“Gencölmek” Ergin Günçe’nin tek şiir kitabının adıdır.
Ergin Günçe (1938-1983) kendi yaşamının da uzun sürmeyeceğini bilircesine, 1964 yılında, yani 26 yaşındayken yayımladığı kitabına bu adı koymuş.
Kitaba adını veren şiir ,olağanüstü güzellikteki şu iki dizeyle başlar:
“Ay mıdır kar mıdır pencerede/ Boğulmuş çocukları martılara taşıyan”
Girişteki, ilk dizedeki büyüleyici güzelliğin nereden geldiğini düşünürken aklıma dokunaklı halk türkümüzün ilk dizesi geliverdi:
“Pencereden kar geliyor...”
Şiir dediğimiz şeyin gizemi buradadır.
Birbirinin içinden doğan duygular, sözcükler, bir halkın alt bilinci.
Ergin Günçe bu bilincin farkında olan bir şairdi. Tek çocuğuna, oğluna, Dadal adını koyacak kadar...
Benden dört yaş büyük bu şair ağabeyle, 1960’lı yılların başlarında, bir polis aracında, Ankara’dan sürgüne birlikte gitmiştik.
Ben Çorum’a, o aklımda yanlış kalmadıysa daha öteye, Amasya’ya.
Bu son görüşmemizdi.
Onu bir uçak kazasında yitirecektik.
Yukarıdaki iki dizenin ikincisi üzerinde de abartmış olmayayım ama, sonsuzca durulabilir.
Boğulmuş çocukların martılara taşınması ne demek? Kimlerdir bu boğulmuş çocuklar? Martılara taşınmak ne demek? Martı, aklığıyla, temizliğin, denizin, özgürlüğün, belki ölümsüzlüğün simgesi midir? Boğulmuş çocukları martılara taşıyan penceredeki ay mıdır, kar mıdır? Her ikisi de yine aklığın, arılığın simgeleri olarak...
***
Yazıya başlarken bu iki dizenin beni buralara getireceğini doğrusu düşünmemiştim...
Ama şiir böyle bir şeydir...
Şiir üzerine düşünmek de şiirin kendisi kadar baş döndürücüdür, büyüleyicidir.
Genç ölmek konusuna dönelim...
Ergin Günçe’nin şiiri, 1960’larda ve sonrasında olabileceklerin önsezisi gibidir.
1960 başlarında kuşağımızın genç ölümler kuşağı olacağını bilemezdik.
Ama öyle oldu...
Vedat Demircioğlu’yla, Taylan Özgür’le (aslında 1960’ta Turan Emeksiz’le) başlayan genç ölümler, Mahir’lerle, Sinan’larla, Deniz’lerle, gençten de öte gepgenç Erdal Eren’le sürüp gidecekti...
Çok az ülkenin egemenleri, o ülkenin genç insanlarına, yurtseverlerine, devrimci çocuklarına karşı bizdeki kadar zalim, acımasız, vicdansız olmuştur.
Bilerek, özellikle, “çocuklarına” diyorum... Çünkü kimileri gençlik arkadaşım olan o delikanlılar; dünyaya, yaşamaya, çocuksu bir sevinçle bağlı çocuklardılar...
***
Şiirle başladık şiirle sürdürelim…
Genç ölmek konusunda ölümsüz Yunus Emre’nin ölümsüz dizeleri çoğumuzun ezberindedir, ya da öyle olmalıdır:
Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim, göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi
Buradaki yiğit sözcüğü, genç, delikanlı anlamınadır. Gök (göğ) ekin ise henüz olgunlaşmamış , sararmamış başaktır...
Türkiye egemenleri, dün olduğu gibi bu gün de gençliğin, sevginin, yaşama sevincinin amansız düşmanlarıdırlar.
Kendi çocuklarını boğan (yiyen) mitolojik canavardan farksızdırlar.
Genç ölümlerin, genç ölmenin acısını yüreklerimizde hep taşıyarak onlara yanıtımız bir kez daha, Deniz’ler için yazdığım dizeler olacaktır:
Cellat uyandı yatağında bir gece
Tanrım, dedi, bu ne zor bilmece:
Öldükçe çoğalıyor adamlar,
Ben tükenmekteyim öldürdükçe