İnsanlık suçu

~ 03.09.2015, Özgür MUMCU ~

“En kısa zamanda Şam’a gideceğiz. Emevi Camisi’nde namaz kılıp Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız.”
Bunu Erdoğan 2012’de söyledi. Üç sene geçti. Erdoğan, İslam ordularının başında Şam’ı fethedip Emevi Camisi’nde namaz kılamadı. Onun yerine dört milyon Suriyeli ülkelerini terk etti. Bugün kamyon arkalarında ya da denizde boğularak ölüyorlar. Cesetleri tatil beldelerimizin sahillerine vuruyor.
Avrupa, Suriyeli mülteciler konusunda ayağa kalkmış durumda. İtalya’dan Yunan adalarına, Makedonya sınırından Macaristan ovalarına her yerden Suriyeli mülteci haberleri geliyor.
Ancak bu Suriye’den kaçanların çok küçük bir azınlığı. Avrupa’ya varabilenler birkaç yüz bin kişi. Türkiye’de neredeyse 2 milyona yakın Suriyeli var. Hiçbir ülkenin kolaylıkla baş edemeyeceği bir durum söz konusu.
Suriyelilerin Türkiye’deki statüsü belirsiz. Mülteci sayılmıyorlar. Daha evvel Apaydın Kampı’nda gördük ki bu konuda devletin tercihi hukuki bir gri alan yaratmak oldu.
Suriye’de savaştan kaçan milyonlarca insanın trajedisinde yapıp ettikleriyle bu savaşı uzatan herkesin rolü var. Savaşın neredeyse her tarafı savaşın uzamasında pay sahibi. Memleketimizin de bunda hiç azımsanmayacak bir rolü var.
Libya’da NATO bombardımanı, Suriye’de benzer bir beklenti yarattı. Bu beklenti ve Esad’ın katliamları çatışmaların şiddetini arttırdı. Suriye’de işlerin sertleşmesi Irak’ta IŞİD’i güçlendirdi. Giderek artan şiddet sarmalı ise belki bir on sene daha bitmeyecek bir savaşı doğurdu.
Suriye’de herkes herkesle savaşıyor. ABD ve Rusya, Sünniler ve Şiiler, Esad ve Selefi gruplar, IŞİD ve Kürtler, IŞİD ve rakip Selefi örgütler...
Suriye ve Irak arasında artık bir sınır yok. Suriye savaşı aynı zamanda Irak savaşı da.
Zeminin hızla kayıp değiştiği, ittifakların kolayca inşa edilip çözüldüğü karmaşık bir coğrafyada öngörülerin tutması zordur. Ancak öngörü sahipleri aynı zamanda devleti de yönetiyorsa bunun bir bedelinin olması gerekir.
Esad’a aylar ve haftalarla ömür biçenler, üç sene evvel Şam’a gireceğini zannedenler hâlâ ülkeyi yönetiyor ve ülkenin Suriye politikasına karar veriyor.
Batı’nın ve Türkiye’nin desteklediği “ılımlı” olduğu iddia edilen Özgür Suriye Ordusu bugün neredeyse bir tabela örgütü.
Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin Selefi örgütleri desteklediği bir sır değil. Ahrar el Şam örgütü, devlete Twitter hesabından TRT’nin haber programlarının duyurusunu paylaşacak kadar yakın.
Şiddet ve Selefi cihatçılık IŞİD eliyle öyle bir seviyeye geldi ki El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi ya da Ahrar el Şam’ın “ılımlı” ilan edilmesine ramak kaldı. Yakın gelecekte Selefiliğin hızla Türkiye dahil siyasal İslamcılığın “ana akım” fikri olma ihtimali hiç ama hiç düşük değil.
Rusya ve İran’ın desteklediği Esad rejiminin kolayca yıkılacağı hayaline kapılmak bir hayli saçmaydı. Bu hayal uğruna sınırı bulanıklaştırmak ve uzun Türkiye-Suriye sınırını bir cihatçı otobanına dönüştürmek de...
Elbette savaşın bu hale gelmesinde Ortadoğu’ya müdahale edip ortalığı dağıtan sonra da bölgeyi bu dağınıklıkla baş başa bırakıp çekilen ABD’nin sorumluluğu var.
Elbette Esad dahil eli kanlı diktatörlerin payı var.
Enerji yolları, doğal kaynaklar vs. zaten onların hep payı var.
Fakat ham bir hayal uğruna Selefi örgütleri destekleyip onlara göz yumanların da payı büyük.
Dün buna göz yumanlar bugün insan kaçakçılığı çetelerine göz yumuyor.
O botlarda boğulanların on binlercesini Türkiye sahillerinden çeteler kaçırıyor.
Suriyelilere sahip çıkmak insanlık borcu.
Onların kurbanlık koyun sürüleri gibi çeteler tarafından küçük botlara istif edilmesini engelleyememek ise bir insanlık suçu.

Cumhuriyet

Özgür MUMCU | Tüm Yazıları
Hits: 1097