YARGILAYABİLME KUDRETİ

~ 18.08.2014, Av. Ali Musa SARIÇİMEN ~

Yargılamak, büyüleyici, ilahi bir kuvveti, kudreti ifade ediyor olmalı. Öyle olduğu içindir ki, yargılayabilme kudretinin ilk, ezeli ve ebedi sahibinin “Yüce Yargıç, Tanrı” olduğu söylenir… 

"Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." (Giordano Bruno) 

İnsanlık tarihi boyunca, bu tanrısal kudretin yeryüzündeki sahipleri, ilahi temsilcileri krallar, padişahlar, hükümdarlar, firavunlar, tiranlar olmuştur. Onlar aynen Bruno’nun söylediği gibi kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı bir araç olarak kullanmışlardır. Hatta kullanmakla kalmamış, yeri gelmiş Tanrı veya Yarı Tanırı olduklarını dahi ilan edebilmişlerdir. 

Hükümdarlar adına karar veren yargıçların da, Tanrı’nın hükümdarlara bahşettiği bu yargılayabilme kudretinin bir parçası, aracısı oldukları ve hatta adalet dağıtırken bu Tanrısal güçten, kuvvetten beslendikleri ve en nihayetinde sırtını Tanrıya dayamış “kutsal” bir görevi ifa ettikleri dünden bugüne kabul edile gelmiştir. Böylece, her ne kadar yargılayabilme kudretinin ilk, ezeli ve ebedi sahibi Tanrı ise de, Tanrı, bu yargılaya bilme yetisini, gücünü, kuvvetini, kudretini hiçbir zaman doğrudan kullanamamış, Tanırının insanlar üzerindeki bu kudreti, bu hükmü, egemen güçlerin aracılığıyla mümkün olabilmiştir. Tanrı, insanların gönlünde taht kurduğu ölçüde yargılayabilme hakkını, yetisini kendinde bulurken, yeryüzündeki muktedirlerin bu ilahi kudreti, bizzat onların fiziki yok edici, yıkıcı gücüne dayanır. Bu nedenle yargılama keyfiyeti, güçlünün, muktedirlerin bugüne değin vazgeçemediği en temel “Kutsal Hakkı” olmuştur. Yargılayabilme kudretinden mahrum, yargılama “hakkı” elinden alınmış bir iktidar düşünülemez. 

Adaleti sağlamak amacıyla yeryüzüne inen bu güç, aynı zamda “zor araçlarıyla” da donatılmıştır. Bu “zor” iktidarın gücünden, kuvvetinden doğar. Adalet ise bu kudretin sözde “şefkatli” elleridir. Oysa o elin günahlarının ağırlığını hiçbir Tanrı taşıyamaz. Bu kadim beşeri kutsallığın veya kutsanmışlığın ardına her türlü haksızlığı, günahı rahatlıkla gizleyebilirsiniz. Özü itibarıyla nerde kutsanmışlık varsa orada üstü örtünmüş büyük günahlar vardır. Yargılayabilme kudretinin temel paradigması işte bu kutsanmışlıktır. Bütün eğitim kurumları, akademik bilimsel çalışmalar bu paradigmanın bir parçasıdır. Dolayısıyla bu “tezgahtan” geçen “teknisyenlerden” paradigmayı değiştirmeleri beklenemez. Sistem, bir bütün olarak kendini var dene bu kutsanmışlık üzerinden yeniden inşa eder, üretir ve besler. Yani, Tanrı, adeta bu sistemin koruyucu, kollayıcı, hizmetkârı haline getirilmiştir. Yargıçlar da bu kutsanmışlık içinde tam anlamıyla Tanırı’nın birer yardımcılarıdır. Tanrı Parçacıkları… 

Çağımızda din olgusu hala bu kurgunun, kutsanmışlığın en temel enstrümanlarından biridir. Bu nedenle günümüz modern toplumlarında dahi Tanrı hala bu ilahi kudretin ve “zor”un ilk, ezeli ve ebedi sahibi olarak gökyüzünde öylece durmaktadır. Çünkü en laikinden en dindarına veya en demokratından cumhuriyetçisine, en katı despotuna kadar dünyadaki mevcut düzenin temelleri işte tam da bu “kutsanmışlığa” dayanır. Yalnız başına “zor” yetmez, aynı zamanda “zor araçlarının” da kutsanması gerekir. 

