Adalet ve avukat

~ 02.04.2015, Ali Rıza AYDIN ~

Adalet, düzenin kılına dokunmadan cezaların artırılması üzerinden aranırken, şimdi de kapı güvenliğinde aranmaya başladı. Konu “adalet sarayı” kapısı olunca da, sanki o kapıdan yalnızca avukatlar geçiyormuş gibi, tartışmalar avukatlar üzerine yıkıldı.

Çağlayan Adliyesi olayı üzerine kurulan birçok çarpıtma arasında, Hukukta Sol Tavır Derneği olarak sözümüzü söyledik, “ihtiyacımız olan tek şey adalettir” dedik.

Aradıkları gerçek adalet nedeniyle, o saraylarda yerlerde süründürülüp gözaltına alınan, tutuklanan, terör olayları ile bağlantı kurulup suçlanan, patron avukatlar yanında güvencesiz işçi olarak çalışan, serbest avukatlık için emeğinden başka sarılacak dalı olmayan avukatlar için kimi satırbaşlarını vurgulamak gerekiyor.         

“İddia” ve “karar” arasında “savunma”yı serbestçe temsil ederken, savcı ve yargıçla birlikte yargının kurucu unsurları arasında olan avukatın, adaletle özdeşliği, temsil gücünün halka dayanmasından kaynaklanır.

Ancak, tıpkı diğer yargı mensupları gibi, avukat da toplumun içinde bulunduğu yapıdan soyutlanamaz. Bu nedenle de avukat, yalnızca emeğini serbest avukatlık için vermesiyle ya da işçi avukat olmasıyla değil, sermayeye ve egemen güce hizmet etmesi ve patron olmasıyla da anılır. Saldırılan ve suçlanan, birinci kesimdeki avukattır.

Halkın temsilcisi olması, devletin içinde kamu görevlisi olarak çalışan savcı ve yargıca göre egemen ideolojiden daha bağımsız hareket edebilme yetisi, düzen tarafından kurgulanan adalet yanılsamasından daha farklı ve gerçekçi bir adalet anlayışına yaklaşması, avukatı, sınıfsal olarak da, toplumsal ilişkilerde de farklı bir yere oturtur.

Avukatın, düzen hukukunun içindeki kurgusal adalet arayışını değil de toplum içindeki fiili adaleti aramaya yönelmesi, kurucu unsurları arasında olduğu yargıdan dışlanmasının nedeni olarak da ortaya çıkar.

Çağlayan Adliyesi olayında, yetkili ağızlar tarafından hukuk ve soruşturma ilkeleri ihlal edilerek avukatların suçlanması, adliye sarayları ile terör arasındaki bağlantının avukatlar aracılığıyla kurulduğunun ilanı, özünde gerçek adalet mücadelesi ile avukat arasındaki bağlantının koparılmak istenilmesinden başka anlam taşımaz. Buna avukatın, düzenin adalet yanılsaması için hizaya getirilmesi de diyebiliriz.

Egemen düzen saldırısı, bir yandan hizaya getirme üzerine kurulurken diğer yandan küçümseme ve hizmet neferi gibi gösterme üzerine de kurulur.

Sinema filmleri ve televizyon dizilerindeki avukat tiplemeleri çoğu kez aynı görüntüyü verir. Zengin, egemen, çıkarcı ya da patron, başına gelen her olayda “biri”ni çağırır, emirler verir. Olayların akışına göre de o “biri”ne sert tepkiler gösterir,  bazen bağırır; “ben sana boşuna mı para veriyorum” diye çıkışır; hatta kovalar. O sahnelerde, o “biri”leri, “emir kulu” rolü oynar. Patronun haklarını hukuk kuralları içinde korumak yerine, hukuk dışı işlerini temizlemekle ya da hukuku patronunun çıkarına göre yorumlamakla/ihlal etmekle görevlidir. Onlar, avukattır.

Oysa hukuksal ilişkilerin, sorun ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak ve yargılama sürecine gitmeden çözümlenmesi, avukatlığın temel amacıdır. Kamu hizmeti yapan avukat, yargılama süreci içinde de adaletin bulunup ortaya çıkarılmasında görev alır ve toplum yararını korur.

Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek, adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının, evrensel ilkelere uygun olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın, hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşır.

Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının da önemli bir unsuru olarak, kurulu düzenden bağımsız ve güçlü savunma mesleği, toplumsal barışın ve adaletin de güvencesidir.  

Avukatlık mesleğinin özünü etkileyen önemli hususlardan biri, savunmanın toplum nezdinde mevzi kaybına uğratılmasıdır. Bu mevzi kaybı, yargıyı kendi çıkarının hizmet kurumu olarak gören burjuva düzeni ve devleti tarafından, medyanın da desteğiyle pompalanmaktadır. Hatta kimi olay ve davalarda avukat, suç işlemeyle ya da üzerine suç atılanla özdeş tutulabilmektedir.

Hukuka ve yargıya müdahale eden egemen siyasetin, yargının kurucu unsurlarından olan savunmaya müdahale etmemesi düşünülemez. Bu müdahalenin en kolay ve etkileyici yolu, avukatı da “bağımlı” kılmaktan geçmektedir. Savunmayı sermayenin emri altında tutacak yöntemle avukat, adalet yerine, emri altındaki egemenin haklarını savunan “çalışan” durumuna indirgenmektedir.  

Avukatın, toplum adına adalet ararken yargıyı da denetleyen adalet temsilcisi olduğu unutulmamalıdır. Savunmanın emekçisi, ya para sahibinin çıkarına feda edilerek emir kulu yapılmak ya da düzen hukukunun ve adaletsizliğinin içinde eritilmek istenilmektedir. Böylece, yargı denetimsiz bırakılarak, halkın adalet mücadelesinin köreltilmesi hedeflenmektedir.   Eşitlik ve özgürlük diyalektiğinde adalet isteyenler bu istekleri reddetmektedir. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Solhaber

Ali Rıza AYDIN | Tüm Yazıları
Hits: 1855