Neden Hep Kaybediyoruz?

~ 18.06.2011, Ataol BEHRAMOĞLU ~
Köşe yazısının sınırları içinde sorunun yanıtını aramaya girişmeden önce, kaybeden ya da kaybedenlerin ve doğaldır ki karşıtı olarak kazananın ya da kazananların kim(kimler) olduğu konusunda düşüncemi belirtmem gerekiyor.
Bana göre son milletvekili seçimlerinde de bir kez daha kaybedenler:
1) Türkiye Cumhuriyeti’nin başta laiklik (laik eğitim) ilkesi olmak üzere, düşünce-inanç-anlatım özgürlüğü, yönetimde güçler ayrılığı ilkesi, yargı bağımsızlığı, ulusal bağımsızlık gibi temel değerleri;
2) Burjuvazinin yatırımcı, üretimci bir kesimi;
3) İşçiler, köylüler, küçük esnaf ve dar gelirli kamu ya da özel sektör çalışanları olmak üzere tüm emekçilerdir...
Kazananlar ise:
1) Cumhuriyetin yukarıda sıralanan temel değerlerinin karşısındaki bir dünya görüşünün günümüzdeki temcilcileri;
2) Emperyalizmin güdümündeki yerli ve yabancı finans kapital;
3) Bu düzenden yararlanan irili ufaklı çeşitli çevrelerdir...
Bugünün galiplerini yenilikçi, çağdaş; bir kez daha yenilgiye uğrayanları da statükocu vb. olarak görüp, kaybedenleri eski, kazananları yenidiye adlandırmak ise, bana göre çağdaşlığın değil, aymazlığın, oportünizmin, çıkarcılığın ya da geleceği görmek konusunda tam bir körlüğün sonucudur.
Öyleyse özetleyerek bir kez daha soralım:
Cumhuriyetin temel değerleri, emekçi halk ve onların yanı sıra da (olduğu kadarıyla) ulusal burjuvazi neden durmaksızın kan kaybediyor?
Cumhuriyet karşıtları ve emperyalizmin güdümündeki (üretim yapmaksızın parayla para kazanan) finans kapital ise nasıl oldu da ülke siyasetinin ve ekonomisinin hemen hemen tek egemeni olmayı başardı?
***
Yukarıdaki saptamalarda kabaca da olsa anlaşıyorsak, neden hep kaybediyoruz sorusunun yanıtı da bir ölçüde kolaylaşıyor.
Bu yanıt zaten bilinmeyen bir şey de değil...
Bütün uygar dünyada burjuva oluşum ve devrimlerinin temelinde hümanist-özgürlükçü düşünceler ve bilim alanındaki devrimler vardır.
İşçi sınıfının ve ideolojisi olan bilimsel sosyalizmin toplumsal ve düşünsel yaşamda ortaya çıkışı da, bu ulusal burjuva oluşum ve devrimlerinin sonucundadır.
Ülkemiz bu ulusal burjuva devrimleri kervanına çok geç ve çok eksikli olarak katıldı.
Kurtuluş Savaşı sonrasında devlet eliyle oluşturulmaya çalışılan ulusal burjuva ekonomisi, emperyalizm karşısında yeterli güç sahibi olamadığı gibi, emekçi sınıflar ve sosyalizm ideolojisi de hem İttihat ve Terakki hem Hürriyet ve İtilaf dönemlerinde ve bütün Cumhuriyet tarihi boyunca ezildi, kovuşturuldu, örgütlenmesine izin ve fırsat verilmedi...
Bunun tek istisnası 1960 sonrasındaki kısa bir dönemdir...
O dönemde elde edilen kazanımlar 12 Mart, 12 Eylül ve sonrasında geri alındıktan sonra, şimdi tümünün kökten kazınıp yok edilme sürecine girmiş bulunmaktayız...
***
Bugün çok açık ve net olarak görülen, Cumhuriyet’in kendi mezarını kendi elleriyle kazmış olduğudur.
Tayyip Erdoğan’lar dışarıdan ithal edilmedi.
Onlar, 1940’larda başlayan, eğitimin imam hatipleştirilmesi süreçlerinin günümüzdeki sonuçlarıdırlar.
Bugün bu kişiler ve çevreler, emperyalizmin Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme projesinin Türkiye kanadını oluşturmaktalar.
Emperyalizm, üreten, yaratıcı, bağımsız bir Türkiye istemiyor.
Emperyalizmin istediği, tasarımladığı ve gerçekleştirmekte olduğu Türkiye; sanayi, tarımsal üretim, bilimsel araştırma alanlarında gelişmiş ülkeler arasındaki yarışın dışında kalmış; bağımsızlık-özgürlük-demokrasi gibi bir derdi olmayan, (tam Huntington’ın tanımladığı ve önerdiği) bir Ortadoğu ülkesidir.
Erdoğan hükümetlerinin uygulamaları ve hiçbiri üretime dönük olmayan bütün çılgın projeler, bu makrohedefe yöneliktir...
***
Neden kaybettiğimiz sorusuna verilecek yanıtlar, doğaldır ki ne yapılması gerektiğinin ipuçlarını da taşıyor.
Şimdilik birkaç satırda bu konuda düşündüklerimi de özetlemek istiyorum.
CHP’ye, geçmişteki ve şimdiki yöneticilerine yüklenmek, işin kolayına kaçmaktır.
Demokrasiyi oy sandığıyla, seçim sistemiyle, siyasal partilerle özdeş görmek de aynı ölçüde sığ ve dar bir demokrasi anlayışıdır.
Toplumun, bütün sınıf ve tabakaların, bütün meslek gruplarının tepeden tırnağa örgütlenmesi gerek.
Demokrasiyi de sosyalizmi de kuracak olan, şu ya da bu siyasi partiden önce, ona taban oluşturacak toplumsal örgütlenmelerdir.
Kaybedenlerin gelecek seçimlerde kazanmalarının yolu, öncelikle bu örgütlenmelerin gerçekleştirilmesinden, var olanların güçlendirilmesinden geçiyor...

(Cumhuriyet 18.06.2011)

Ataol BEHRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2717