Kim Kandırılmış Genç? Kim Terör Örgütü Üyesi?
Terör örgütü mensuplarına terörist demek istemiyoruz diyen Gnkur. Bşk. Org. Sayın Necdet Özel’in iki önceki selefi Sayın İlker Başbuğ, aynı günlerde terör örgütü kurmak ve yönetmek iddiası ile tutuklanarak cezaevine kapatıldı. Bu olay kamuoyunda ne oluyoruz?
Korkularını getirdiği gibi, tuzun koktuğunun resmidir diyenler dahi çıktı.
Genelkurmay Başkanı Sayın Özel’in adı gibi özel olan “insani” hassasiyetlerini derin takdir ve minnet duyguları ile karşılamamak mümkün müdür? Ancak son 30 yıl içinde terör ortamında serpilen kuşaklar için artık PKK’nın anlamı maalesef çok farklıdır. İsyan kültürü içselleştirilmiş; ayrışma ve kalkışma bölgede gün geçtikçe artan ölçüde taraf bulmakta ve TBMM’de de temsil edilebilmektedir. Üstelik dağdaki terörist hiç de kandırılmış gençler olarak görülmemektedir.
İşte Sayın Başbuğ, adliye çıkışında “Türkiye Cumhuriyeti'nin 26ncı Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan ve yönetmekten tutuklandı. Takdir yüce Türk milletinindir” derken nasıl derinden yaralanmışsa, korkarım Sayın Özel’in “kandırılmış gençler” nitelemesi de en azından onları desteleyenler için kabul edilmez bir saptamadır.
Konu insani duyarlılıklardan açılmışken; Uludere’de 35 vatandaşın bir hiç uğruna hayatlarına mal olan talihsiz olayı da göz ardı edemeyiz. Bu olayda da aynı duyarlılık gösterilebilmiş midir?
Bomba yükü ile pist başı yapan bir savaş uçağı geri dönüşünde her zaman arkasında kan, gözyaşı ve doğanın yıllarca onaramayacağı tahribat bırakır. Bu değişmez gerçek “özel insani hassasiyetleri” değil, kurumsal sorumluluk içinde hatasız milli istihbarat sistemi ve karar alma sürecinin tesis edilmesini gerektirir. Aynı zamanda emir komuta sisteminin kristal kadar berrak, şeffaf ve anlaşılır çatışma kuralları ile desteklenmesini, sevk ve idaresini zorunlu kılar.
Üstelik bu olay hiçbir şekilde ne Afganistan’daki ne de Irak’taki sivil kayıplar ile karşılaştırılamaz. Çünkü hayatını bir hiç uğruna kaybeden 35 insanımız, bombayı bırakan uçağın kuyruğundaki aynı bayrağın altında geleceklerini gören gençlerimizdir, eşit vatandaşlarımızdır.
Bu konuda yargının koyduğu “gizlilik” kararı nedeni ile daha ileri analiz ve değerlendirmeleri şimdilik bir kenara koymakta yarar bulunmaktadır. Ancak görünen odur ki; Sayın Komutan yaptığı teşhiste kafa karışıklığı içindedir. Bu nedenle haddimiz olmasa da dostane bir önerimiz olacaktır. M.Ö. 6ncı yüzyılda yaşamış ünlü Çinli general ve savaş ustası Sun Tzu’ya kulak vermesinde yarar bulunmaktadır.
“
Düşmanı ve kendinizi iyi biliyorsanız, yüzlerce savaşa bile girseniz sonuçtan emin olabilirsiniz. Kendinizi bilip, düşmanı bilmiyorsanız, kazanacağınız her zafere karşın yenilgiyle de tanışabilirsiniz. Ne kendinizi ne de düşmanı bilmiyorsanız sizin için gireceğiniz her savaşta yenilgi kaçınılmazdır[1]”
Bizden hatırlatması…
Gelelim Sayın Başbuğ’un adliye çıkışında Türk Milletine seslenişine. Komutan, ben görevimi yapmaktan öte kanun dışı hiçbir şey yapmadım. Nasıl olur da terör örgüt üyesi olabilirim diye adeta feryat etmektedir. Acaba neden? Bunu anlamak için TSK’de özellikle Genelkurmay Başkanlığı seviyesinde planlama ve karargâh usullerinin basitçe hatırlanmasında fayda vardır.
TSK, Devlet yapısı içinde özellikle görev usulleri ve planlama süreçleri bakımından kurumsallaşmasını en üst düzeyde sağlamış bir kurumdur. Bunun da başlıca nedeni NATO’daki yarım yüzyılı aşan üyeliğimizdir.
Bu nedenle Gnkur. Bşk.lığı seviyesindeki planlama süreci, NATO’nun IMS
[2] Karargâhındaki süreç ile büyük benzerlikler içerir. Genelkurmay, nasıl bizde en yüksek askeri makam ise, IMS de NATO’nun en üst düzeydeki askeri planlama karargâhıdır. Çünkü bütün NATO üyelerinin Genel Kurmay Başkanlarından oluşan en yüksek karar makamı MC‘nin (Military Committee/Askeri Komite) icra organıdır.
