ÇÖZÜLEMEYEN KİMLİK SORUNU

~ 22.10.2015, Av. Kaya YELEK ~

           Kimlik, 21. Yüzyılın en büyüleyici ve en ilgi çekici kavramlarından biri olmakla birlikte  en tehlikeli çatışmaların, ölümlerin de nedeni olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

 

         Kimlik; en geniş anlamıyla bireyin tüm özelliklerini gösteren ve bir yandan kişinin kendisini nasıl gördüğü bir yandan da toplum tarafından nasıl görüldüğü ile ilgili bir kavramdır.

 

      Kimlik bir özellik, bir nitelik belirtisidir. Birey kendini kimliği aracılığıyla tanımlar ve konumlandırır. Sosyoloji, sosyal psikoloji, antropoloji ve diğer birçok bilim dalında kimlik sorunu tartışmaları hızla devam etmektedir.

 

        Bu yazıda;  yaşanan genel  kimlik sorunundan çok  mesleğe başlamamızdan itibaren ruhsatımızla birlikte verilen ve  cebimizde taşıdığımız ancak niteliği halen tartışmalı olan “Avukat  Kimliği” ile mesleki kimlik sorununu irdelemeye çalışacağım.

 

        Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi Başkanı olduğum dönemde avukat kimliğinin kamu ve özel kurum ve kuruluşlarda kabul edilmediği yönünde birçok ihbar alıp müdahalede bulunmuştuk. Bazı kurumlarda (özellikle bankalar) dirençle karşılaştık, bazılarında geçici de olsa sorunu çözüme kavuşturduk.

 

         Kurum ve kuruluşlardaki direnci anlamak kabul edilebilir bir şey gibi gözükse de asıl ilginç olan, bu süreçte avukatlık mesleğini icra edip kimliğini kabulde zorlananlarla karşılaşmaktı.  Yine bu dönemde, yaşadığı bir sorun nedeniyle polis merkezine giden bir meslektaşımız, kimliğini isteyen polis memuruna AVUKAT KİMLİĞİ yerine EMEKLİ HAKİM KİMLİĞİNİ vermişti. Bunun üzerine kendisine   “Üstat, ben avukata yardıma geldiğimi zannediyordum, emekli hakime değil! İzninizle ben gidiyorum” demiştim.

 

        1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 9. maddesine göre Avukat kimlikleri, tüm resmi ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek resmi kimlik hükmündedir”.  Madde hükmü gayet net, açık ve her makul insan tarafından anlaşılabilir niteliktedir.

Ancak belirtildiği gibi özellikle bankalar, PTT, tapu müdürlükleri gibi kurum ve kuruluşlarda avukat kimliğinin tanınmaması yönünde eğilim mevcuttur. PTT Genel Müdürlüğü, 2012 yılında avukat kimliğinin PTT şubelerinde kabul edilmesi yönünde bir tebliğ yayınlamış (03.01.205 tarih ve 125 sayılı tebliğ) ise de zaman zaman PTT şubelerinde de sorun devam etmektedir.

 

             Esasen  avukat kimliği, en az, geçerliliği kabul edilen nüfus cüzdanı, pasaport ve sürücü belgesi kadar güvenlidir. Smart cipli, hologramlı , manyetik şeritli olup daha birçok güvenlik unsurunu bünyesinde barındırmaktadır.

 

            Güvenliği yönünde teknik olarak hiçbir eksikliği  bulunmayan  avukat kimliğini resmi kimlik olarak  kabul etmeme yönünde özellikle bankaların ısrarlı tutumları devam etmektedir. Dayanak olarak ileri sürdükleri mevzuat ise 11 Ekim 2006 tarihli “5549  sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun” ve bu kanunun 27. maddesine göre  çıkarılmış ve 09.01.2008 tarih ve 26751 numaralı Resmi Gazetede yayımlanmış   “Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik” tir. (5549 s. Yasa ile kaldırılan 4028 sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun ile Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair 4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte  de paralel hükümler mevcut idi)

 

  5549 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ;

 

“ (1) Yükümlüler, kendileri nezdinde yapılan veya aracılık ettikleri işlemlerde işlem yapılmadan önce, işlem yapanlar ile nam veya hesaplarına işlem yapılanların kimliklerini tespit etmek zorundadır.

 

(2) Kimlik tespitine esas belge nevilerini belirlemeye Bakanlık yetkili olup, kimlik tespitini gerektiren işlem türleri, bunların parasal sınırları ve konuyla ilgili diğer usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir”  şeklindedir.

