Her gün ölüyoruz!

~ 12.10.2015, Enver AYSEVER ~

Dün masaya oturdum, bir yazı yazdım, ne yaptığımı nesnel görmek için, güvendiğim bir dosta gönderdim. On dakika sonra aradı: “Olmamış yazı” dedi. “Akmıyor, tutarlı gelişmiyor, meramını anlatmıyor” diye ekledi sonra. Oysa ben kendimden emin yollamıştım yazıyı. Bir gün önce yaşadığım şaşkınlığı, acıyı, memleketin başına örülen çorabı anlattığımı sanıyordum. Okudum yeniden yazıyı. Haklıydı dostum. Bölük pörçük, karmakarışık duygular, fikirler, öfke, küfür, romantizm, keder, isyan vardı. Sonra düşündüm. İçten davranmışım. Tam da o haldeyim. Yüreklerimizde patlayan o bombayla birlikte, bu haldeyim ben.

10 Ekim akşamı eve geldiğimde, sekiz yaşında kızım “canlı bomba nedir?” diye sordu bana. Bir çocuğun ölmeden önceki yüzü hâlâ aklımdaydı. Az önce sosyal medyada görmüştüm o çocuk gülüşü. Sonra kızıma baktım. Sandığımızdan daha zeki miydi çocuklar? O yüzden mi her şeyi çarçabuk kavrıyorlardı? Hayır, hakikat bu değil. Artık bomba, ölüm, cinayet, tutuklama, cezaevi, terör, ceset, korku günlük dile dâhil olmuştu da, oradan çocuk dünyasına da sızıyordu kolayca. Çocukların bunca kolay toprağa düştüğü günlerde bu soru çok değildi elbet; hele şaşırtıcı hiç…

“Keşke kötülük olmasa” dedi. Çocukça sözlerdi bunlar değil mi? Değil. Bizi esir alan kötülüğün farkında değiliz artık. Salgın olup her yana yayılan sevgisizliğin, zalimliğin, alçaklığın sıradan sayıldığı günlerdeyiz. Konuşma dilinde tehdit var. Birilerini kapı dışarı etmeye çalışan, ağzından salyalar akıtarak yaşamlarımızı çalan yobazlar arasında yaşıyoruz. Elimizde kalem kâğıt var sadece! Oysa yobaz okumuyor, düşünmüyor, sormuyor, sorgulamıyor! Sadece ölümle besleniyor…

‘Barış’ için yollara düşenler öldürüldü memleketimde. Evet: “Hayaldi gerçek oldu’! Buncasını aklımıza getirmezdik değil mi? Değil! Bu coğrafyada kanadı kırılan çok. Yapayalnız kalan çok! Biliyorduk bu alçaklığı da yapacaklarını. Gencecik insanlara ne kolay kıydıklarını biliyoruz. Kimi unutkandır, ama ben değilim, o gün yürüyen binler de değildi! Çorum, Maraş, 1 Mayıs 77, Sivas, Suruç… Taptaze belleğimizde. O yara kanar, durur…

Kızım sabaha dek kısa aralıklarla “korkuyorum” diyerek uyandı. Ne desek avunmadı. Bu coğrafyada insanlar hep avutur kendini; ağıtlarla, ninnilerle, gelecek düşleriyle. Yaralarına gözyaşlarını merhem yaparak kabuk bağlatırlar. Bu memlekette, bellek uyuşur hamasetle. Her yeni acı, diğerinin yerini alır da, sanki dün yokmuş gibi yaşamaya devam eder insanımız! İyiliğin, güzelliğin, özgürlüğün, kardeşliğin insanı yücelten kavramlar/duygular olduğunu anlatsam ne çare? O gün kızım ‘canlı bomba’ görüyordu uykusunda ve kim bilir nasıl kâbusun içinde kıvranıyordu da sarılıyordu annesine.

“Keşke hiç kötülük olmasa” dedi o koyu, karanlık gecenin tenhalığında yeniden küçük kız! Sustuk. Gözlerinde büyüyen kaygıyı ve yaşam sevincinin o her koşulda kendini gösteren aydınlığını gördüm. Kırılan dalların yeniden toprağa dikilip, filizlenmesi kolay değil biliyorum. Gözyaşıyla sulanan toprağın renkli, kokulu çiçekler vermesi olanaksız belki. Bellek kanar, o ölümlerin ürkütücü hayaleti kentimizin, memleketimizin, dünyamızın üzerinde dolaşır. Bir daha bu yara kabuk bağlamaz artık. Kimi öldürmekle mutlu olur, kimi yaşatmakla…

“Gel demekle gelmiyor. Umut edip beklemek acizlere göre. Kaçıp saklanacak vakit değil. Sevgi emek ister ya. Ekmek ve huzur için de emek. Ankara’daymış barış, alıp getirmek gerek. Ben gidiyorum kalanlara selam olsun. Getirebilirsem kızıma barışı sefa olsun.” diye son iletisini yazıp, öldürülen Hakan Dursun Akalın’ın kızına nasıl bakacağım bilmiyorum!

Bir yazıya oturdum ki; yazsam olmuyor, sussam olmuyor… Hangi şiirle avunsam diye sığınmaya bakıyorum kitaplara… Gözüm sosyal medyaya kayıyor… Ne uyku tutuyor, ne söz derinleşiyor… Fotoğraflar var… Capcanlı; umut, sevgi dolu gençlerin yüzlerini görüyorum; şimdi toprak olmuşlar… Nasırlı elleriyle, işçi gülüşüyle meydana dolan emekçilere bakıyorum, umutlular önce; sonra paramparça bedenleri geliyor aklıma…

Devletin malı hasar gördü diye dertleniyor zalim padişah! Evet, hasar gördü ‘Ankara Garı’; düne dek sevenleri buluşturup, yaşam içeriyordu, şimdi koca bir cenaze evinin tek mezartaşı olarak duruyor ve üstünde kanla ‘barış’ yazıyor!

Daha ben “Canlı bomba nedir?” sorusuna dayanamazken, dokuz yaşında bir çocuğun öldüğünü nasıl anlatabilirim kızıma?

Ben de sizin gibi her gün ölüyorum!

 

birgün

Enver AYSEVER | Tüm Yazıları
Hits: 971