Bana bir vali verin, Türkiye'yi yerinden oynatayım

~ 20.04.2015, Av.Murat Kara ~

Haziran ayındaki seçim yaklaşırken Ağrı’da yaşananlar, ülkemizdeki siyasal gündemlerin yoğunluğu nedeniyle “tartışılabilirliğini” yitirmiş görünebilir. Ancak birçok noktadan değerlendirilmeye muhtaç olan bu olay, aslında bundan sonra olabileceklerin göstergesidir.

Ağrı Tendürek’te 11 Nisan’da yaşanan olay sonrası Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrulgazi Özkürkçü’nün açıklamasından bir alıntı yaparak başlayalım:

”…Olayın birkaç gün öncesinde, Ağrı Valiliği’ne gelen ihbarlar üzerine, sayın valinin talimatıyla ‘Bahar Şenlikleri’nde gerekli güvenlik tedbirlerini almak ve çıkabilecek olaylara karşı kamu güvenliğini sağlamak maksadıyla; vali tarafından asayiş ve kolluk kuvveti olan Jandarma unsurları görevlendirilmiştir…” Genelkurmayın resmi açıklamasında dikkat çeken nokta; sıklıkla Ağrı Valiliği’nin tekrarlanmasıdır.

11 Nisan’da yaşanan olayda Ağrı Valiliği’nin bu kadar sıklıkla gündeme gelmesinin nedeni, kuşkusuz bir ay önce TBMM’den geçen ve İç Güvenlik Paketi olarak bilinen 6638 sayılı Kanun’un varlığıdır. Açık olan şudur ki; 11 Nisan günü Ağrı Valiliği’nin talimatıyla hareket eden jandarma kuvvetleri Tendürek dağında idari değil, askeri bir faaliyet için (olaya müdahale eden kolluğun taarruz helikopterleri kullanması, teçhizatların ağır silah niteliğinde olması) oradaydı. Yani idari olarak İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan jandarma, askeri olarak Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı iken; artık 6638 sayılı Kanun ile askeri olarak da İçişleri Bakanlığı’na yani valiliklere bağlanmış oldu. Genelkurmay Başkanlığı’nın sıklıkla Ağrı Valiliği’ni işaret etmesi belki de bu operasyonun sorumluluğunu paylaşmaktı.

Söz konusu İç Güvenlik Paketi tartışmaları sırasında, valilere OHAL yetkisi verileceği otoriter rejimin yasal mevzuatının hazırlandığı birçok kesim tarafından dillendirilmişti. Valilerin OHAL yetkisi ile neyin kastedildiği Tendürek’teki çatışmayla somutlanmış oldu.

Ülkemizde 90’lı yıllarda JİTEM, MİT, Hizbul-kontra eliyle gerçekleştirilen operasyonların merkezinde dönemin OHAL valiliklerinin bulunduğu bilinmekte. 11 Nisan’da Ağrı’da yaşananlar ise bu operasyonların yeniden “yeni OHAL valileri” tarafından yürütüleceğini göstermektedir. Hele ki sözde istifa eden eski İçişleri Bakanı Efkan Ala ile Ağrı Valisi Musa Işın arasında geçtiği iddia edilen konuşmaların içeriğine bakılınca, nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz ortada. Ama daha kötüsü her şeyin yasal zemininin bulunması.

6638 sayılı Kanun’un Resmi Gazete’de yayınlanmasından sonra, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi’nce hazırlanan ve İçişleri Bakanı Sebahattin Öztürk’ün imzasını taşıyan İç Güvenlik Paketi Genelgesi valilere geçtiğimiz hafta gönderildi. Aynı zamanda Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne ulaştırılan genelgede; yasadaki maddelerin uygulanması yönünde kurumların teşvik edildiği, yine yasanın 16. maddesiyle 5442 sayılı Kanun’un 66. maddesine eklenen “…Ancak, kamu düzenini ve güvenliğini veya kişilerin can ve mal emniyetini tehlikeye düşürecek toplumsal olayların baş göstermesi hâlinde vali tarafından kamu düzenini sağlamak amacıyla alınan ve usulüne göre ilan olunan karar ve tedbirlere aykırı davrananlar, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır…” hükmünün yer aldığı görülmekte. Yani valilerin emir ve talimatlarına ister idari, ister askeri olsun, uyulmamasının cezai sorumluluğu tekrar hatırlatılmakta.

Bir kez daha altını çizmekte fayda var; 11 Nisan’da Ağrı Tendürek’te yaşananlar bundan sonra olabileceklerin göstergesidir. Ve sadece ülkenin doğusu değil, batısı için de aynı tehlikeli tabloyla karşı karşıyayız. Biraz daha mı açalım? Geçen hafta valiliklere gönderilen İç Güvenlik Genelgesi’nden bir bölümle devam edelim:

“…Fiil suç oluşturmadığı takdirde kolluk görevlisinin zaman, mekan ve şahsın hâl ve hareketlerini dikkate almak şartıyla kendisinin ve başkalarının can güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya düşürebileceği yönünde yeterli şüphe oluşması halinde, koruma altına alma veya uzaklaştırma yetkisinin kullanılması…”. Bu ifadeden yurttaşları nasıl bir keyfiliğin beklediği açıktır. Ama devamı var yine söz konusu genelgede;

“…Eylemin veya durumun niteliğine göre, kişi bulunduğu yerden tehlikenin önlenebileceği ölçüde uzaklaştırılacak veya koruma altına alınacak. Kolluk olayın özelliklerine göre mesleki tecrübesine dayanarak kişinin koruma altına alınacağı yeri ve süreyi takdir edecektir…” denmektedir.

İç Güvenlik Genelgesi’ndeki bu ifadeleri okuyunca aklıma yıllar önce 1 Mayıs öncesinde tedbir amacıyla gözaltına alınan işçiler, aydınlar geliyor. Aynı durumun 2015 Türkiyesi’nde yaşanması çok mu uzak bir ihtimaldir? Bence 6638 sayılı Yasa ve İç Güvenlik Genelgesi ile aslında yapılmak istenenlerden biri de budur. Nitekim söz konusu 6638 sayılı Yasa ve hazırlanan genelge tam da bunu öngörmektedir.

Yarın bir gün kapımızın çalınarak koruma altına alınmamızın, bulunduğumuz yerden uzaklaştırılmamızın yasal dayanağı mevcuttur. Gerekçe mi? Örneğin; 1 Mayıs günü izinsiz gösteri ve yürüyüşe katılma şüphesinin varlığı.

Mart ayında TBMM’den geçen 6638 sayılı Yasa, ülkenin yeni OHAL valileriyle yönetilmesinin alt yapısını oluşturmuştur. Bunun ilk önemli acı pratiğini 11 Nisan günü Ağrı Tendürek’te yaşadık. Ancak bunun tekil, bölgesel bir olay olarak değerlendirilmesi hatalı olacaktır. Siyasi iktidar ülkeyi yeni yönet(eme)me yollarını aramaktadır.

Arşimet’in moment ve denge sorununu çözdüğünü düşündüğü zaman söylediği sözü biliriz; “Bana bir kaldıraç verin dünyayı yerinden oynatayım../ give me a place to stand and I’ll move the earth..”. Benzer bir mantıkla şu an siyasi iktidar bize bir yönet(eme)me usulü göstermeye çalışmaktadır. Mottosu da; BANA BİR VALİ VERİN, TÜRKİYE’Yİ YERİNDEN OYNATAYIM…

Murat KARA

 

http://adaletvesosyalizm.com/bana-bir-vali-verin/

Av.Murat Kara | Tüm Yazıları
Hits: 1377