DÜNYANIN İSTİKAMETİ - 2

~ 18.03.2015, Av. Reha TAŞKESEN ~

            Sayın okuyucularımız; yakın zamanda tanıdığımız, sevdiğimiz birçok insanı kaybettik. Bir tanesinin adını anmak istiyorum. Savunma muhabiri Barkın ŞIK genç yaşında aramızdan ayrıldı. Kendisine ve yine aramızdan ayrılan değerli insanlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.

 

DÜNYANIN İSTİKAMETİ - 2

(I)

                                                                                “Pacta Sund Servanda/Rebus Sic Stantibus”

            Bir yıl önce bu tarihlerde kaleme aldığımız yazıda Türkiye’nin kısır, sıkıcı ve de verimsiz tartışma ortamından biraz olsun çıkarak küresel konulara göz atalım istemiştik[1]. Sonuçta da; dünyanın gündemi ile Türkiye’nin gündeminin örtüşmediğine dikkat çekerek iki hususun öne çıktığına işaret etmiştik: Türkiye’nin dünya ile birlikte aynı istikamette hareket etmesinin doğru olacağına ve bir ülkenin tek başına üstesinden gelmesinin olanaklı olamayacağı küresel konuların uluslararası kurum ve kuruluşlar ile birlikte çözümlenmesinin önemine/gerekli olduğuna vurgu yapmıştık.

            Bu konuları da yine her yılın ilk 2 ayı içerisinde düzenlenen 3 önemli etkinliğin gündemlerine ve de sonuçlarına gönderme yaparak sizlere sunmuştuk. 2015 yılının yine ilk 2 ayı içerisinde aynı etkinlikler icra edilmiş ve bu yıl da yine önemli olduğu düşünülen konulara/sorunlara dikkat çekilmiştir[2].

            Yerkürede önemli siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik sorunları ile birlikte çevre sorunları yaşanmaktadır. Bu sorunların önümüzdeki süreçte küresel ölçekte önemli sonuçları olabileceğine ilişkin öngörüler bulunmaktadır.

            Bu bağlamda geride kalan bir yıl içerisinde yaşanan sorunlar ve sonuçları ile birlikte 2015 yılı için de gündem oluşturabilecek konulara/sorunlara göz atmamızın doğru olacağını düşünüyoruz.

            Birinci konumuz; geleneksel “Birliğin Durumu” konuşmasıdır.

            2014 yılındaki “Birliğin Durumu” konuşmasında öne çıkan “Kaya Gazı/Petrolü Üretimi”, “İklim Değişikliği” ve “Suriye’de (Radikal Olmayan) Muhalif Güçlerin Desteklenmesi” konularında geride kalan bir yıl içerisinde önemli gelişmeler gözlenmiştir.

            ABD 50 yıl süren çalışmaların karşılığını almış ve kaya gazı üretimini 2014 yılında 2011 üretimine göre 3 kat artırmıştır. Kaya petrolündeki artış ise yine aynı dönem için günlük üretim miktarında 2,5 kat artış göstermiştir[3]. Bu gelişmelerin 2014 yılında başta Ortadoğu olmak üzere dünyadaki petrol ve gaz üretimini ve fiyatlamasını önemli ölçüde etkilediği görülmüştür. Nitekim dünyada petrol fiyatlarında düşüş görülmüş ve “Brent Petrol” fiyatı 2014 Haziran ayına göre 2015 Ocak ayında %50 ucuzlamıştır. Doğal gaz fiyatları ise 2011 yılına göre %60 oranında daha düşük seviyeye gerilemiştir.

 

            Petrol ve gaz piyasalarındaki bu dalgalanmaların doğal olarak petrol üreten/satan ülkeler ile tüketici durumunda olan ülkelerin ekonomilerine olumlu ve olumsuz etkileri olmuştur/olmaya da devam edecektir. Bu fiyatlamalar dikkate alındığında Rusya’nın GSMH’nın 2015 yılında en az  %4,5 oranında azalacağı öngörülmektedir [4].

 

            Öyle görülmektedir ki; 2014 yılında kaleme aldığımız yazımızdaki “kaya gazı/petrolü ile ilgili gelişmelerin yüzyıl içerisinde önemli politik/stratejik sonuçları olacağı düşünülmektedir” şeklindeki değerlendirmemiz çok erken bir safhada ve daha yüzyılın ilk 20 yılı içerisinde sonuçlarını vermeye başlamıştır.

