Bedenin tarihi, çocukların, ücretsiz ev işçisi kadınların, ücretli işçilere dönüştürülenlerin, sömürgeleştirilenlerin, köleleştirilenlerin tarihidir.
Kapitalizm tarih boyunca bedenlerimize iş makineleri olarak muamele etti. Altın madenlerinde çalıştırılan Afrikalı işçilere ısı tolerans testi adı altında soyunmaları, sıraya girmeleri, mezura ve tartılarla yapılan ölçümlere girmeleri emredilmişti. Çitlemelere, topraklarına el konulmasına, eşitsizliklere karşı çıkan kadınlar cadı ilan edilmiş, bir sandalyeye bağlanarak boğulma noktasına gelene kadar göllere, nehirlere batırılmış, kırbaçlanmış, yakılmış, bedenleri çürüyene kadar güneş altında bırakılmıştır.
Kapitalizmin gelişmesiyle yalnız köylülerin toprakları, ortak alanlar değil beden de çitlendi. Fakat bu süreç kadın ve erkekler arasında farklı işledi.
Kadınlar bir yandan evlerde ücretsiz ev işçisi, fabrikalarda düşük ücretle ücretli işçi olarak çalıştırılırken, bedenleri de gasp edildi, cinsel nesnelere ve temel görevi doğurmak olan makinelere dönüştürüldüler.
Üreme kapasitelerini kontrol etmek isteyen kadınlar şeytanlaştırıldı. Amerika’da 1807’de köle kadınlar bir yandan sürekli cinsel tacize maruz bırakılıp çocuklarının köle olarak satılmasının acısını yaşarken, diğer yandan da merkezi Virginia olan bir damızlık sanayini beslemek adına doğurmaya zorlandılar.
Kürtajın suç sayılmasıyla birlikte kadın bedeni üzerinde devlet denetimi kurumsallaştı. Kapitalist birikim proletaryanın çoğalması demekti.
Dünyanın her yerinde yükselen kadın mücadelesi, hayattan beklentilerimizin ev işlerine, eve bağlanmaya, savaşlar için asker, patronlar için ucuz iş gücü olacak işçileri doğurmaya zorlanmamıza, kapitalist iş bölümünün bedenlerimizi şekillendirdiği yöntemlere isyandı.
Biyoloji kaderdir fikrinin reddiydi. Kadınlar geleneksel kadınlığa itiraz için sembolik meşaleli cenaze törenleri düzenlediler. Bu eylemlere “Geleneksel Kadınlığın Cenazesi” dediler.
Neoliberal politikaların dünya genelinde ve ülkemizde iflasıyla, yoksulluğun her geçen gün artmasıyla iş günleri, iş saatleri uzatılıyor, ücretler azaltılıyor, ücretsiz emeği maksimize etme -sosyal devletin sorumluluğu olan kreş, bakımevi vb. kadınların sorumluluğu olarak tanımlamak başta olmak üzere- adımları atılıyor.
Kapitalist birikimin genel yasası; işçilerin yoksullaşması, kullanılmaya hazır nüfusun yeniden üretilmesi, mevcut işlerin vasıfsız hale getirilmesi, kitlesel sayıda işsizin olduğu durumda işi olanları daha çok çalışmaya zorlayan aşırı çalışma ile sözde kamuda tasarruf diyerek emekçiden alıp zengine vererek halka ait kaynakları peşkeş çekerek, ekonomik ve toplumsal yaşamı yönetmeye çalışıyorlar.
Arap Baharından, Occupy, Wall Street’i işgal et direnişine, Gezi’ye mücadelenin hep önünde olan kadınlar egemenler için dünyanın her yerinde tehdit olarak görülüyor ve kutsal aile çığırtkanlığıyla dört duvar arasına geri çağrılıyor. Vatikan’dan Diyanet’e ortak dilleri değişmiyor.
Kapitalizmin her kriz döneminde duyduğumuz “Kadının yeri evidir, işsizliğin nedeni kadınlardır.” söylevleri ve tarihteki kırbaçlanma, yakılma, boğulma saldırılarının yerini “modern yöntemlere” bırakıyor; yasalar, yönetmelikler, müfredat, genelgeler eliyle mücadele ederek kazandığımız tüm hakları elimizden almayı hedefliyorlar.
Müfredatın temel omurgası; “Erdem-Değer-Eylem Modeli" dedikleri değerler adıyla “fıtrat, iffet, mahremiyet, edep, ahlak, aile bütünlüğü…” kelimelerinin tüm ders içerikleri ile biçimlendirildiği, “huzurlu insan", "huzurlu aile ve toplum"un genel hedef olarak belirlendiği bir çerçeve olarak açıklandı. Özellikle Türk Sosyal Hayatında Aile dersinin hem temel eğitimde hem ortaöğretimde okutulacak olması, dersin içeriği ve kadınların haklarını “değerler” adıyla hedef alan tüm ders içerikleri ile müfredat taslağı kadınların haklarına yönelik en büyük saldırı başlıklarından biri.
