Av. Başar Yaltı'dan, Seçimler, HDP, Barolar, avukatlar ve Savcının Öldürülmesiyle İlgili Flash Açıklamalar

~ 24.04.2015, Yeni Yaklaşımlar ~

Geçtiğimiz günlerde TBB Başkan yardımcısı Av. Başar Yaltı’nın Ulusal Kanal’a vermiş olduğu röportaj üzerine birçok eleştiri yapıldı. Eleştirilerden bir kaçı bu açıklamayı Türkiye Barolar Birliği adına yapıp yapmadığı ve HDP konusunda vatandaşları uyarmasıydı.  Tüm bu eleştiriler üzerine Başar Yaltı ile sohbet ettik. Yaltı ile HDP, Avukatların aranması ve Savcının Mehmet Kirazın öldürülmesi üzerine konuştuk. Her bir konu başlığında flash açıklamalar yapan Yaltı ile sohbetimiz; 

Yeşim TURAN

Başar Bey, Ulusal Kanal’a verdiğiniz röportajda HDP’ye oy verme konusunda vatandaşları uyardığınız söyleniyor.

Ben öncelikle Ulusal Kanal’a açıklama yaparken bu açıklamayı Başar Yaltı olarak yapıyorum” dedim. Barolar Birliği Başkan Yardımcısı olmam açıklamayı Barolar Birliği adına yapıyorum anlamına gelmez, gelmemeli.

ULUSAL KANAL’IN BAŞLIĞI DOĞRU DEĞİL

Vatandaşları uyardı… Böyle bir başlık atılmaz. Ben görüşlerimi açıklıyorum, görüşlerimi açıklamam vatandaşı uyarmak anlamına gelmez. HDP yasal bir parti, dolayısıyla seçimlerde %10 barajı geçmeyi ve iktidar olmayı istemesi kadar doğal bir isteği olamaz. Burada yanlış olan bir takım insanları çıkıp HDP ’ye oy verirseniz demokratsınız anlamına gelecek bir tutum takınmalarıdır.  Bunlar 2010 anayasa referandumunda da toplumu yanlış yönlendirmişlerdir. Anayasa referandumunun asıl amacı yargı sistemini siyasal iktidarın  eline geçirmesiydi. Yetmez ama evetçi kesim buna hizmet etmekteydi.  Bu çok açıktı. Ancak bu kesim bunu görmezlikten geldi. Daha sonraki süreçte, Silivri davalarında yaşadığımız kumpasta bir bakıma bu kesimin eseridir. 12 Eylül Anayasa Referandumu 12 Eylül 1980 darbesinin 30 yıl sonraki tamamlayıcı bir sürecidir. Dolayısıyla bu kesimin demokrat olarak kamuoyunda öne çıkıp yön ve yol göstermesi asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Şimdi de HDP’nin desteklenmesi gerekiyor demeleri bir oyunun ve bir planının devamı gibi geliyor bana…  Bu tutumda olan kişiler AKP’yi başımıza getiren kişilerdir zaten. Burada yetmez ama evetçileri kastediyoruz başka bir kimseyi kastetmiyoruz. Yetmez ama evetçilerin AKP yerine HDP’ye oy vermelerini tercih ederim. Yoksa HDP’nin doğal bir tabanı var, hatta yine bir takım hesaplarla veya seçim hesaplarıyla HDP’nin barajı geçmesinin AKP’yi geriletmek bakımından mantıklı olduğunu düşünenler olabilir.

Peki, siz buna katılıyor musunuz?

Ben buna katılmıyorum. Çünkü teknik olarak hesaplar yapılmış. Yapılan simülasyonlara göre HDP barajı geçerse AKP’nin tek başına iktidar olması için %48 oy alması lazım. Bu da imkânsız gözüküyor. Ama HDP barajı geçemezse AKP’nin %43 oy alması lazım. HDP’nin barajı geçmesi halinde oluşacak meclisteki bir görüntü ile geçmemesi halinde ortaya çıkacak tablo ve görüntü çok farklı olacak. HDP barajı geçemez ise en az %15-20’ye yakın oy çöpe gidecek. Ben zaten röportajı yaparken bir takım tespitler yapmıştım. Bu tespitlerin birincisi;  HDP meşru, yasal bir partidir. İktidarı amaçlayabilir, barajı geçmeyi doğal olarak hedeflemesi gerekir.