 

            Enerji piyasalarını ve politikalarını da etkileyecek olan bu değişimlerin önemli dönüşümlere de neden olması kaçınılmazdır. Her ne kadar piyasaların eski durumuna dönebileceğini savunanlar olsa da; dalgalanmaların yaşanacağı önümüzdeki süreçte düşük fiyatlamalar sonucu ortaya çıkacak artı parasal değerin daha çok yeni enerji kaynaklarının geliştirilmesi için kullanılacağı akla daha mantıklı gelmektedir[5]. Bu anlayış noktasından baktığımız zaman da artık bir daha geriye dönüşün mümkün olamayacağı düşünülmektedir.

 

            Konu hakkında söyleyebileceğimiz son husus, bu denli önemli değişimlerin ülke politikacıları tarafından öngörülememiş ve küresel ölçekte dönüşümlere de yol açabileceğinin değerlendirilememiş olmasıdır[6]. Bu dönüşüm sürecinde önemli siyasi, sosyal, ekonomik ve güvenlik sorunlarının yaşanılması da kaçınılmaz olacaktır.

 

            Politikacılar iktidar hırsı ile bireysel ve zümre çıkarlarını gözeterek ülkesel, bölgesel ve küresel felaketleri görmezden gelmemelidirler.  Unutulmamalıdır ki; tarih ülkelerini felakete ve yıkıma sürükleyen hırslı ve öngörüsüz politikacıların ders alınması gereken yaşam öykülerini bize sunmaktadır[7]. Kaldı ki; bunu algılayabilmek çok gerilere gitmeye ihtiyaç bulunmamaktadır. Geride kalan 10 yıl içerisinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında yaşanan kan, gözyaşı ve acı dolu olaylara bakmanın yeterli olacağını düşünüyoruz.

 

            “İklim Değişikliği” küresel ölçekte sorunlara yol açabilecek diğer bir süreç olarak dikkate alınmaktadır. Bu değişikliklerin ülkelerin siyasal, ekonomik, sosyal ve güvenlik konularına doğrudan ve daha çok olumsuz etkileri olacağı varsayılmaktadır. Ancak, bu değişikliğin bazı önemli olumlu sonuçlar da ortaya çıkaracağı düşünülmektedir[8].

 

            “İklim Değişikliği” konusu doğrudan ve dolaylı olarak konumuz olan üç etkinliğin de gündeminde yer almıştır.

 

            Konuşmanın içeriğinde “2014 yılının planetin en sıcak yılı olduğuna dikkat çekilerek; yükselen okyanusların, uzun ve daha sıcak sıcaklık dalgalarının, tehlikeli kuraklıkların ve su baskınlarının büyük ölçekli yıkımlara, göç hareketlerine ve çatışmalara neden olabileceğine vurgu yapılmış ve bu hususun da ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğuna” dikkat çekilmiştir. Bu kısa cümlenin açılımı iyi düşünülmeli ve doğru şekilde değerlendirilmelidir.

 

            Bu küresel ölçekte olumsuz sonuçlar doğuracak konu ilgili ulusal/uluslararası kurumlar tarafından da yakından izlenmektedir[9].

 

            Sorunun giderek küresel ölçekte daha da önemli bir konuma yerleşeceği ve bireysel yaşamımızı da yakından etkileyeceği anlaşılmaktadır.

 

            Bir tespit yapmak gerekirse; birincisi bu tür yeni ve küresel sorunların sonuçları itibarıyla yıkım, göç ve çatışma riski yaratacağı gerçeği ve ikincisi ise sorunların ağır sonuçlarından kaçınabilmek için küresel ölçekte işbirliğinin bir zorunluluk olduğu gerçeğidir.

 

            Bu iki küresel sorunun yanında yine Türkiye’yi de önemli ölçüde ilgilendiren bir bölgesel sorun da gündemdeki yerini korumaktadır. Suriye’de “Muhalif (Radikal Olmayan) Güçlerin Desteklenmesi” hususu 2014 yılı içerisinde ABD’nin bölgeye yönelik bir politika değişikliği yapması bakımından dikkat çekmiştir.

 

            ABD ve batılı ülkeler 2015 yılı içerisinde “Suriye Krizi” sorununa daha ihtiyatla yaklaşmaya başlamışlardır. Bu tutumları halen devam etmektedir.

