Enstitü'de hayat, müfredat, yönetim

~ 10.05.2024, Yeni Yaklaşımlar ~

Eğitim programı, dersler, saatleri, içeriğin yanısıra “köyün canlandırılmasında” çalışacak öğretmeni hazırlayacak, kitabi eğitimin yanında iş, üretim ve farklı meslek dallarını da içeren kapsamdaydı.

Ders programları Bakanlıkça belirlenen ilkeler doğrultusunda, enstitü bileşenlerinin katılımıyla hazırlanırdı. “Çerçeve program” dediğimiz yörelere göre uyarlama özelliği olan bu program, ilk defa Köy Enstitülerinde uygulandı. 

Gerektiğinde yeni ihtiyaçlara göre programlar güncellenebilirdi.  Bu programlar geniş katılımlı toplantılarda yapılan tartışma ve değerlendirmeler ışığında oluşturulurdu.

Köy enstitüleri eğitim programı, sadece dersleri, saatleri, içeriği işleyen bir program değil, bunların yanında “köyün canlandırılmasında” çalışacak öğretmeni hazırlayacak, kitabi eğitimin yanında iş, üretim ve farklı meslek dallarını da içeren kapsamlı programıdır. Eğitim programları ve planlama yörenin ve Türkiye’nin gereksinimleri göz önüne alınarak birlikte yapılır ve uygulanırdı.

Ders programının yüzde 50'sini kültür, yüzde 25’ini tarım ve uygulama, yüzde 25’ini de sanat dersleri oluşturuyordu

Dayanışmacı

Öğrenciler etkinliklerini yarışmacı değil, dayanışmacı bir anlayışla yapıyorlardı.

Uygulamalı eğitimin, dünyadaki en özgün örneklerinden biriydi. Köy Enstitüleri sadece köye öğretmen yetiştirmiyor, çok yönlü donanıma sahip, Türkiye gerçeğini bilen ve çözümler üreten köy önderleri yetiştiriyordu.

Köy Enstitülerinde yarış değil dayanışma ve yardımlaşma temel kuraldı. İnsanlara ve arkadaşlarına yaklaşımda etnik ve cinsiyet ayrımcılığı yapılmaz, aksine her insanın farklılıkları benimsenir, herkese eşit davranılırdı.

Öğrencilerin çok yönlü gelişmeleri için gerekli ortam hazırlanır, rehberlik yapılırdı. Herhangi bir alanda yeteneği olan öğrencinin o alanda kendini geliştirmesi için gerekli destek sağlanırdı.

Yapılan işe gücü yetmeyen öğrencilere başarabileceği işler verilir, hasta olanların işleri arkadaşları tarafından karşılanırdı.

Et macerası

Cumartesi toplantılarında geçen bir olayı paylaşmak istiyorum.

Bir kış günü Pamukpınar Köy Enstitüsü Müdürü’ne Yıldızeli’nden konuklar gelir. Evde et yoktur. Müdür nöbetçi öğrenci ve öğretmen denetiminde mutfaktan tutanakla 3 kilo et alır ve ertesi gün de Yıldızeli’nden getirdiği eti yerine koyar.

Cumartesi toplantısında şöyle bir durum yaşanır. Küçük bir öğrenci söz alarak müdürü eleştirir. Müdür ertesi gün eti yerine koyduğunu söyler.

Öğrenci; “ama müdürüm sizin aldığınız et o gün bizim yemeklerimizde kullanılmadığı için, o etin vereceği kadar az kalori aldık. Bu da bizim o günkü çalışmalarımızın verimini düşürdü,” der. Müdür tüm öğrencilerden özür diler.  

Gelenek sürdü

Kapatıldıktan sonra da öğretmen okullarında bu gelenek uzun süre devam etti. Bizim okuduğumuz 1960’lı yıllarda, ilköğretmen okulları ve eğitim enstitülerinde bile kapatılıncaya kadar Köy Enstitülerinin etkisi yaşanıyordu. Öğrenci derneği yönetimine ve kollara yapılan seçimler, büyük bir yarış içinde ve demokratik bir ortamda yapılırdı.

Okul propaganda afişleriyle donatılır, projeler anlatılır, kitle toplantılarında adaylar konuşurlardı. Demokrasi şöleni içinde seçilen öğrenciler okul yönetimi ile birlikte çalışırdı.

Üstelik, önceden öğretmen okullarını bitiren mezunlar köylerde değil kentlerde çalışmak isterken ve köyü sürgün yeri gibi algılarken, Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenler, köye hizmet etmek için adeta yarışıyorlardı.

