Tahrir'de hak, Kızılay'da dayak

~ 05.02.2011, Can DÜNDAR ~

Tunus’ta, Mısır’da yaşanan, “despotik rejime karşı İslami direniş” mi?
Yoksa işsizliğe, yoksulluğa isyan mı?
Tek gözle bakmazsak, ikisinin de rol oynadığını görebiliriz.
Ancak unutulmayalım ki her şey, Aralık’ta Tunus polisinin, üniversite mezunu bir işsizin meyve tezgâhına el koymasıyla başladı. O genç kendini ateşe verdi. İntihar haberi İnternet’ten hızla sokağa yayıldı ve isyan patladı.
Mısır’da genç nüfusta işsizlik yüzde 20’nin üzerinde…
Servet Yıldırım önceki günkü Radikal’de “krizin teğet geçtiği” iki ülke ismi veriyor:
Biri Tunus, diğeri Mısır…
Geçen aya kadar yatırım bankaları ikisine de övgüler düzüyormuş. Mısır’ın da Tunus’un da kredi notu Türkiye’den yüksek…
* * *
Türkiye’de de ekonomi iyi. Kredi notumuz yüksek. Çok şükür büyüyoruz. Övülüyoruz. Ama bunun hayli pahalı bir maliyeti olduğunu önceki gün Ankara’da gördük:
Rekabet uğruna denetimsiz çalışmasına göz yumulan işyerleri… Maliyeti düşük tutma uğruna asgari ücretle, iş güvenliği, iş güvencesi olmadan, gece gündüz çalıştırılan işçiler…
Türkiye iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya ikincisi…
İşsiz sayısı kriz öncesindekinden daha fazla…
Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 21…
Bizde tezgâhına el konulan kendini yakmıyorsa da, içine düştüğü tezgâhta kendisi yanıyor.
* * *
Tunus’la Mısır’la karşılaştırınca demokrasimize şükreden çok… Ama son dönemde işler tersine dönüyor.
Tahrir Meydanı protestoculara açık…
Taksim Meydanı kapalı…
Tahrir’de Mübarek’e “Git” diyenlere alkış tutan iktidar, Kızılay’da kendisine “Git” diyenleri, biber gazıyla susturuyor.
Dünkü gazetelere bir bakın; Kahire’deki protestocu ne kadar yer almış, Ankara’daki protestocu ne kadar?
Medya kıskaçta…
Meclis, kimseyi yanına yaklaştırmıyor.
Gençler, emekçiler yürümek istese coplanıyor.
İş dünyası ağzını açmaya korkuyor.
Korku, artık şeriat korkusu filan değil, despotizm korkusu…
* * *
Kaynarken bütün subabları kapatılan bir toplum ne yapar?
Meclis’ten umudu kesen, yargıya güvenmeyen, medyada kendi derdini göremeyen, örgütü, sendikası dövülen, yürüdüğünde önü, bağırdığında sesi kesilen insanlar ne yapar?
Küçük bir örnek vereyim:
Ankara’da Belediye, Tuzluçayır’da oturanları kendine oy vermedi diye cezalandırıyor; eski otobüsleri, az ve gecikmeyle gönderiyor. Tuzluçayırlılar itiraz etti olmadı, basını çağırdı gelmedi; sonunda iş çıkışı Kızılay’da durakta buluşup “Al otobüsünü başına çal” dediler ve Tuzluçayır’a kadar sloganlarla yürüdüler. Ankara’nın ayazında iş yorgunu insanların çoluk çocuk 3 saat yürümesi nasıl bir öfkenin eseridir, tahmin edebiliyor musunuz?
* * *
Kılıçdaroğlu geçenlerde “Baskı artarsa toplumların direniş hakkı doğar” deyince bir panik havası oldu. “Seçim var ya, ne direnişi” diyerek yurttaşlığı arada bir sandığa gitmeye indirgediler. İnönü’ye atfen söylediği “ihtilal” lafından nedense eski solcular bile askeri darbeyi anladı. Çok şükür ki, o dönemi aştı Türkiye… Ama “direniş”, her kıstırılmış toplumun en doğal hakkı ve yegâne çıkışıdır.
Mısır, biraz da bunu gösterdiği için hem bize örnek, hem de iktidarın kulağına küpe olmalıdır.

(Milliyet 05.02.2011)

Can DÜNDAR | Tüm Yazıları
Hits: 7586