Bu “kutsanmışlık” sayesinde peygamber postuna oturtulan ve muktedirler adına ve hesabına kendinde yargılayabilme kudretini, kuvvetini, hakkını, yetkisini bulan yargıçlar, gönül rahatlığıyla “adalet” dağıtabilmektedirler. Böylece peygamber postunun tılsımı onların gözlerini kör, kulaklarını sağır, dilini lal eder. Bu öylesine bir körlük, öylesine bir sağırlıktır ki, kutsanmış bu gücü kendinde bulanlar, burunlarını dibindeki vahşeti dahi göremezler, hemen yanı başındaki mazlumun feryatlarını duyamazlar. Bu kudret uğruna, öz evlatlarını dahi hiç çekinmeden feda edebilirler. “Yeter ki, adalet yerini bulsun”. Onlardan istenen ve beklenen de budur. Onlar bu kutsanmışlıkla artık birer “zor aracıdır”, sistemin bir parçası ve nesnesidirler…

Bu nedenle “Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım” diyen Bruno’yu ölüme mahkûm edenler, bu kutsanmış körler, sağırlar olmuştur. Tarihin hiçbir döneminde iktidarın buyruğu dışında, ondan bağımsız bir yargılayabilme kudreti ortaya çıkamamıştır. Tanrı ne yazık ki, her daim iktidarlarla bir ve beraber olmuştur. 

Bunların hiçbiri ama hiçbiri tesadüfü değildir. Yargılayabilme kudreti yeryüzüne indiği günden bugüne değin, bu kör ve sağırlara her zaman ihtiyaç duyulmuştur. Tiranların, firavunların adına hüküm kuranlar, bugün hak, hukuk, özgürlük, demokrasi, insan hakları adına ancak yine aynı kutsallıkla, kutsanmışlıkla bu sefer “halk adına adalet” dağıtıyorlar.Evet, bugünün “çağdaş” demokrasilerinde yargıçlar artık geçmişte olduğu gibi şeklen krallar, padişahlar, hükümdarlar, firavunlar, tiranlar adına karar vermiyorlar. Aynı kadim kutsanmışla “halk, millet” adına hüküm kuruyorlar. Özünde değişen hiçbir şey yok. Yaşasın adalet!.. 

Yargılayabilme kudretinin temelinde, muktedir olabilme arzusu yatar. İktidara yakın olmanın, onun bir parçası olmanın dışa vurumudur bu… O yüzden yargıçlar güce karşı gelemezler, her daim gücün yanında yer alırlar. Yargıcın cüppesi onun güce tapma arzusunun, maskelenmiş kutsanmışlığıdır. O maske altında işlediği bütün suçlar Tanrısaldır. Bu nedenle yargıçların kusurları, yanılgıları bu ilahi kusursuz sorumluluğa dayanır. Çünkü yargılama yetisi Tanrısal bir kudrettir ve Tanrılar hiçbir zaman günah işlemez. O halde, Tanrı adına hüküm kuranlar da, ne kadar yanlış olursa olsun kararları nedeniyle günahkar sayılamazlar. 

Bugün için eğer Tanrı’nın varlığına inanır olsaydım, ondan bir tek dileğim olurdu. Beni bu çıraklarından korumasını, dilerdim. Çünkü iktidarı, en genel anlamıyla devleti ele geçiren muktedirler, nasıl ki Tanrı’yı kendi emelleri için kullanmışlarsa, yargıyı, askeri ve polisi de aynı şekilde kirli emellerine alet edip , ustalıkla kullanmasını bilmişlerdir. Bunların tamamı iktidarın “zor araçlarıdır”. Tanrı sadece bu “zor”u kutsamıştır. Kudret duygusu düşsel hâle geldiği zaman, ona uygun meşru aracıları ve araçları da yaratırız. Yargıca, yargılayabilme kudretini veren ve onu araçsal kılan da bu kutsal duygudur. Sistemin kutsanması ile yeniden yaratılması ve yaratarak rahatlama ihtiyacı…

Av.Ali Musa SARIÇİMEN

Av. Ali Musa SARIÇİMEN | Tüm Yazıları
Hits: 2238