Darboğaz mı?

~ 25.06.2015, Ali Rıza AYDIN ~

Ana haberler ve manşetler, partiler arası koalisyon görüşmelerinin olurları ile olmazları arasında gidip gelirken, seçimlerin yenilenmesini yüzde ellinin üzerinde oranlayanlar da az değil. Sanırsınız ki Türkiye darboğaza girdi.

Meclis içinden bir hükümet çıkarma ya da seçimlerin yenilenmesi konularında hukuksal olarak bir sorun yok. Anayasa’da bol karışımlı, türlü seçenek var. Öyle mi olur, böyle mi olur? Her türlüsü olur. İlgili maddeleri açıp okuyan herkes çıkışın hukuksal koridorunu bulur. Yani hukuksal olarak darboğaz yok.

Kaldı ki, 25. Dönem Meclis’i, birinci yasama yılının birinci birleşimi ile faaliyete başladı. Geçici başkanlık divanı oluştu, andiçildi. Meclis başkanı seçim süreci tıkır tıkır işliyor. Başkanvekilleri, katip üyeler ve idare amirleri seçimleri de işleyecek. Meclis’teki partiler, çeşitli yollarla görüşüyor, kendilerini saklamıyor. Fiili olarak da darboğaz yok.

Hukuksal olarak, Meclis içinden hükümet çıkarmanın ya da seçimleri yenilemenin inisiyatifi cumhurbaşkanında… 1982 Anayasası, demokratik gelenekleri esas kabul ederek bu alandaki kimi konuları yazma gereği duymamış. Bir yandan da Anayasa, 12 Eylül 1980 sonrası güçlü devlet başkanı geleneğinin devamı olarak cumhurbaşkanına geniş yetkiler tanımış. Ve on yedi kez değişikliğe uğrayan Anayasa’nın, cumhurbaşkanına geniş yetkiler tanıyan maddelerinde virgülle bile oynanmamış.

Konumuzla ilgili kimi örnekleri sıralayalım: 

Örneğin, başbakan, cumhurbaşkanı tarafından ve kesinlikle TBMM üyeleri arasından atanacak ama hangi üyenin atanacağı cumhurbaşkanının yetkisinde. Atanan başbakanca, TBMM üyeleri içinden ya da dışından seçilen bakanların atanması da cumhurbaşkanının yetkisinde.

Örneğin, yeni göreve başlayan bakanlar kurulunun güvenoyu alamaması; görevdeki bakanlar kurulunun gensoru sonucu veya görev sırasında güvensizlik oyuyla düşürülmesi; başbakanın istifa etmesi durumlarında veya TBMM’de başkanlık divanı seçiminden sonra, kırkbeş gün içinde yeni bakanlar kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde, seçimlerin yenilenmesine (erken seçime değil) karar verip vermeyeceği cumhurbaşkanının yetkisinde.

Örneğin, seçimlerin yenilenmesine karar verilip görevdeki bakanlar kurulu (zorunlu olarak) çekildiğinde, “geçici bakanlar kurulu”nu kurmak üzere başbakan ataması da cumhurbaşkanının yetkisinde.

Buradaki soru, mevcut cumhurbaşkanı yönünden darboğaz olup olmayacağı…

Bir yandan, meşruiyet tartışmalarıyla cumhurbaşkanı seçilen, başta tarafsızlığı olmak üzere Anayasa ihlali açık olan, seçim döneminde Yüksek Seçim Kurulu’nun tercihiyle bu ihlali denetlenemeyen, halk seçtiği için tüm yaptıklarını meşru gören bir cumhurbaşkanı… Bir yandan da ego, hırs, hırçınlık, tek adamlık, güçlü liderlik, saray lüksü, dinsel misyon gibi birçok kavramla tanımlanan bir cumhurbaşkanı.

Tarafsızlık konusunda araya küçük bir not düşmek gerekiyor. Birçok kez, çoğunluğu AKP’li, değişik ağızlar tarafından dile getirildi: 2007 Anayasa değişikliğiyle, halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının, kendisini seçen kitle, dolayısıyla da siyaset yanında tarafsız olamayacağı, Anayasa’nın bu yönüyle düzenlenmemesinin bir eksiklik olduğu, düzeltme yapılması gerektiği ifade edildi, ediliyor.  Oysa söz konusu tarafsızlık, yani “cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiğinin kesilir” hükmü, 2007’de değiştirilen madde içinde yer alıyor. Yani AKP, bu hükme o zaman dokunmadı. Şimdi niyetleri dokunmak olabilir. Bizim, başkanlık sistemi tartışmalarında hep dile getirdiğimiz, “başkanlığı getiremezlerse, partili cumhurbaşkanını tercih ederler” görüşümüz, yakın hedefleri olabilir. Nitekim cumhurbaşkanı açık seçik bu durumu oynamaktadır. Ama temenni kural değildir ve kural değişene kadar uyulması gerekir; uyulmazsa Anayasa ihlali söz konusudur.

Konumuza dönersek; elinde bu kadar geniş yetkiler olan cumhurbaşkanı darboğaz yaratır mı? Eğer seçimler, yenilgi hanesine cumhurbaşkanı eklenerek okunuyorsa ya da genel deyişle seçmenin “tek adam diktası”na hayır dediği söyleniyorsa, o tek adamdan, geniş yetkiler elinde iken darboğaz yaratması beklenir mi?

Türkiye’de, kurulu düzenin darboğaza girip girmediği tartışması karşısında bu sorular teferruattır. Dört baraj partisinin, dillerinden düşürmedikleri “kırmızı çizgileri” nedeniyle yan yana gelemeyecekleri de teferruattır, hatta oyalamadır. Oyalamanın nedeni de olsa olsa geçici masumiyet ve en iyi pazarlıktır.

Bir kere, kurulu düzen, aşırılıkları törpüleme, siyasi şımarıklığı uysallaştırma istiyorsa, seçim tam da bunu vermiştir. İstikrar uğruna, kurulu düzen yönünden küçük fırça darbeleri dışında kaygısı ve farklı politikaları olmayan baraj partilerine yüklenilmiş, Meclis oluşmuştur.

İkincisi, hem de öylesine yüklenilmiştir ki, kurulu düzenin ana iskeletine karşı siyaseti savunduğu halde, bu düzen partilerine kendince renk katan birçok sol seçmen de istikrara oy vermiştir.

Üçüncüsü, kapitalizmin neoliberal başlıklarını ve emperyalist politikaları, zaaflarına rağmen kayıtsız koşulsuz sürdüren bir Türkiye siyaseti; “yapı”nın bozulmaması için, diğer deyişle darboğazlarını aşmak için her şeyi yapabilecek bir sermaye sınıfının egemenliğindedir.  Öyle ki, 12 Eylül 1980 öncesinin, 24 Ocak kararlarına imza atan MC hükümetinin başına geldiği gibi, siyasal iktidarın kendinden olup olmadığını önemsemeyen, kendinden olsa bile o iktidarın gözünün yaşına bile bakmayan bir sınıf egemenliği söz konusudur.

Egemen sınıf, gerçekte ya da sözde darboğazlarını aşma yollarını, kendi formülleri, hukuku ya da gerektiğinde hukuk dışılıklarıyla buluyor. Geniş halk kesimlerine de seyretmek ya da onların siyasetlerine uymak kalıyor.

Oysa tarih, egemen sınıfa karşı örgütlü sınıf mücadelesinin zaferleriyle de dolu.       

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1194