Medeni kanunu silikleştiren, aile kurmada İslam hukukunu referans gösteren, evlilik yaşının yükseltilmesini aileye tehdit olarak ders içeriklerine yerleştirerek çocuk yaşta evliliklerin önünü açmayı amaçlayan bir müfredat dayatması var önümüzde. Tüm bunlar yetmezmiş gibi müfredat, kadınların çalışma hayatında olmasını aile için sorun olarak gören, kreşlerin, bakımevlerinin olmaması gerektiğini savunan ve bu işleri kadınların kadın olmaktan kaynaklı yerine getirmesini telkini gibi bir görev üstlendi.
Aile reisliği ile devlet reisliği arasındaki ilişki ders içeriklerine yerleştirilerek Anayasa’daki eşitlik ilkesi ortadan kaldırılıyor, iktidarın bekası kadınların haklarını yok sayma üzerine kuruluyor.
Yargı paketi ile soyadı kazanımı konusunda AYM kararı, İstanbul Sözleşmesi’nden sonra erkek şiddetine karşı elimizde kalan tek yaptırım gücü olan 6284 nolu yasaya dair Danıştay kararı tanınmıyor, ortadan kaldırılıyor.
Yargı paketinde Anayasa’nın 41. maddesi fiilen değiştiriliyor. Aile eşler arasındaki eşitlik ilkesine dayalıdır ibaresi çıkarılıyor. Erkeğin aile reisliğini geri getirme, Reisli aile modeli ile aynı müfredatta olduğu gibi insan soyunun yalnızca erkek üzerinden tanımlanması ile eşitlik ortadan kaldırılıyor.
Gizli af düzenlemesi ile kadın ve çocuklara karşı suçlarda cezasızlığın önü açılıyor. Etki ajanlığı kavramı ile şiddet faillerinin cezalandırılmasına yönelik yapacağımız her sosyal medya paylaşımı, her eylem suç ilan ediliyor ve hapisle cezalandırılma düzenleniyor.
Medeni Kanunu topyekûn değiştireceğiz diyerek aileyi koruma temel başlık ilan ediliyor, eğitim hakkımızdan, çalışma, miras hakkımıza tüm haklarımız ellerimizden alınmaya çalışıyor.
Genel seçim öncesi kamuoyunun gündemine getirilen ve güncel gündemlerin de başında gelen Anayasa taslağında kadınlara yönelik düzenlemelerin bütününde “aile, ailenin korunması” vurgusu öne çıkıyor.
Hangi kıyafetle sokağa çıkacağımızdan, hangi kıyafetle okullara ya da hastaneye girebileceğimize, hangi kıyafetle çalışabileceğimize veya çalışamayacağımıza iktidarın karar vereceği, evlilik yaşının küçültülmesinden, yalnız başına seyahat etme hakkımızdan, karma eğitim hakkımıza, evlenme, boşanma, can güvenliği ve şiddetsiz yaşama hakkımıza kadar tüm haklarımız tehlike altında.
Aile diyerek korumaya çalıştıkları kapitalizmin, iktidarın bekası. Çocukların saç telini Kuran kurslarında, tarikat evlerinde, yurtlarında yasaklayan, Sultanbeyli’de bir çocuğun yaşamını karartanlara cezasızlık yasasını hazırlayanlar “aile” kavramını ağızlarından düşürmüyor. Kadınlara, kız çocuklarına yönelik müfredattan, yargı paketine, medeni kanın değişikliğinden, Anayasa tasarısına, önceki gün tüm bakanlıkları “ailenin korunması” diyerek seferber ettiği resmî gazetede açıklanan düzenlemeye kadar kadınlara, haklarımıza yönelik topyekûn saldırıya hazırlanıyor.
Tüm toplumu kuşatmak için her zaman yaptıkları gibi ilk hedef kadınlar ve kız çocukları.
SOL Feminist Hareket “Haklarımız ve hayatlarımız için isyandayız” diyerek Sultanbeyli’deki çocuk istismarına ve yargı paketine, haklarımızı hedef alanlara karşı ülkenin dört bir tarafında sokaklara çıkmaya çağırıyor.
Memleketin her yerinde feminist mücadelemizi, eşitlik, laiklik, özgürlük mücadelemizi büyütmek bu kuşatmayı parçalamanın tek yolu.
Biz 22 yılın her gününde olduğu gibi bir kez daha birbirimizin tek çaresiyiz.