İkincisi, Türkiye’nin en önemli sorunu demokratikleşme adına %10 barajıdır. Böyle bir barajın olduğu yerde bu seçimlerin sonucu ne olursa olsun zaten demokratik değildir.

TÜRKİYENİN ÖNCELİKLİ SORUNU AKP’DEN KURTULMAKTIR.

Üçüncü tespit ise, Türkiye’nin öncelikli sorunu AKP’den kurtulmaktır. AKP’den kurtulmanın yolu, yöntemi ne ise bulmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye artık AKP’yi kaldıramayacak bir noktaya gelmiştir. Halkın en az ikiye bölündüğünü görüyoruz. Mesela şimdi geldiğimiz noktada cumhuriyetçiler, İslamcılar diye toplum ikiye ayrılmış durumda. Cumhuriyetçilerin içerisine HDP’yi de katabiliriz normalde laik bir görüntüsü var. Ama siyasette kimlik politikaları izlendiği için veya HDP Kürt kimliği üzerinden siyaset yaptığı için aslında onu üçüncü bir kategori olarak görmemiz gerekiyor. İslamcı mı cumhuriyetçi mi kestiremiyorum. Çünkü etnik kimliğinin çıkarları açısından zaman zaman cumhuriyetçilerin yanında yer alıyor zaman zaman da İslamcı yani hükümetin yanında yer alıyor. Dolayısıyla bu seçimde de aynı pozisyonda olacak. Bugün genel başkanları aracılığıyla “biz seni başkan yaptırtmayacağız” gibi söylemleri bana inandırıcı gelmiyor. Neden gelmiyor; çünkü Kürt kimliği adına yaptığı politikanın çıkarına başkanlık sistemi gelirse o sözler anında unutulur.

İŞİN ÖZÜ AKP HİLAFETİ İSTİYOR, HDP ’DE ÖZERKLİK İSTİYOR.

Seçim sonucunda diyelim ki HDP barajı geçtiği takdirde AKP’nin en doğal müttefiki, koalisyon yapacak ortağı HDP gözüküyor. HDP ile koalisyon yapan AKP, böyle bir koalisyonda İslamcı karakterinden mi vazgeçecek? Hayır! Dördüncü tespit olarak da bunu söyleyelim iki süreç birlikte yürüyor bir çözüm süreci denilen süreç ve bir de başkanlık istekleri. Bu ikisi paralel gidiyor, bunların ikisi de seçim sonuçlarına endeksli ve şuan ikisi de birbirini destekleyecek nitelikte görülüyor. Ama burada başkanlık denildiği zaman akla bir eyalet sistemi geliyor, ABD’de olduğu gibi.  HDP’nin de isteği bu zaten. Başkanlık sitemi gelirse burası da özerk yönetim bölgesi haline gelecek ve HDP’nin talepleri de karşılanmış olacak. Eyalet sistemi başkanlığın doğal sonucudur. Ama bana göre AKP’nin istediği başkan sisteminin yakın durduğu şey hilafettir. AKP’nin başkanlık sisteminin üzerinde bu kadar durmasının sebebi İslamcı politikaların son noktası olan hilafettir. İşin özü budur AKP hilafeti istiyor, HDP ’de özerklik istiyor.

HDP barajı geçemez ise mecliste belki %15-20 civarında bir oy temsil edilmemiş olacak ama oy verdiğiniz ve barajı geçtiği zaman yine kime hizmet etmiş olacak? AKP’ye hizmet edilmiş olacaktır. AKP’nin bir başka doğal müttefiki MHP’dir. Burada ne olur, sağ partilerin iki ana karakteristik özelliği olan milliyetçilik ve dincilik zemini ortaya çıkacaktır. Her iki halde de AKP’nin iktidarlığı devam ediyor.  MHP ile koalisyon yapması durumunda barış süreci askıya alınır ve başkanlık sistemi tehlikeye girer. O yüzden HDP ‘ye oy vermek otomatikman AKP’nin iktidarına engel olmak anlamına gelmiyor. Sırf HDP’yi geçirelim ve bu şekilde de AKP’ye darbe vuralım bakışının teknik olarak yanlış olduğunu düşünüyorum.

ETNİK MİLLİYETÇİ POLİTİKALARLA SOSYALİST OLUNMAZ.

