Beraber "AK"landık biz bu yollarda

~ 08.01.2015, Emin ÇÖLAŞAN ~

Sevgili okuyucularım, çoğunluğu AKP milletvekillerinden oluşan Meclis Soruşturma Komisyonu sadece Türkiye değil, dünya yolsuzluk tarihine bile utançla geçecek bir karar aldı.
Hiç kuşkunuz olmasın, bu kararın alınmasını sağlayan Tayyip-Ahmet ikilisidir…
Çünkü hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet iddialarıyla suçlanmakta olan dört eski bakan hakkında Yüce Divan’a sevk kararı alınsaydı olay daha da büyüyecek, işin ucu Tayyip’le Bilal’e kadar uzanacaktı.
Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapan Anayasa Mahkemesi doğal olarak bütün belgeleri getirtecek, bir bölümü şimdi hapis yatmakta olan polisleri ve açığa alınan savcıları tanık kimliği ile dinleyecek ve Türkiye’yi sarsacak 9 şiddetindeki deprem işte o zaman patlayacaktı.

* * * *

Türkiye Cumhuriyeti böylesine dört dörtlük belgelenmiş yolsuzluk ve rüşvet sürecine bugüne kadar hiç tanık olmamıştı.
Bırakın Türkiye’yi, bu kadarı rüşvetin ve yolsuzluğun kol gezdiği Osmanlı’da bile olmamıştı.
İranlı, Bakan Bey’e çikolata paketi içerisinde göndermek üzere olduğu 300 bin dolarlık
rüşvet için, adamına direktif veriyordu:
“Lan dikkatli ol, kutuya Euro değil dolar koyacaksın haaa!..”
Çünkü dolar daha ucuzdu. Hiç değilse o konuda maliyeti biraz düşürmeyi amaçlıyordu!

* * * *

Bir başkası, oğluyla baskın sabahı konuşuyordu:
“Baba, evi polisler bastı.”
“Evde kaç paran var oğlum?”
“Üç beş kuruş var babacım.”
“Oğlum kaç para var, bana söyle.”
“Bir trilyon var babacım.”
Aradan bir hafta geçmişti. Bu kez bir başka baba-oğul arasında geçen konuşmanın özeti:
“Ablana da haber ver, evdeki 30 milyon Euro parayı hemen boşalt.”

* * * *

Bakan Bey’in kolunda kendisine İranlı tarafından hediye edilen 700 bin liralık kol saati vardı. Her şey açığa çıkmış, kamuoyunda kol saati gırgırları başlamıştı.
Vatandaşın biri herhangi bir yerde Bakan Bey’e rastlayınca kibarca sormak gafletinde bulundu:
“Sayın bakanım saatiniz kaç acaba?”
Bakan Bey vatandaşı kovaladı!

* * * *

Evet, Meclis Komisyonu’nda kelle hesabıyla çoğunluğu oluşturan AKP milletvekilleri, böylesine belgelerle dolu olan dosyaları bir kalemde AK’ladılar!
İşin daha da ilginç bir yanı vardı. Bu hükümet bir süre önce Meclis’ten yasa geçirmişti:
“Kuvvetli şüpheye gerek yoktur. Makul şüphe bile tutuklama nedenidir.”
Şimdi hapishanelerde makul şüphe gerekçesiyle tutuklanan yüzlerce masum insan yatırılıyor.
Demek ki AK’lanan bu dosyalarda makul şüphe bile yokmuş!

* * * *

Şimdi gelelim işin en can alıcı sorularına…
Bu soruları -yanıt veremeyeceğini bildiğim halde- şimdi bunların yargılanmasını önleyen Tayyip’e soruyorum:
Madem bu dört Bakan Bey suçsuz ve masumdu, hırsızlık yolsuzluk, namussuzluk yapmamışlardı, rüşvet yememişlerdi…
17 Aralık 2013 operasyonlarının hemen sonrasında üçünü (Muammer Güler, Zafer Çağlayan ve Egemen Bağış) niçin istifa ettirdin?
Erdoğan Bayraktar sana direndi, “Ben ne yaptıysam başbakanın talimatıyla yaptım. Ben istifa edeceksem onun da etmesi gerekir” dedi. Bunun üzerine onu niçin görevden almak zorunda kaldın?
(Ahmet’i bu konuda muhatap almıyorum çünkü o sadece bir figüran. Kendisine Tayyip tarafından verilen rolü oynamakla meşgul!)
Evet, muhalefet partileri tarafından da sürekli gündemde tutulması gereken sorular bunlardır.
Fakat izliyorum, Tayyip ve AKP’nin yumuşak karnı olan bu konunun üzerine muhalefet her nedense gitmiyor.
(Ne biçim muhalefet bu?)
Şimdi çıksın ortaya Tayyip, bugün sahip çıktığı mahşerin dört atlısını o sırada niçin kovalamak zorunda kaldığını bize bir anlatsın bakalım.

Hastanedesin, başucunda imam beliriyor!

Sağlık Bakanlığı ile Diyanet arasında dün bir protokol imzalandı, parlak nutuklar atıldı…
İmamlar bundan sonra hastanelerde isteyen hastalara manevi destek verecek.
Hastasınız, tedavi için yatmışsınız…
Ameliyata gireceksiniz…
Ya da ameliyattan çıktınız…
Sıkıntılısınız…
Ve bir anda başınızda sarığı ve cübbesiyle bir imam beliriyor bazı şeyler söylemeye başlıyor.
Bu durumda hastanın paniğini düşünün:
“Eyvah, imam geldiğine göre galiba öbür tarafa gidiciyim.”

* * * *

İmam o hastaya ne söyleyecek, ne diyecek, hangi telkinlerde bulunacak?
Herhalde “Geçmiş olsun” deyip gidecek değil.
Biliyorsunuz, AKP’nin Diyanet’i Aleviliği kabul etmiyor. Hasta vatandaş eğer Alevi ise imam ona ne diyecek?
İmam hizmeti, hasta ve yakınları istekte bulunduğu takdirde verilecekmiş!
Hiç kuşkunuz olmasın, istek olsun veya olmasın, imamlar boş oturmaktansa odaları gezip hastalara ve yakınlarına tek tek soracaklardır:
“Manevi telkin ister misiniz?”
Sıkıysa “İstemiyorum” deyin, hasta yatağında bile o görünmez damgayı yersiniz:
“Allahsız, inançsız, münafık!..”
Belki de isminiz ilgili makamlara bildirilir ve fişlenirsiniz.
Yaaa kardeşim din ticaretine soyundunuz, dini olur olmaz her yere soktunuz…
Bari hastaları yataklarında rahat bırakın, beyinlerine ölüm kuşkusunu sokmayın.
Onlarla doktorlar ve hemşireler ilgilensin, yeter.

Emin ÇÖLAŞAN | Tüm Yazıları
Hits: 1138