Bu seçmen de kim ve bana neden mesaj veriyor?

~ 19.06.2011, Bülent SOMAY ~

Kimdir bu seçmen? Böyle biri var mı gerçekten? Varsa nerede? Ne yiyor, ne içiyor? Neyle besleniyor? Nece konuşuyor? Mesajlarını niye böyle şifreli veriyor?

Seçmen 12 Haziran gecesi, Recep Tayyip Erdoğan’ı bir kenara çekip dedi ki: “Bak koçum, oyumun yüzde ellisini sana veriyorum, kıymetini bil. Ama öte yandan, ince ince hesapladım, oyun yüzde elli ama milletvekili sayın azalıyor, Anayasayı tek başına değiştiremeyesin diye. Kürt meselesini tamamen boşlama diye otuz altı bağımsızı da parlamentoya sokuyorum, ama milliyetçiliğini de unutmaman için MHP’ye barajı geçiriyorum. Hadi al, hayrını gör.” 

Mesaj mesaj üstüne
Sonra ‘Seçmen’ aceleyle CHP Genel Merkezi’ne koşup Kemal Kılıçdaroğlu’nu yakaladı. “Bak Kemal” dedi, “oyunu biraz arttırdım, çok değil ama bununla idare et. Şimdi Deniz ortalığı velveleye verip ‘Hezimet!’ diye bağırarak yeniden başa gelmeye çalışacak. Metin ol, sıkı dur. Ama dikkat edersen, Tayyip’e de anayasa değiştirecek çoğunluk vermedim, sonunda eline düşecek. Kibirlenme, mütevazı ol. Kürtlere de iyi davran. Hadi öptüm”.
Yorucu bir geceydi. Seçmen koşa koşa Devlet Bahçeli’ye ulaştı. “Devlet Bey, Devlet Bey” dedi. “Hadi gene vartayı atlattın; yufka yüreğime teslim olup sana da bir yüzde on üç verdim. Ama sanma ki bu yüzde on üçü hakkınla aldın; bak kaç milletvekili kaybettin. Ayrıca o ipti, idamdı meselelerini bırak, parlamentoya yoğunlaş. Gençlerini sokaktan uzak tut, yöneticilerini de kameralardan. Kolay gelsin.”
Seçmen, Devlet Bahçeli’nin yanından çıktıktan sonra Selahattin Demirtaş’ı buldu. Ama Demirtaş tek başına bağımsızları temsil etmediği için Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü ve Leyla Zana’ya da cep telefonu mesajı atarak görüşmeye davet etti. Hepsini bir araya topladıktan sonra onlara da itidal, tevazu ve soğukkanlılık tavsiye etti; en sonunda da işini tamamlamış olmanın verdiği ruh huzuruyla sabaha karşı yatağına çekilerek uykuya daldı.
Seçmeni huzurlu uykusunda bırakarak kendimize şu soruları soralım: Kimdir bu seçmen? Böyle biri var mı gerçekten? Varsa nerede? Ne yiyor, ne içiyor? Neyle besleniyor? Nece konuşuyor? Mesajlarını niye böyle şifreli veriyor da açıkça söylemiyor?
Seçim gecesinden başlayarak çoğu yorumcu (Okan Bayülgen’i tenzih ederek ‘hepsi’ bile diyebilirim), gerçekte var olmayan bir ‘Seçmen’in ağzından konuşmaya başladı: Seçmen şunu dedi, seçmen bunu dedi, seçmen şu uyarıyı yaptı, bu mesajı verdi, şuna dikkat çekti, bunu vurguladı. ‘Seçmen’ sürekli şifrelerle, sayılarla (ki şifre aslında ‘sayı’ demektir zaten), yüzdelerle, grafiklerle konuştuğu varsayılan garip, büyülü bir yaratık sanki. Sıradan insanlar, haliyle onun dilinden anlamıyor, bu yüzden de birtakım yorumcular (artık gazeteci mi olur, sosyolog mu olur, yoksa siyasi ‘analist’ mi olur, hangisini isterseniz) araya girip bu ‘Seçmen’in seçim mesajlarını tefsir ediyor. 

Biz ‘sıradan insanlar’
İşin tuhaflığına bakın ki ‘Seçmen’in hakikatini arayacak olursanız, o ‘sıradan insanların’ toplamından başka bir şey de değil. Yani aslında o yorumcular, bizim söylediklerimizi bize tercüme etmekten başka bir şey yapmıyorlar. Biz de onları dinledikçe hayretten hayrete düşüyoruz, “Vay be, gerçekten böyle mi demişim?” diye ağzımız açık kalıyor. Molière’in Kibarlık Budalası oyununda “Vay canına, ben doğduğumdan beri nesir konuşuyormuşum da haberim yokmuş” diyen Monsieur Jourdain gibi oluyoruz sonunda.
Oysa ‘Seçmen’ diye biri yok, hiçbir zaman da olmadı. Birbirinden farklı saiklerle düşünen, davranan ve oy veren elli küsur milyon insan var sadece. Biz yani. Oy vermeden önce aramızda anlaşarak partilere ya da liderlere verilecek mesajlar kararlaştırmıyoruz, yüzdeler saptamıyoruz. O yüzdeler, şemalar ve grafikler iş bittikten sonra ortaya çıkıyor. Her birimiz aklımız erdiğince bir adet oy veriyoruz, o kadar. 

‘Yorumcular’
Sonra da ‘yorumcular’ devreye girerek o oyların toplamına birtakım anlamlar yüklemeye başlıyor. Partilere ya da liderlere akıllar veriyorlar bu yolla. İstatistikleri canları istediği gibi eğip bükerek istedikleri anlamları çıkarmayı başarıyorlar.
Aslında onlar yok. Yalnızca biz varız; yurttaşlar yani. Birer adet de oyumuz var. Bunu iyiye ya da kötüye, akıllıca ya da aptalca, anlamlı ya da anlamsız bir şekilde kullanabiliriz. Ama ‘Seçmen’ denilen yaratık biz değiliz, kimseye de mesaj filan vermiyoruz.
Bir düşünün: Eğer önceden aramızda anlaşıp ortak bir tavır alma şansımız gerçekten olsaydı, ne seçime gerek kalırdı ne liderlere ne de yorumculara.

(Radikal 19.06.2011)

Bülent SOMAY | Tüm Yazıları
Hits: 1856