HDP kendini demokrat, sol ve sosyalist gibi göstererek Türkiye’nin entelektüellerine hitap eden bir noktaya geldi. Oysa izlediği politikalar bence hem solcu hem de sosyalist olmasına tamamen engel. Çünkü etnik milliyetçi politikalarla sosyalist olunmaz. Olamazsınız. Üstelik PKK örgütünün temsilcisi olduğunu kabul eden böyle bir partinin sosyalist gibi görünmesinin de kabul edilebilir olduğunu ben düşünmüyorum.

ÇÖZÜM SÜRECİNİN NEREYE GİTTİĞİ VE NE AMAÇLADIĞI BELİRSİZ.

Çözüm sürecinde çözümün ne olacağını kimse söyleyemiyor. AKP’ye sor açık bir şey söylemiyor, HDP ‘ye veya PKK ya sor yine açık bir şey söylenmiyor. Şimdilik ifade edilen özerklik. Özerklik eğer demokratik bir anlamda ifade ediliyorsa Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı diye bir şey var. Türkiye’nin de imzası var. Ama birçok maddesinde çekince var, Kılıçdaroğlu da ben o çekincelerin tamamını kaldıracağım dedi ve ben de kaldırılmasında bir sakınca görmem çünkü Avrupa da uygulanan bildiğimiz demokrasinin yani merkezin yetkilerinin yerele devredilmesi sağlanıyor. Tabi ki her konuda değil ama örneğin trafik polisini belediyeye bağlamak gibi bir anlayış… Bunun antidemokratik ve ayrılıkçı bir yönü yok. Ama Türkiye gibi hassasiyeti olan yerlerde bunu bile çok riskli ve tehlikeli gören milliyetçi bir kesim var. Milliyetçi ve ulusalcı bu kesim yerel yönetimler özerklik şartını bile kabul etmiyorlar ama ben bunda bir sakınca görmüyorum. Çünkü Türkiye zaten imzalamış birkaç madde de çekinceleri vardır bunlar kaldırılırsa daha da demokratik olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi mümkün olabilecektir. Fakat HDP’nin istediği bu değil.  Biz iç güvenlik yasası ile ilgili meclise gittiğimizde HDP’yi de ziyaret ettik. Ben bu soruyu çok açık bir şekilde sordum. HDP Grup başkan vekiline sordum ama duymazlıktan geldi. Ben tahmin ediyorum ki HDP’li birçok milletvekili dahi özerklikten neyi kastettiğini bilmiyorlar veya belirli kişiler arasında kalıyor bu konu. Ama şunu açıkça söylemek gerekir HDP’nin kast ettiği özerklik bizim de altında imzamız olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında tanımlanan özerklik değil.   Onlar siyasal özerklik istiyorlar.  Bir tür konfederasyon gibi… İç işlerinde tamamen bağımsız, dış işlerinde Türkiye’ye bağlı gibi… Türkiye şuanda bunu kaldırabilecek bir durum da değil… Onun için bu çözüm sürecinin nereye gittiği ve ne amaçladığı belirsiz.

Peki, Başar Bey sizin bir subay olduğunuzu ve 1978 yılında bir rehine operasyonunu yönettiğinizi biliyoruz.  Bir anlamda bu konuda deney sahibisiniz. Çağlayan Adliyesinde görev yapan Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın hayatını kaybetmesiyle ve operasyon ile ilgili ne söyleyebilirsiniz.

CUMHURİYET SAVCISI MAALESEF FEDA EDİLMİŞTİR.

 