Hayatla içiçe

Eğitim sistemlerinde hep öğrenci eleştirilir, ya da denetmenler tarafından yönetimin eksiklikleri eleştirilirken, enstitülerde herkesin birbirini eleştirmesi-değerlendirmesi kurumlaştırılmıştı. Müdür, öğretmen ve diğer yöneticilerin çalışmaları da öğrenciler ve arkadaşları tarafından demokratik bir ortamda eleştirilebiliyordu.

Köy Enstitüleri, var olduğu sürece kendini mevcut okul sisteminin etkilerinden korumuş, klasik eğitim sisteminden etkilenmemiş ama o dönemin sistemdeki tüm öğretmen yetiştiren kurumlarını etkilemiştir.

Köy enstitülerinin temelinde “etkinlik” yatıyordu. Hiçbir düşünce, fikir düşünüldüğü gibi kalmıyor, yaşamla buluşuyor, ortaya bir eser ve etkinlik projesi çıkıyordu. Akşama kadar sınıfta, tarlada, atölyede emek harcayan gençler, akşam tiyatro salonunda, kütüphanede ya da başka bir etkinlikteydi. Sadece yaz aylarında 45 gün izin kullanırlardı.

Özetle Köy Enstitüsünün işleyişinde çağdaşlaşma ve demokrasi kültürünün içselleştirildiğini görürüz.

Kadrolar

Köy Enstitülerinin kurucu ve eğitim kadrosu da davranış ve uygulamalarıyla eğitimde deneyimli kişilerden oluşuyordu. O dönemdeki öğrencilere ve programlara yansıyan yaklaşımlarıyla bu özellikleri öne çıkıyorlardı.

Köy Enstitülerinin başarılarından biri de kendi içinde demokratik ilişkiler ağını örerken, toplumun demokratikleşmesine, cumhuriyet rejiminin özümsenmesine de önemli katkılarının olmasıdır.

Köy Enstitülerine ilişkin bugün, Türkiye ve yabancı üniversitelerde yapılmış ve yapılmakta olan birçok araştırma, tez, kitap, makale ve benzeri çalışmalar giderek artmaktadır.

Kitap okumak

Köy Enstitüsünde öğretmen ve usta öğreticiler alanlarıyla ilgili yayınların dışında 20, öğrenciler 25 kitap okumak zorundaydı. Bu dönemde 500 dolayında dünya klasikleri Türkçeye çevrilmişti. Bu eserler en çok Köy Enstitüleri’nde okunuyordu.

Öğrencilerin ders ve uygulama sonrası ilk girdiği yer de kuşkusuz köy enstitülerinin kütüphaneleriydi. Öğrenciler su içer gibi kitap okuyorlardı.

Köy yaşamıyla kent yaşamının ayırdına varan her öğrencinin zihninde köyleri de yüceltme, geliştirme, düşüncesi yeşeriyor filizleniyordu.

Öğrenciler okudukları kitap üzerinde değerlendirmeler, tartışmalar yapıyordu. İlk geldiklerinde çok az sözcük kullanıyor, bunları da geldikleri yörenin şivesi ile yapıyorlardı. Birbirini anlamakta bile zorlanıyorlardı. Kitap okuma ve kendi aralarındaki yoğun iletişim, kısa sürede onların eksikliklerini düzeltti.

Gittikleri bölgelerde birçok araştırma, inceleme ve derlemeler yaptılar.

Gazete, müzik, resim

Köy Enstitüsü öğrencilerince çıkarılan dergi ve gazetelerde köye ve toplumsal yaşama ilişkin araştırmalar, sanata, sosyal ve bilimsel gelişmelere yönelik çalışmalar, çeviriler, öğrenci yazıları, araştırma ve incelemeleri yayınlanıyordu.

Köy Enstitüsü Dergileri ve Gazetesi birer kültür hazinesiydi. Çünkü o dergi ve gazetelerde Türkiye’nin her yöresinden araştırmalar, incelemeler, yöresel derlemeler, folklor araştırmaları, kendi öyküleri ve yöresel öyküler, adetler vb. kültürel varlıklar nakış inceliğiyle işleniyordu.

Resim alanında, müzik alanında önemli gelişmeler yaşanıyordu. Gördüklerini, hayal ettiklerini resmediyor notalara döküyorlardı.

Yazı, resim, heykel, tiyatro ve müzik alanında yerel, ulusal ve evrensel kültürü ustalıkla işliyorlardı. Her öğrenci en az bir müzik enstrümanı çalıyordu.

Yüzlerce sanatçı, yazar ve bilim insanı Köy Enstitülerinin yarattığı bu iklimde yetişti. Köy Enstitülerinden dünyaca ünlü yazarlar çıktı.  Eserler birçok dünya diline çevrildi. Türkçeye, Türk ve dünya kültürüne önemli katkılarda bulundular. Köy Enstitüleri Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Ümit Kaftancıoğlu, Mehmet Başaran, Ali Dündar, Dursun Akçam gibi birçok önemli yazar, sanatçı ve düşün insanı yetiştirdi. Çoğu köy romanlarıyla Anadolu’nun kültür zenginliğini gün yüzüne çıkardılar.