 

             “Ukrayna Krizi” ile Ortadoğu’da köktendinci bir “İslam Devleti” kurulmuş olması ABD’nin bölgeye yönelik politika değişikliğine neden olmuştur. Ancak, geri planda Suriye’de mevcut yönetime karşı savaşan muhalif unsurların radikal eğilimli örgütlerin kontrolüne girmiş olmasının ve bu hususun da “İslam Devleti” kurulmasına zemin oluşturmasının bu politika değişikliğini zorunlu kılmış olabileceği dikkate alınmalıdır[10].

 

            ABD, Suriye’de radikal olmayan muhalif unsurları desteklemeye devam edeceğini açıklamıştır.

 

            Bu bağlamda ABD BODKA bölgesinde istikrarın yeniden sağlanması için girişimler başlatmış bulunmaktadır[11]. Bu çalışmaların bölgede siyasi ve ekonomik yapının yeniden güçlenmesi ve halkların da barış, güven ve refah seviyesinin yukarıya çekilmesi bakımından önem taşıdığı düşünülmektedir.

 

            Türkiye’nin ise bir yıl öncesine göre Suriye ve bölgesel politikaları bakımından daha dikkatli olduğu gözlenmektedir. Bir “bekle ve gör” anlayışı içerisinde hareket ettiği görülmektedir.

 

            2014 yılı içerisinde, Türkiye’nin “kara para aklama ve terör örgütlerine finans sağlama” (KPA/FÖFS) faaliyetleri içerisinde olabileceği konusunda uluslararası toplumdaki kuşkuların da azalmış olduğu dikkat çekmektedir[12]. Türkiye’nin 2014 yılı içerisinde yapılan mevzuat düzenlemeleri ile böyle bir suçlamaya maruz kalma noktasından uzaklaştığı anlaşılmaktadır[13]. Bir yıl önce Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirmediği için FEÇG/FATF tarafından adeta “Şüpheli Ülkeler” listesinde tutuluyordu[14]. Sonuç olarak kamuoyuna intikal etmemiş olsa da yapılan çalışmaların uluslararası kamuoyunda Türkiye lehine olumlu sonuç vermesi memnuniyet vericidir. Ancak, Türkiye’nin her iki konuda da geleceğe yönelik faaliyetlerinde taahhütlerine sadık kalarak hareket etmesi önem taşımaktadır[15].

 

            Kara para aklama ve terör örgütlerine finans sağlanması hususlarının FEÇG/FATF ve uluslararası toplum tarafından yakından izlenmektedir/izlenmeye de devam edilecektir[16].

 

            Türkiye’nin genel anlamda Ortadoğu ve Kuzey Afrika (ODKA) Bölgesi ile Afrika Kıtasına yönelik politikalarının ayrımcı bir anlayış zemininden uzaklaşmak suretiyle demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti anlayışı çerçevesinde sürdürülmesinin daha uygun olacağı düşünülmektedir.

 

 

                                                                                              Av. Reha Taşkesen

                                                                                              18.03.2015, Ankara

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] RT, Dünyanın İstikameti, Yeni Yaklaşımlar, 28.03.2014.

[2] “Birliğin Durumu” (State of Union) Konuşması 20.01.2015, Dünya Ekonomik Forumu (DEF, World Economic Forum) 21-24.01.2015, Münih Güvenlik Toplantısı (MGT, Munich Security Conference) 06-08.02.2015 tarihlerinde yapılmışlardır.

[3] http://www.eia.gov/todayinenergy/detail.cfm?id=19991

Kaya Gazı (Shale Gas) ve Kaya Petrolü (Tight Oil/Shale Oil) dünyada ticari anlamda 4 ülke tarafından üretilmektedir. Kaya Gazı ABD, Kanada ve ÇHC tarafından üretilirken, Kaya Petrolü ise ABD, Kanada ve Arjantin tarafından üretilmektedir. ABD ve Kanada teknoloji ve maliyet bakımından önemli ilerleme kaydetmişlerdir. ABD yanında Kanada da 2011’den 2014’e Kaya Gazı ve Kaya Petrolü üretiminde önemli gelişme sağlamış ve her iki alanda da üretimini 2 kat arttırmıştır.

