Bir adaletsizlik yılı daha

~ 07.09.2015, Ali Rıza AYDIN ~

Adlî tatilden sonra çalışmaya başlama günü yapılan konuşmalar ve açıklamalar, o günün gündemine oturur; oturduğu yerde kalır. Toplumdaki fiili adaletsizlik ise neredeyse tartışılmaz.

Adalet duygusu, mahkemelerde hak aramanın ve adil yargılama hakkının varlığına sıkıştırılamaz.

Tüm toplumsal ilişkilerde ve üretim ilişkilerinde adaletsizliğin kök saldığı, bu fiili durumun hukukla pekiştirilip kanıksatıldığı ortamda, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı eksiksiz olsa da adalet gerçekleşmez. Hele hele sermaye egemenliğinin sahip olduğu düzeni tanımlayıp güvence altına alan bir hukukla; düzene kayıtsız, koşulsuz bağlı olan bir yargı ile adalet hiç gerçekleşmez.

Kurulu düzen yönünden hiç ödün vermeyen bir yargı oluşturmak, hem egemen sınıfın hem de siyasal iktidarın aslî işidir. 12 Eylül 1980 darbesi ve 1982 Anayasası’nın başlattığı, yakın tarihte de AKP’nin yaptığı yargı operasyonları, bu aslî işin tamamlanmasıdır. AKP,  yargı operasyonunu, sermaye düzeniyle birlikte kendisini de korumaya almak için derinleştirmiştir.     

Yargı ne kadar iyi organize edilirse edilsin, sonuçta egemen sermaye düzenini korumak ve kollamak, o düzenin hukukunu uygulayarak adalet dağıtmak zorunda kalacağı için, hak aramanın kimi kırıntıları ile avunmak zorunda bırakılan bir toplumsal yaşantı sürmeye devam edecektir.

Yargı yoluyla kazanılan adalet kırıntıları, sermaye düzenini bozamayacak ve gerçek adaleti getiremeyecektir. Ta ki, o sömürü düzeni sona erene kadar…

Sermaye düzeni, adaleti, hukuka ve yargıya havale ederken, sömürüye dayalı kendi adaletsizliğini ve eşitsizliğini yine kendisinin oluşturduğu hukuk ve yargıyla perdeliyor. Bu perdelemelerine eklenen, ağalık düzeni, kutsal mülkiyet, rant oyunları, sözleşme düzeni, dinsellik, mezhepçilik, tarikatçılık, etnikçilik gibi ilişkiler ağı ise hem korumayı artırıyor hem de mücadele alanlarını saptırıyor.

Öylesine kanıksatılıyor ve damarlara şırınga ediliyor ki düzen, işçi sınıfı mücadelesi, güvencesiz ve esnek ücretli emek oyunları, işsizlik, gelir dağılımı, eğitim ve sağlığın piyasalaşması, vergi 1adaletsizliği, iş cinayetleri gibi halkın yaşamına dair ne varsa hepsi önemsizleştiriliyor.

Sözde uluslararası mücadelenin önemli bir parçası gibi gösterilen terör ve savaş bu önemsizleştirmenin afyonu yapılıyor. Öyle bir afyon ki, 30 Ağustos’a ve 1 Eylül’e atfen anımsatmak gerekirse, Türkiye’nin kurucu partisi olduğunu iddia eden parti dahi, emperyalizmin militarist örgütü NATO’nun “yeni üyelerin katılımıyla uluslararası alanda güvenlik ve istikrarın sağlanmasına daha büyük katkıda bulunması gerektiği”ni düşünüyor.  

Her şey sermayeye, her şey sermaye birikiminin korunmasına…

Adalet, sermaye düzeninin adaleti… Halka kalan, adaletsizlik düzeni içinde adalet oyunu oynamak; oynamayı beceremiyorsa mistik dünyaya sığınıp adalet aramak.

İnsanın insanı sömürmeye başlamasıyla bozulan adalet, “hukuk”tan ve “yargı”dan değil, “gerçek”ten doğar. Adaletin aranacağı yer, hukuk ve yargı değil maddi yaşam gerçeğidir. Fiili adaletsizlik zemini üzerinde ne hukukla ne de yargıyla adalet sağlanır.

Hukuk, düzeni sermaye sınıfı çıkarı için koruyup kolladıkça üstündür. Yargı, sermaye iktidarının ve siyasal iktidarın işine geldikçe bağımsızdır. Toplumsal ilişkilerde bir denge unsuru olarak görev üstlenseler bile, bu denge “düzenin istikrarı” ile sınırlıdır; her ikisinin de toplumsal adalete katkıda bulunma gibi bir hedefi yoktur.

Adalet de sınıfsaldır. Nasıl devlete, “kimin devleti”; hukuka “kimin hukuku” diye bakılması gerekiyorsa, adalete de “kimin adaleti” diye bakmak gerekir. Nasıl, devlet ve hukuk, toplumun sınıfsal yapısına göre şekilleniyorsa, adalet de o sınıfsal yapıyı yansıtır; sömürenlerin adaleti üzerine kurulur.

Adaletsizlik yıllarını “adalet yılları” yapmak için AKP’den kurtulmak yetmez. Ekonomi politiği sömürü olan sermaye düzeninden kurtulmak gerekir.

 

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-riza-aydin/bir-adaletsizlik-yili-daha-128446

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1288