılan kapsamlı anayasa değişiklikleri Silahlı Kuvvetlerin demokratik kontrolü bakımından Venedik Komisyonunca da değerlendirilmiştir.

Prof. Dr. Ergun ÖZBUDUN tarafından Venedik Komisyonu üyesi olarak hazırlanan  “Silahlı kuvvetlerin Demokratik Kontrolü Üzerine Etüt, Ordunun Sivil Kontrolü: Neden ve Ne?” başlıklı Venedik Komisyonu raporunda[9] da TSK’nin demokratik kontrolü bakımından Türkiye’deki olumlu gelişmeler teyit edilmektedir. Bu rapordaki aşağıdaki tespitler çok önemlidir.

“Yasal pencereden bakıldığında Türk silahlı kuvvetlerinin sivil erkin kontrolüne tabi olduğu konusunda en ufak bir şüphe olmadığı sonucuna varılmasına yol açmaktadır. Bununla birlikte ortak görüş, fiili durumun yasal bakış açısından oldukça farklı olduğu yönündedir. Gerçekte, Türk silahlı kuvvetleri bir Batı demokrasisinde normalde olduğundan çok daha fazla siyasi özerkliğe ve nüfuza sahiptir.

Türk ordusu;  askeri doktrini, eğitimi, atama ve terfileri, silah üretimi ve alımı ile bütçe öncelikleri bağlamında mutlak bir kurumsal özerkliğe sahiptir.” …

Bu rapordan da anlaşılacağı üzere Türkiye’de asıl sorun; TSK’lerinin sivil Kontrolü ve denetiminden ziyade Prof. Dr. Ergun ÖZBUDUN’un da altı çizdiği TSK’lerinin Batı demokrasilerinde normalde olduğundan çok daha fazla sahip olduğu siyasi özerklik ve nüfuzdur.

Gerçekten de son yıllarda AKP iktidarı TSK’lerinin sistem içindeki etki ve rolünü sınırlandırıp, onu etkisizleştirmek için sürekli bir çaba içinde görünmektedir. Bu hedefini iç dinamiklerle gerçekleştirmenin imkânsızlığı karşısında dış faktörleri de devreye sokarak elde etmek şeklinde bir strateji izlemektedir.

TSK’lerinin sürekli olarak gündeme getirdiği “asimetrik psikolojik harekât” bu çerçevede dikkate alınmalıdır. Özellikle “Asimetrik Psikolojik Harekât” ile eşgüdüm içinde “Etki Odaklı Harekât/Yaklaşımlar”[10] uygulanarak kamuoyu hazırlanmakta ve yönlendirilmekte ve geleceği şekillendirecek stratejiler takip edilmektedir.

Bu kapsamda Kürt açılımı süreci ile eş zamanlı alevlenen demokrasiye karşı darbe suçlamaları ile TSK’nin terörle mücadelesine halk desteği gölgelenmiş ve halkın güvenini sarsacak boyuta ulaşmıştır.

Ayrıca TSK ve Yargı üzerinden yaratılan kurumlar arası çatışma ortamı TSK’lerinin emir komuta sistemini felç etmiştir. Özellikle 25 Haziran 2009’da TBMM’de gece yarısı operasyonu ile çıkarılan, askeri personelin Ceza Muhakemesi Kanununun 250’nci maddesine göre ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisindeki suçlardan sivil mahkemelerce yargılanmasını öngören Kanun emir komuta sistemini fiilen kilitlemiştir.

Çünkü terörle mücadelede canını ortaya koyan küçük birlik komutanları için en büyük güvence kendilerini ateş hattına süren komutanları ve sahip oldukları yetkileri belirleyen “Angajman Kuralları”dır.  Ancak, bölgede terörle mücadele eden general ve subaylardan bazıları halen terör örgütü üyeliği suçlaması nedeniyle soruşturma geçirmektedir.

Bundan sonra kim, kime, nasıl güvenebilir?

Çatışmaya giren personel hiçbir şekilde dokunulmaz değildir. Kendisine emredilen “Angajman Kuralları” çerçevesinde hukuki şemsiye ve sınırlamalar altındadır.

Özellikle her harekât emrinin ekinde hukukçuların da dikkatle incelediği ve zaman zaman bizzat hazırladığı angajman kuraları ayrıntılı bir şekilde yer alır. Bu uygulama bütün modern dünya ordularında da evrenseldir. Ancak şimdi gelinen noktada komutanların sivil hukuku da angajman kurallarına ithal etmesi gibi bir durum ortaya çıkmıştır. Bu durum bölgede terörle mücadele eden lider personel için önemli bir baskı ve güvensizlik faktörü olarak görülmektedir. Çünkü “gizli tanık” ifadelerine dayanan soruşturmalar sıradan bir uygulama haline gelmiştir.

Ancak ne olursa olsun çağdaş ve demokratik prensipler çerçevesinde düzenlenecek sivil asker ilişkileri TSK’lerinin etkisizleştirmesi anlamına gelmez. İktidarın ısrarla sürdürdüğü TSK’lerinin etkisizleştirilmesi sürecinde ise, maalesef kaybeden sadece Türkiye ve Türk Milleti olur.