[4] http://www.vox.com/2014/12/16/7401705/oil-prices-falling (VOX MEDIA)

Petrol fiyatlarının $60 altında kalması halinde 2015 yılında Rusya’nın GSMH en az %4,5 gerileyecektir (Russia's GDP will shrink at least 4.5 percent in 2015 if oil says below $60 per barrel).

[5] http://www.vox.com/2014/12/16/7401705/oil-prices-falling (VOX MEDIA)

Bu durum ülkeleri gelecekte fiyatlamada olabilecek dalgalanmalar hazır olmalarına katkı sağlayacaktır. Birçok politikacı (petrol) fiyatların bu noktada duracağını düşünebilir ve bu fırsatı etkin önlemler alma ya da (değişik) enerji kaynakları geliştirmek için kullanabilir (That would help countries insulate against future price shocks. But that's hardly guaranteed to happen: Many policymakers might just decide low oil prices are here to stay and use it as an excuse to cut back on efficiency measures or energy alternatives).

[6] RT, Üzerinde durulması gereken diğer önemli bir nokta da; devletlerin istihbarat örgütlerinin artık sadece siyasi ve askeri istihbarat konuları ile değil de aynı zamanda ekonomik, teknolojik, bilimsel araştırmalar, vb. konular ile de ilgilenmeleri gerçeğidir. 21. Yüzyıl çok önemli ve hızlı yaşanan teknolojik ve bilimsel gelişmelere tanık olacaktır. Bu gelişmelerin uzağında kalmak uygarlık yarışında arzu edilen seviyenin altında kalmak anlamı taşımaktadır.

[7] Mustafa Kemal’in Söylev ve Demeçleri C.I, S.195, “Büyük hayaller peşinden koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar gibi görünen sahtekâr insanlardan değiliz. Büyük ve hayalî şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, kötü niyetini, kinini bu memleketin ve milletin üzerine çektik.” (Mustafa Kemal, 1921)

[8] The Economist, “O Kadar da Soğuk Değil” (Not So Cool),  31 Ocak-06 Şubat 2015, S.47

Küresel iklim değişikliğinin Kuzey Kutbu bölgesindeki buzulların erimesine neden olduğu bilinmektedir. Bu erimenin bazı ülkelere fayda sağlayacağı da düşünülmektedir. Bölgede dünyada henüz tespit edilmemiş petrol ve gaz rezervinin %25 kadarının bulunduğu değerlendirilmektedir. Erime sonucu ulaşıma elverişli hale gelen Rusya’nın kuzeyindeki suyolu Rotterdam-Shanghai mesafesini %25, süresini de 2 hafta kısaltmaktadır. Bölgeye kıyısı olan 8 ülke (ABD, Danimarka, Finlandiya, İsveç, İzlanda, Kanada, Norveç, RF) halen bir “Arktik Konsey” (Arctic Council) teşkil etmişlerdir. 3 ülke ise (ÇHC, Hindistan ve Singapur) ise bu konseye gözlemci statüsü ile katılmışlardır.

[9] NASA, Ulusal Hava ve Uzay Dairesi (National Aeuronatics and Space Association) ve NOAA, Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (National Oceanic and Atmospheric Administration).

[10] RT, Soluklaşan Devlet Suriye, Yeni Yaklaşımlar, 27.08.2013

[11] http://www.state.gov/secretary/remarks/2015/03/238872.htm

“John Kerry, ABD Dİ Bakanı, Sharm el Sheikh Konuşması, 13.03.2015.

Milyarlarca dolar yatırım imkanına sahip ABD’nin en büyük şirketlerinin burada bulunmasından mutluluk duymaktayım. 4 hususun önemli olduğunu ve hızlı hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum: Mısır’ın sürdürülebilir şekilde büyümesi, Mısır’ın anlaşılır ve makul şekilde büyümesi, Mısır’ın kapsamlı şekilde büyümesi, Mısır’ın şeffaf bir şekilde büyümesi. Son olarak da güçlü bir toplum yapısının oluşması bakımından, ekonomik büyüme ile siyasi gelişme birlikte yürütülmelidir (I’m particularly pleased that some of the biggest companies in America are also here and that all of you together represent billions of dollars of investment. So there are about four things that are critical to that, very quickly. First, Egypt needs to grow sustainably. Secondly, Egypt needs to grow openly and accountably. Third, Egypt obviously needs to grow inclusively. And finally, Egypt needs to grow transparently. Ultimately, economic growth and political development go hand in hand, and that is how you build the strong society). ABD Ticaret Odası üyelerinin de katıldığı toplantıda 2014 yılı içerisinde Mısır’a 2 milyar dolar tutarında yatırım yapıldığı ifade edilmiştir. Bütün bu gelişmelere sadece ABD-Mısır penceresinde bakmak yanlış olur. BODKA bölgesi yeniden şekillenecektir. Bilgilerimiz giderek dışlanan bir Türkiye’nin önümüzdeki süreçte bu yeniden şekillenen BODKA bölgesinde yer alamayacağı gerçeğidir. Türkiye yalnızlaşmakta mıdır?

