Sosyal Demokrasi

~ 06.06.2011, Oktay YENAL ~
Dünya nereye doğru gidiyor? İktisadi büyüme lokomotifi Doğu’ya kayarken, Avrupa ve Amerika ekonomilerinin iyice yavaşlamış olmasına karşılık Hindistan, Çin ve bazı gelişmekte olan ülkeler hızla büyümekte. Öte yandan gelir dağılımı her ülkede bozulmakta, işsizlik artmakta ya da yüksek oranlarda seyretmekte.
Sosyal Demokrasi
Bazı Avrupa ülkeleri dış borç sarmalında: Yunanistan, İspanya, İzlanda, İtalya zor durumda. Ayaklarını yorganlarına uydurmak isteseler halk ayaklanıyor. Yorganlarını arttırma olanakları da sınırlı. Bir yandan da Arap ve Afrika ülkelerinde diktatörlüklere karşı ayaklanmalar sürüyor. Böyle bir dünya manzarası karşısında büyük devletlerin sadece finans kurumlarını düzeltmekle meşgul olmaları gaflet değil de nedir? Oysa asıl sorun vahşi kapitalizmin sonuçları nasıl durdurulabilir konusu değil mi?
Sovyet Rusya’nın muazzam çöküşü ve de dünyada yayılan insan hakları güçlenmesi ile, artık proleter devriminden ve merkezi iktisat idaresinden söz etmek lüzumsuz. O halde hangi doktrin peşinde koşacağız? Bence SOSYAL DEMOKRASİ’den başka yol görünmüyor. Aslında Sosyal Demokrasi, klasik iktisatcıların kapitalizm anlayışına da aykırı düşmüyor. Smith, ve Pigou, Millgibi iktisatcılar da farklı düşünmüyorlardı.Örneğin şu cümleleri anımsayalım;
Elbette insanlarinin büyük kısmı yoksul ve sefil olan hiçbir ülke mutlu olamaz ve gelişemez”.Adam Smith
“Sadece parasal çıkarlar ve onun doğurduğu iliskiler üzerine kurulmuş bir toplum düşünmek iğrendirici değil mi?”John Stuart Mill
Öyleyse klasik iktisatçıların öngördüğü kapitalizm, sosyal ahlaktan mahrum değildi. Batı ülkeleri Sanayi devrimi rüzgârı ile büyüyorken bu ekonomilerde 1970’e kadar eşitsizlik de azalıyor hiç olmazsa artmıyordu.Sovyet Rusya’nın çöküşü ile de bazı yazarlara göre ideolojik kavgalar sona ermiş, siyasal olarak demokrasi, ekonomik olarak da kapitalizm kazanmıştı.Fukuyama’nın tabiri ile “tarih sona ermişti.” İktisatçıların “kapitalizmin altın çağı” adını verdikleri ve ücretlerin de yükselmekte olduğu bu hava içinde ahlaklı kapitalist düzeni, 1970’lerden sonra çekiciliğini kaybetti . Amerikada Reagan, İngilterede Thatcher’in devleti küçültme ve vergileri indirme hamleleriyle de palazlanarak son otuz yıldır kapitalizm,vahşi kapitalizme dönüştü. Piyasaya tapmak, devleti küçültmek, vergileri azaltmak kalkınma stratejisinin esasını teşkil etmeye başladı.
Tarihçi Tony Judt’a gore, faşist rejimlerden Batı’ya kaçan iktisatçılar bu değişmede önemli rol oynadılar. Hayek, Schumpeter, Popper ve Drucker, memleketlerinde işlerin faşizme döndüğünü görüp devlete karşı savaş açmışlardı.Kısmenbunların etkisinde Chicago ekolü piyasaların devlet kontrollerine üstünlüğü tezinin merkezi haline geldi ve gelişmiş ülkeler ve uluslararası kurumlarca benimsenen iktisat siyasası –yani işleri piyasaya bırakıp devleti olabildiğince küçültme modası yaygınlaştı. Ancak, son otuz yıl içinde hemen her ülkede, özellikle Avrupa ve Amerika’nın gelişmiş ülkelerinde gelir dağılımınınbozulduğunu ve son yıllarda da hemen her ülkede işsizlik oranının arttığını görüyoruz.
Örneğin ABD’de en zengin %1 hane halkının vergilerden sonra kalan ortalama geliri 1970’ten 2006 yılına neredeyse yüzde 260 arttı.ABD’deki ailelerin en zengin binde biri, 1974 ile 2007 arasındagelirlerini milli hasılanın %2.7’sinden %12.3’üne yükselttiler.Kongre ülkedeki finans rezaletini konuşurken bile bu vahşi kapitalizmden en büyük payı alan CEO’lar Kongreye kendi özel jet uçakları ile gelmekten çekinmediler.Amerika’da Cumhuriyetci Parti hâlâ vergileri azaltmak peşinde. Bunun üstüne bir de ekonominin yavaşlaması eklenince ister istemez vahşi kapitalizmden şikayetler başladı.
Bana öyle geliyor ki iktisadi düzen olarak kapitalizm, siyasal düzen olarak da demokrasiyi seçmekten başka çare yok. Öyle anlaşılıyor ki toplumlar bu kadar büyük gelir farklarına, çocuğunun aç kalmasına çok daha fazla dayanamayacak. O halde, istesek de istemesek de, devletin iktisadi hayatta rol oynaması, yoksulları ve işsizleri koruması lazım.Amerika hâlâ devletin finans kurumlarını denetimini arttırarak bu işi halledebileceğini sansa da, ülkelerin çoğunun sağlığı, eğitimi, yoksulluğu, ulaştırmayı kamu hizmeti saymasından ve bunları finanse etmek için zenginlerden vergi almasından, yani Sosyal Demokrasi’den başka çareleri yok. 1
Yeni sosyal demokrasi düşüncelerinde iki hususa özellikle dikkat etmek gerekir: Devlet karışması geçmişte bazı ekonomilerde fazla ileri gitmiş olabilir. Fakat özelleştirme furyasının maliye bekımından kısa süreli bir önlem olduğu bilinmelidir. Bir de, her ne kadar dinlerin büyük kısmı, zamanlarının koşulları içinde yoksulluğu azaltmak için “sadaka” tavsiyesinde bulunmuşlarsa da, bu günün koşullarında kamu hizmetlerine sadaka olarak bakmak yanlıştır. Eşitlik sağlamak için yapilan kamu hizmetleri bir sadaka değil, insanların toplu yaşaması için gerekli bir insanlık, vatandaşlık hakkıdır.
1 AKP Seçim Beyannamesi ise hâlâ devleti küçültmekten söz ediyor.

(Cumhuriyet Bilim Teknik 03.06.2011)

Oktay YENAL | Tüm Yazıları
Hits: 1572