[3]
İşte terör örgütü üyeliği karşısında komutanlar neden feryat etmektedirler? Genelkurmayın sistemini ve çalışma usullerini biraz anlamaya çalışırsak belki “bilerek fikir“ sahibi olabiliriz. Eğer bu sistemde aksayan yönler varsa, bunu da düzeltmek siyasi iktidarın evvel emirde görevidir. Bunda hiçbir şüphe yoktur.
Geçen yıl füze kalkanı nedeni ile kamuoyuna mal olan NATO’nun Strateji Belgesi, bizdeki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi(MGSB) gibi temel dokümandır. Stratejik planlama ve karargâh usulleri bakımından, NATO’nun deyimi ile “over arching document” yani temel yönlendirici kaynak dokümanlardır.
NATO’nun Strateji Belgesi, NATO’da en yüksek siyasi icra erkine sahip NAC veya NATO Zirvesi tarafından yayımlanır. MGSB de Türkiye’de de icranın başı Bakanlar Kurulu tarafından yayımlanır. Askeri makamlar için bu dokümanlar temel siyasi direktiftir. Ortalama beş yıllık harekât ve görev planlama süreci içinde adeta kutsal kitap gibidir. MGSB, Milli Güvenlik Genel Sekreterliğince Hazırlanır. Bakanlar Kurulunda kabul edilir. İç ve dış tehdit tanımlanır, buna göre TSK’nın görevlerini belirler. TSK’ne Hükümetten siyasi planlama direktifidir.
Bu nedenle asker bu direktifi uygulamadan önce, siyasi karar alıcıların direktifini nasıl anladığını ve nasıl uygulayacağını anlatan bir doküman hazırlar. NATO’da “Military Implementation of the Alliance Strategy”
[4] (İttifak Stratejisinin Askeri Uygulaması) dokümanı MC tarafından hazırlanarak NAC’a onaya sunulur. Bizde de Gnkur. Bşk.lığı tarafından TÜMAS (Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi) dokümanı hazırlanır ve siyasi iradenin onayı için Başbakana sunulur. Onay makamı NATO’da da bizde de icranın başıdır.
Her iki doküman da asker için en yüksek önemi haizdir. Çünkü askerin görevlerini belirleyen tehdit ve riskleri tanımlar, buna bağlı olarak siyasi iradenin ortaya koyduğu temel görevleri içerir. Söz konusu dokümanlar siyasi irade tarafından onaylandıktan sonra artık Asker için askeri planlama süreci otomatik üretim bandı gibi tıkır tıkır işlemeye başlar.
Çünkü Gnkur. Bşk.lığı için MGSB ve TÜMAS, tanımlanmış risk ve tehditlere yönelik hazırlanacak her türlü plan için temel askeri/politik planlama direktifidir ve bağlayıcıdır.
Artık siyasi iradeden yani Hükümetten, özel bir sınırlama veya farklı bir direktif gelemedikçe karargâh, tanımlanmış her risk ve tehdit için, verilmiş her göreve yönelik plan hazırlar. Bunun için karargâhın ilgili bölümünde “ANDIÇ” hazırlanarak, NATO’da ise “Background Brief” hazırlanarak ilk adım atılmış olur.
ANDIÇ ya da Background Brief, söz konusu siyasi direktiflerin öngördüğü görev için kaynakları ve makro seviyedeki hareket tarzlarını ortaya koyar, Komutandan Direktif almak için hazırlanır. Emir değildir, uygulama ve icra için yayımlanmaz, sadece komutanın direktifi alındıktan sonra planın dosya sureti ile saklanır.
İşte yukarıdaki süreç içinde kendilerine verilmiş siyasi direktifte, yani MGSB ve TÜMAS’ta eğer “irtica” iç güvenliğe yönelik tehdit veya risk olarak tanımlanmış ise, bu mantık ve bu eğitimle yetiştirilmiş olan komutanlar ve subaylar için yaptıklarının kendilerince mutat bir karargâh çalışması ve hizmet olarak algılandığı göz ardı edilmemelidir.
Bu nedenle ideolojik yanılsama ve ön yargılara esir olamadan olayın bu veçhesinin de dikkate alınması ve düşünülmesi gerekmez mi?
O halde yapılması gereken öncelikle söz konusu ANDIÇ hazırlandığı tarihte yürürlükteki MGSB’de ve TÜMAS’ta irtica tehdit midir? Bu dokümanları kim imzalamıştır? Yine aynı dönemde MGK kararlarında TSK’lerine iç güvenlik ve özellikle irtica ile mücadele kapsamında görevler verilmiş midir? Açıklanmalıdır. Gerisi yüce yargının vicdanına bırakılmalıdır.
[1] SUN-TZU The Art of War Chapter-III Planning the Attack
[2] International Military Staff/Uluslararası Askeri Yazmanlık/Karargâh
Hits: 3368