Yayın, teknoloji 

1938’de Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığına gelmesi ile yayın alanında da önemli çalışmalar gerçekleşti.

2 Mayıs 1939 da ilk Neşriyat Kongresini topladı. Bu kongrede ulusal kitaplığın yaratılması, yayınların köylere ulaştırılması, dünya klasiklerinin çevirilerinin yapılması ve sözlük hazırlanması yönünde önemli kararlar alındı.

O günkü koşullarda teknolojik araç gereçlerin kullanımı ve geliştirilmesine bulundukları çevrede, Köy Enstitüleri öncülük etti. Motor, makine, jeneratör, telefon, radyo gibi araçları köy enstitüleri kullandı ve bölgenin de kullanmasına öncülük etti. 

Tarımda zirai aletlerin kullanımı, suyun arazi ve evlerde kullanılabilir hale getirilmesi, elektrik üreterek köyün ışıkla buluşması, toprağın işlenmesi köy enstitülerinin öncülüğünde gerçekleşti. 

Yönetim

Köy enstitülerinde katılım ve demokrasi anlayışı tüm yönetsel işlerde hâkim yaklaşımdır. Yöneticiler, öğretmenler, usta öğreticiler ve öğrenciler sorumluluk alır, kararlara katılırdı. Ayrıca öğrenciler okul öğrenci başkanlığı, kol başkanlığı, sınıf başkanlığı ve diğer görevlere kendi içlerinde yaptıkları demokratik seçimlerle getirilirdi.

Etkinlikler ortak planlanır, uygulanırdı. Dayanışma alışkanlığı hem enstitü içinde hem de enstitüler arası vazgeçilmez kuraldı.

Değerlendirme, eleştiri-özeleştiri; günlük, haftalık, aylık değerlendirme toplantıları yapılarak başarı başarısızlık ve nedenleri tartışılır, bunların ışığında önemli adımlar atılırdı.

Müdürler alanlarında ve idarecilikte yetişmiş olanlardan atanıyordu. Gazi Eğitim Enstitüsü mezunları ilk sıradaydı.

Öğretmenler daha çok Yüksek Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitülerinden alınıyordu. Yasada öğretmen kaynaklarından biri olmasına karşın çok nadir durumlar dışında mesleki formasyonu olmadığından fakülte mezunları tercih edilmiyordu. Bilindiği gibi Edebiyat Fakülteleri ortaöğretim sistemimize uzun yıllar öğretmen verdi.

Öğretmenler genellikle müdürlerin önerisiyle Bakanlıkça alınıyordu. Usta öğreticiler de okuma yazma bilmesine fazla bakılmadan işinde uzman olanlardan alınıyordu. Aşık Veysel de bunlardan biriydi.

Kendini yenilemeyen, geliştirmeyen ve bunda direnen öğretmenleri sistem kabul etmiyor, eleniyorlardı.

Köy Enstitülerinin önemli bir özelliği de öğretmenlerini ve usta öğreticilerini süreç içinde kendisinin eğitmesiydi. Başarısının altında yatan nedenlerin başında, sürekli kendini yenileyen bir kadro ile çalışmasıydı.

Bütçe, kaynak 

Merkezi hükümet, savaş koşullarında diğer eğitim kurumlarında olduğu gibi Köy Enstitülerine de yeterince bütçe ayıramıyordu.

Köy Enstitüleri kendi kaynağını kendisinin yaratması gibi önemli bir sorumluluk üstlenmişti. Tükettiği şeylerin çoğunu üretiyordu. Her enstitüye yeterince tarım yapılabilecek ve ağaçlandırılacak arazi verildi.

Bu araziler önceleri kullanılmayan, tarıma elverişli olmayan arazilerdi. Buralar öğrenciler eliyle ilmek ilmek işlendi, su getirildi, elektrik santralları kuruldu, yüzlerce bina yapıldı.

Kısa sürede bozkırlar, sulak tarlalara, bahçelere, ormanlara, atölyelere, üretim merkezlerine dönüştü. Her konuda çevredeki köylere de örnek ve yardımcı oldular, onların da öğrenmesini üretmesini sağladılar, kendi üretim fazlalarını köylülere dağıttılar.

Ayrıca az memur ve görevliyle çalışıldığı için, birçok iş öğrencilerce yerine getirilerek büyük tasarruf sağlandı. 

Tahsin Doğan

* Manşet görseli "Akçadağ Köy Enstitüsünde mezunları, öğretmenleriyle birlikte, diğer görseller de "Tekben arşivi". Çağla Ormanlar Ok'a teşekkürler.

https://bianet.org

Hits: 693