Eski bir asker olarak şunu söyleyebilirim ki Etiyopya gelseydi ve bu operasyonu yapsaydı çok daha başarılı bir operasyon çıkardı. Bu kadar net söylüyorum böyle bir başarısızlığı Türkiye’ye yakıştıramadım. Ben 1979 yılında Bülent Mısır Elçiliği operasyonuna katılmıştım. Filistin kurtuluş ordusunun gerillaları geldiler Mısır Elçiliği’ni bastılar ve kapıda bekçiyi öldürdüler ve Mısır Elçiliği’ni esir aldılar. Dönemde Bülent Ecevit iktidardı iç işleri bakanı da Hasan Fehmi Güneş’ti. Ben o zaman Foça’da özel komando bölük komutanıyım. Bu operasyon olunca da beni görevlendirdiler.  Biz bu konularla ilgili eğitim almış ve gösteriler yapmıştık. Biz Ankara’ya gittik Mısır Devleti’nden operasyon yapmak için izinler alındı ama Filistin gerillalarına da teslim olmaları için süre verildi. Ertesi gün saat 8’e kadar süre verildi, ya teslim olacaklar ya da operasyon yapılacak. Ertesi gün saat 8 olduğunda beş dakika gecikme ile haber geldi teslim oluyoruz ama bir şartla biz ancak iç işleri bakanına teslim oluruz. Ve Hasan Fehmi Güneş o zaman gözümün önündedir hep, elçiliğin karşısında bir bina vardı oradan indi elini kolunu sallaya sallaya ve tek başına Mısır Elçiliği’nin bahçesine gitti. Gerillalar ellerinde silahlarla geldiler ve Hasan Fehmi Güneş ile karşılaştılar. Hasan Fehmi Güneş onları öptü diye ertesi gün tercüman gazetesi “Türkiye’nin İçişleri Bakanı nasıl teröristi öper” diye manşet attı.  Hasan Fehmi Güneş’in kahramanlığı sayesinde Türkiye o olaydan operasyon yapmaya gerek kalmadan kurtuldu. Hasan Fehmi Güneş, korkusuzdur ve bir kahramandır.  Dolayısıyla şimdiki operasyon son derece başarısızdır, beceriksizdir ve orada cumhuriyet savcısı maalesef feda edilmiştir. Benim görüşüm bu yöndedir.

Ümit Kocasakal’ın Operasyonda Olması Sizce Doğru muydu?

Ümit Kocasakalı tanıyoruz. Heyecanlıdır, özverilidir. O, içi dışı birdir. Oraya gerçekten açıkladığı gibi insani amaçlarla gitmiştir.  Ümit Kocasakal’ın oraya gidişini terörle ilişkilendirilmesi ancak AKP gibi ya da Cumhurbaşkanı gibi birinin aklından geçebilir. Yoksa onun terörle ve terörizmle asla bir ilgisi yoktur. Tamamen insani amaçlarla gitmiştir ama başarılı olamamıştır bu ayrı bir şeydir. Aslında Sezgin Tanrıkulu’nun da gitmemesi bir oyunun da açığa çıkması bakımında yararlı olmuştur. Aslında bu operasyon hem CHP’yi hem Baroları terörle ilişkilendirme operasyonudur.

Avukatların Aranmasıyla İlgili Ne Düşünüyorsunuz?

Aramayı da şöyle söylemek gerekir. 2007’den beri, barolar ve avukatlar Türkiye’de AKP ve cemaat ortak organizasyonuyla yürütülen operasyona karşı dik duran, muhalif duran tek kesimdir. Bunun bedeli henüz barolara ödetilememiştir. Ödetilecektir. Gerçi bu 17-25 aralık operasyonundan sonra hükümet zayıfladığı için biraz ötelenmiştir ama yargı sistemine tam anlamıyla sahip çıktığından artık orada da bir hakimiyet sağlandığında sıra barolara gelmiştir.  Şimdi bahane yaratarak avukatları halkın gözünde düşürmek, itibarsızlaştırmak hem de geçmişteki dik duruşun öcünü almak için operasyon bekleniyor. Geçtiğimiz günlerde yeni yargı reformu paketi açıklandı ve Başbakan orada da belirtiyor, avukatlık kanunu baştan sona değişecek diyor. Barolarla birlikte değiştireceklerini söylüyorlar ama biz biliyoruz ki asla öyle bir şey yapmayacaklar…  Bunların yapacağı hiçbir yasa demokratik nitelikte olamaz. Kapılara konulan araçlar ve avukatlara arama yapılması avukatların burnunu sürtme operasyonudur.

7 Haziran Seçimleri İçin Ne Düşünüyorsunuz?

Seçimlerin manipüle edilebileceğini düşünüyorum. Nüfus sayımı ile seçmen kütükleri arasında 1.700.000 fark var. Bu fark seçimlerde %4 ‘e tekabül eder. Seçmen kütüklerine gören iki kuruluş var. Biri YSK ( Yüksek Seçim Kurulu) diğeri CİA…

CİA veya iktidar yazılımlar yoluyla seçimleri manipüle edebilir. Seçim sonuçlarından endişeliyim…

 

Röportaj: Yeşim TURAN

 

Hits: 1218