İktidarın bundan siyasi kazanç hesapları varsa, boş çıkacaktır. Çünkü halkına karşı güven veren, dışa karşı ise caydırıcılığa sahip bir Ordu olmadan Türkiye’nin bu jeo-stratejik konumda ve bu güvenlik ortamında ayakta kalabilmesi çok güçtür.

Bu nedenle sivil-asker ilişkileri ön yargılardan uzak bir anlayışla bilimsel ve teknik boyutta incelenerek, uygun konjonktür içinde gerekli yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Amaç TSK’nin etkisizleştirilmesi değil sivil demokratik denetim; “Nesnel Sivil denetim” olmalıdır.

Türkiye’nin ihtiyaçları ve gerçeklerine cevap verecek, aynı zamanda çağdaş demokrasilerdeki uygulama ve kıstasları karşılayacak bir yapının oluşturulması için gereken adımlar ideolojik yanılsamaya düşmeden atılmalıdır.

Bu maksatla sivil asker ilişkileri, “Yeni Anayasa” çalışmalarında sistem bütünlüğü içinde, yeni bir Anayasal zemine öncelikle kavuşturulmalıdır. Ancak, TSK’nin demokratik kontrolü adı altında geçmişteki darbe girişimleri ve darbelerden rövanş, hatta öç alınması güdüsü ile tepkisel adımlar atılmasından özellikle kaçınılmalıdır.

TSK’nin demokratik kontrolü için atılacak içtenlikli adımların ise, asker-siyasetçi arasındaki güvensizliği kendiliğinden sonlandırabileceği dikkate alınmalıdır.

AKP’nin önümüzdeki genel seçimlerin hemen ardından, Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması da dâhil sivil asker ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi için yeni anayasa değişik paketini gündeme getireceği açıktır. Aslında en çok tartışılan Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması dahi TSK açısından önemli ve öncelikli bir konu değildir.

Ancak simgesel anlamı büyüktür; hele bizzat önceki Genel Kurmay Başkanı tarafından kamuoyunun beynine işlenmiş olan “Asimetrik Psikolojik Harekât” olgusu nedeniyle “zamanlaması” olumsuz sonuçlara neden olma riskini artırmaktadır.

Özellikle son bir yıl içinde TSK üzerinden yürütülen çeşitli soruşturma ve güven bunalımı yaratan suçlamalar kamuoyunu da bu konuları kabul ve hazmetme aşamasına getirdiği gözlenmektedir.

Yapılması gereken nedir?

Siyasi otoritenin demokratik kontrolü altında ve kendi iç işlerinde siyasi müdahalelere karşı korunmuş bir TSK için, yeni bir yasal çerçeve oluşturulmalıdır. Bu yapılırken TSK’lerinin de kaygıları göz önünde tutulmalıdır.

Buna karşı Ana Muhalefet Partisi somut bir karşı tez ortaya koymalıdır. Karşı tez; en üst düzeyde katılımcı ve çoğulcu ulusal mutabakat için “”Yeni bir Anayasa” olmalıdır.

Sivil-Asker ilişkileri; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi ve temel değerleri, çağdaş ve demokratik prensipler çerçevesinde yeni Anayasa’da bütüncül bir sistem anlayışı içinde düzenlenmelidir.

Bu anayasa ile TSK’lerinin kendi dinamikleri içinde kurumsal yapısına can suyu olabilecek, halkına karşı güven veren, dışa karşı ise caydırıcılığa sahip, çağdaş demokrasilerdeki uygulamalar ve kıstasları karşılayacak, daha çevik ve güçlü bir TSK için yeni anayasal ve yasal çerçeve oluşturulmalıdır.


[1] “Asker ve Devlet” (The Soldier and the State),Samuel P. Huntington

 

[2] http://www.osce.org/documents/fsc/1994/12/4270_en.pdf

[3] “MC Directive for Military Implementation of the Alliance’s Strategic Concept (MC 400), 12 December 1991

[4] http://www.nato.int/docu/comm/49-95/c940110b.htm

[5] http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_49212.htm?selectedLocale=en#1995

[6] http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_37356.htm?selectedLocale=en

[7] Study on Democratıc Control of Armed Forces: How to Exercıse Thıs Control? By Mr Carlos CLOSA MONTERO (Member, Spain) 26 September 2007

[8] Study on Democratıc Control of Armed Forces: What acts or issues are under control, And when to control?

By Mr Hans Born (Expert, Switzerland), Mr Teodora Fuior (Expert, Switzerland),Ms Cecilia Lazzarini (Expert, Switzerland) 26 September 2007

[9] Study on Democratic Control of Armed Forces Civilian Control of the Military: Why and What?

By Mr.Ergun Ozbudun (Member,Turkey) 26 september 2007

[10] Efect Based Operations/approches

Hits: 14736