Bkz. RT, “Demokrasi ve Kalkınma”, Yeni Yaklaşımlar, 30.10.2014.

[12] Min Zhu, Uluslararası Para Fonu Başkan Yardımcısı (Deputy Managing Director of the IMF), Kara Para Aklama (KPA) ve Terorist Örgütlere Finans Sağlama (TÖFS) faaliyetleri ile etkili mücadelede esas olan; finansal kaynakların yanlış kullanımını da ortadan kaldıran küresel finansal kurallara uyum sağlamak suretiyle (küresel) pazar bütünlüğünün muhafaza edilmesidir (Effective anti-money laundering and combating the financing of terrorism regimes are essential to protect the integrity of markets and of the global financial framework as they help mitigate the factors that facilitate financial abuse).

[13] http://www.fatf-gafi.org/topics/high-riskandon-cooperativejurisdictions/documants/

(Ekim 2014) Finansal Eylem Çalışma Grubu (FEÇG, Financial Activities Task Force/FATF), Türkiye’nin KPA ve TÖFS faaliyetleri ile mücadele konusunda önemli ilerleme kaydetmiş olmasını ve Şubat 2010 ayında FEÇG tarafından belirlenen “Stratejik Eksiklikleri” karşılayacak Eylem Planı çerçevesindeki yükümlülüklerini yerine getiren yasal ve düzenleyici önlemler almasını memnuniyetle karşılamıştır. Bu bakımdan, Türkiye’nin halen devam eden küresel yükümlülüklerine bağlılık süreci kapsamında, FEÇG tarafından yürütülen bir gözlem sürecinin devamlılığına artık  ihtiyaç bulunmamaktadır. Türkiye, “Karşılıklı Değerlendirme Raporu” çerçevesinde FEÇG ile halen sürdürülen kapsamlı işbirliğine devam edecektir.

[14] RT, Dünyanın İstikameti, Yeni Yaklaşımlar, 28.03.2014.

[15]http://www.gfintegrity.org/wp-content/uploads/2014/12/Illicit-Financial-Flows-from-dc.pdf

Gelişmekte Olan Ülkelerden Meşru Olmayan Finansman Çıkışı: 2003-2013, S.28, 32 (Illicit Financial Flows from Developing Countries: 2003-2012), Küresel Finansal Dürüstlük (Global Financial Integrity), Dev Kar ve Joseph Spanjers, Aralık 2014.

10 yıl içerisinde aklanarak ülkeden çıkış yapan para miktarı dikkate alınarak yapılan sıralamada ilk üç sırayı (1000 ABD Doları olarak) ÇHC (1.252.419.000), RF (973.858.000) ve Meksika (514.259.000) almıştır. Türkiye (35.601.000) 26. sırada bulunmaktadır.

[16] Cumhuriyet, 28.02.2015,  S.12, Çiğdem Toker, “Türkiye AB Talebine Rağmen 3 Şüpheli Kamyonu Aratmamış”, Hazırlanan bir rapora Türkiye ile ilgili hususun girdiği yazılmaktadır. Birincisi, “Bir AB ülkesi polisinin talebine rağmen bu talebin eksik olduğu gerekçesi ile 3 kamyonun aranmamış” olduğudur. İkincisi ise; “İD/ISIL/IŞID/DEAŞ devletine/örgütüne 39 ülkeden katılım olduğuna işaret edilirken; Türkiye’den kaç kişinin katıldığı konusunda bir bilginin mevcut olmamasıdır”. Türkiye böyle bir rakam vermekten kaçınmıştır.

 

Av. Reha TAŞKESEN | Tüm Yazıları
Hits: 1642