 

Kastedilen Bakanlık Maliye Bakanlığı’dır. Bakanlığın çıkardığı Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 6/2-a maddesinde  “Türk uyruklular için T.C. nüfus cüzdanı, T.C. sürücü belgesi veya pasaport,” geçerli kılınmıştır.

    

            Yönetmeliğin  Kimlik  Tespiti Yükümlüler başlıklı 5/1-c maddesi ise;

 

“Yükümlüler;

 

c) Elektronik transferlerde işlem tutarı ya da birbiriyle bağlantılı birden fazla işlemin toplam tutarı ikibin TL veya üzerinde olduğunda,

…………..

…………..

kimliğe ilişkin bilgileri almak ve bu bilgilerin doğruluğunu teyit etmek suretiyle müşterilerinin ve müşterileri adına veya hesabına hareket edenlerin kimliğini tespit etmek zorundadır” şeklindedir.

 

           O halde ikibin TL’  den az rakamlarda kimlik tespiti yapılması zorunluluğu yoktur. Nitekim PTT şubesinden 1.606,00 TL ‘ yi Avukat Kimliği ile çekmek isteyen bir meslektaşımıza  ödeme yapılmaması nedeniyle meslektaşımız ilamsız icra takibi yapmış, yapılan itiraz sonucu takip durmuş ve  itirazın iptali davası açılmıştır. Yerel  mahkeme davanın kabulüne karar vermiş akabinde karar temyiz incelemesinden geçmiş ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 21.12.2010 tarihli kararı ile onanmıştır.

 

          Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ise 13.07.2010 tarihli 2009/12689 E., 2010/8574 K. sayılı ilamında “Dava konusu olayda; davalı banka çalışanlarının Yönetmelikte sayılan belgelerin sunulmasını istemelerinde yasaya aykırılık yok ise de, sergiledikleri tutum ve davranışlar davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan davacı yararına manevi tazminat takdir edilmiş olması yerindedir”  diyerek olaya başka bir boyut kazandırmıştır. Bu karara göre, yönetmelikte istenilen belgeleri vermek zorunlu olmaktadır.

  

           Öte yandan normlar hiyerarşisinde alt norm- üst norm tartışması yapılmış kanun hükmünün (Avukatlık Kanunu m.9 ) yönetmelikle ortadan kaldırılamayacağı gerekçesi ile  (Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair 4208 sayılı Kanunun Uygulanmasına ilişkin Yönetmelik 6 m.)  yönetmeliğin iptali yönünde Ankara Barosu Başkanlığı’nın  açtığı dava Danıştay 8. Dairesinin 2004/2524 E. 2006/3512 K. sayılı kararı ile,  Trabzon Baro Başkanlığı’nın açtığı dava ise yine  Danıştay  8.Dairesinin  2005/1614 E.,  2006/1140K. sayılı kararı ile reddedilmiştir.  Her iki kararın gerekçesinde ; “avukatlık kimliklerinin karaparanın önlenmesinde esas alınacak belgeler içinde yer almamasında kamu hizmeti gereklerine ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Kaldı ki, Avukat kimliğinin dava konusu Yönetmelik kapsamına alınmamasının, bu kimliğin resmi niteliğini ortadan kaldırmayacağı da açıktır.“ cümlesi yer almaktadır.  Yani kabul edilmese de  kimliğiniz resmi kimliktir.

 

 

            Avukat Kimliklerinin ÖSYM ce yapılacak sınavlarda kimlik tespitine esas belge kabul edilemeyeceğine dair 740 sayılı işleminin dayanağı olan “ ÖSYM Tarafından Yapılan Sınavlarla ilgili Alınan Güvenlik Önlemleri” başlıklı basın duyurusunun 5. maddesinin iptali istemiyle Ankara Barosu Başkanlığı’nın açtığı dava yine Danıştay 8. Dairesinin 2011/5035 E. 2014/1153 K. sayılı kararı ile kabul edilmiştir.  Gerekçede “1136 sayılı Avukatlık Kanununun 9. maddesinin amir hükmü olan avukat kimliklerinin, tüm resmi ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek resmi kimlik hükmünde olduğu gerçeğini değiştirmediği, böylesine açık ve yorumdan uzak bir yasa hükmü mevcutken, yasa hükmünün uygulanmasını engeller nitelikte yasadan daha alt bir düzenleyici işlemle yayınlanan basın duyurusu ile olumsuz ve yasaklayıcı bir hüküm getirilmesinde mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”

 

          Bu kararda, yukarıda belirtilen ve diğer kararlarda  yer almayan alt norm- üst norm tartışmasının yapıldığı görülmektedir. Bu karardan hareketle Baroların;   Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik’ in üst norm olan Avukatlık Kanunu’na aykırılığını yeniden tartışmaya açmaları ve yeniden yargı önüne getirme yollarını düşünmeleri gerekmektedir. 

 

        1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun  9. maddesinde vücut bulan avukat kimliğinin “Resmi kimlik” hükmünde olduğu yönündeki değişiklik  02. 05 .2001 tarihli 4667 sayılı yasa ile yapılmıştır.  2001 yılından beri Avukatlık Kanunu’nda bulunan bu hüküm hali hazırda kamuoyuna mal edilememiştir.  Bir başka deyişle, başlıkta olduğu gibi sorun çözülememiştir.

 

         Hal böyle iken hakimler ve savcılar ile noterler de yasama organına  bu yönde bir talepte bulunmuş olmalı ki 2014 yılında çıkarılan 6572 sayılı “Torba Yasa “ ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’ na 112/B maddesi ile “Hâkim ve savcılar ile yüksek yargı organı mensuplarına verilen mesleki kimlik kartı, tüm resmi ve özel kurum ve kuruluşların iş ve işlemlerinde resmi kimlik hükmündedir” ,

 

           Yine aynı torba yasa ile 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 24. maddesine Noterlere Türkiye Noterler Birliği tarafından verilen kimlik kartı, tüm resmi ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek resmi kimlik hükmündedir”

 

            şeklinde hüküm  eklenerek hem hakim ve savcıların hem de noterlerin  kimliklerine RESMİ KİMLİK niteliği kazandırılmıştır. Bu gelişmeyi avukatların lehine bir gelişme olarak yorumlayabiliriz. Bundan sonra en azından kıyaslama yapabileceğimiz bizim dışımızda da meslekler var. Bekleyip görelim avukatların kimlikleri nedeniyle yaşadığı sorunları hakim ve savcılar ile noterler de yaşayacak mı?

       

SONUÇ    :

   

         Yukarıda belirttiğim gibi çipli, hologramlı, manyetik şeritli ve hatta gösterişli bir kart olan Avukat Kimliğini tüm kurum ve kuruluşlarda geçerli kılmak elbette bizim görevimiz. Hiç kuşkusuz Avukatlık Yasası’nın verdiği tüm yetkileri sonuna kadar kullanmalıyız.

          

           Ancak bana göre bir kart olan avukatlık kimlik kartından öte esas sorun, mesleğin sosyolojik kimlik sorunudur. Yargı sistemi içinde ve kamuoyu nezdinde avukatlık mesleğinin değersizleştirilmeye çalışıldığını her gün görüyor ve yaşıyoruz. Üst üste açılan ve öğretim üyesi dahi bulunmayan hukuk fakülteleriyle, giriş için sınavı olmayan tek meslek olmasıyla görüyoruz, duruşma salonlarında hakim ve savcıların üstten bakan tavır ve davranışlarıyla, saatlerce duruşma salonları kapısında bekleyerek görüyoruz,  kalemlerde, karakollarda görüyor ve yaşıyoruz. Yasal düzenlemelerle,  bir dosyanın incelenmesine izin verilmemesiyle, angarya haline getirdikleri CMK avukatlığı ile görüyor ve yaşıyoruz. Kendi mazeretleri nedeniyle duruşmaya çıkmayan hakim yerine sahte mazeret dilekçesi vermek zorunda bırakılarak görüyoruz.  Aldığı dosyaya bir yılda rapor yazmadığı halde başka dosyalara atanan bilirkişilerin keyfiliğinde görüyor ve yaşıyoruz. Bu örnekleri sayfalar dolusu yazmak mümkün ne yazık ki!

 

Öyle ise kart fetişizmini bir tarafa bırakıp,  Yargı sistemi içinde ve toplum nezdinde maalesef her geçen gün erozyona uğrayan, uğramasına biz avukatlar ile meslek örgütü olan baroların da oldukça payının bulunduğu sosyolojik kimliğimizi, mesleğimizi hak ettiği yere getirme savaşını vermek zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk elli yıllık meslek üstadından tutun bir günlük avukata kadar tüm meslektaşların omuzlarındadır.  24.08.2015

Av. Kaya YELEK | Tüm Yazıları
Hits: 1772