Kadrolu Kedinin Burgazada Mesaisi

~ 27.06.2014, Can DÜNDAR ~

İstanbul Kültür Sanat Vakfı, bir kadirşinaslık gösterdi; ölümünün 60. yıldönümünde edebiyatımızın unutulmaz ismi Sait Faik için bir eser ısmarladı.
Fazıl Say, Usta’ya yaraşır bir sahne eseri besteledi. Özen Yula, onun dizeleri üzerine Sait Faik’in satırlarını, ruhunu nakşetti
Ve önceki gece eserin dünya prömiyeri, ünlü öykücünün mekânı Burgazada’da, açık havada, deniz kenarında yapıldı.
Edebiyatı müzikle buluşturan eserde Sait Faik’in seçilen öyküsü güzel, Fazıl’ın piyanosunun kanunla sohbeti güzel, anlatıcıların sesi, nefesi, coşkusu güzeldi.
Burgazada, bu hercai haziran akşamında hüzünlü mazisini unutmuşçasına pürneşeydi. Eserde kendisine dekor rolü verilmişti. O da işinin hakkını veriyor, duvarlardan sokaklarına taşan begonvillerinin kokusunu sahneye yayıyor, yıldızlarından dekora taç, dalgalarından efekt yapıyor, arsız martılarının avazlarını yorgun vapur düdüklerine karıştırıyordu.
Sanki Sait Faik balıktan dönmüş, gördüklerini anlatıyordu.
Öylesine harikulade bir ortamdı.
Veee... Tahmin edin ne oldu?
Eser başlamadan hemen önce elektrikler kesildi.
Tahmin edin ne zaman geldi?
Eser bittikten hemen sonra...
Devletin kadrolu arsız kedisi, adanın miskin kedilerinin arasına sızdı; görevini yaptı ve gitti.

***

Herhalde Sait Faik, karartılan adanın hepten parlattığı yıldızlara doğru sigarasının dumanını üfürüp acı acı gülmüştür. 1951’de siroz tedavisi için Fransa’ya gidişini hatırlayıp üzülmüştür. Ünü Türkiye’ye yayılmış bir öykücüydü o zaman da... Ölümünden 3 yıl önceydi. Pasaport için Emniyet’e başvurmuştu. Memur, mesleğini sormuştu. “Yazarım” demişti üstat… “- Yazar mı? Belgen, kadron, sigortan var mı? - Kitaplarım var. - Anlaşıldı. Biz ‘işsiz’ diye yazalım.” Öyle yaptılar. Pasaportun “Sanatı” bölümüne, “Yok” yazdılar. Sans profession...” Yani; “işsiz güçsüz” bir insan olarak gitti Fransa’ya...

***

O pasaport, adada, Sait Faik’in şanına yaraşır bir müze olan evinde, o mukaddes hapishane”de sergileniyor şimdi...
Bu devletin, sanatçısına saygısızlığının en somut belgesi gibi...
Ölümünün 60. yılında biz Sait Faik’i öyküleriyle anarken devlet de kendi fıtratınca bir anma yaptı anlayacağınız...
“O hâlâ varsa, ben de hâlâ varım; buradayım” dedi.
Ve bizim kadrolu “kedi”, çile bayrağını Sait Faik ustadan alıp Fazıl Say’a devretti.

Rehin başkonsolosun telefonunu kim ele verdi?
IŞİD’in Musul’daki Türk konsolosluğunu basıp 49 görevliyi rehin almasının üzerinden 15 gün geçti.
Hatırlayacaksınız Erdoğan, olaydan iki gün sonra “Tereyağından kıl çeker gibi hallederiz” demişti.
Kıl, zorlu çıktı. Halledemediler.
Geçen sürede sadece medyaya yayın yasağı getirerek rezaletin üzerini örtebildiler.
Rezaletin bir başka boyutunu geçenlerde bir diplomattan dinledim.
IŞİD, konsolosluğu bastıktan sonra başkonsolosun üzerini aramamış.
Ve onda bir cep telefonu kalmış.
Bu
sayede Ankara ile haberleşip bilgi alışverişi yapıyorlarmış.
Ta ki Başbakan’ın Rize konuşmasına kadar...
O gün Erdoğan, eşsiz Türkçesi ile aynen şöyle dedi:
“Şahsen başta kendim olmak üzere başkonsolosumuzla da görüştüm.
IŞİD, başkonsolosun üzerindeki telefondan bu itirafla haberdar olmuş.
Konuştuğum diplomat, bunu duyduğunda saçını başını yolduğunu anlattı.
“Şahsen başta kendim olmak üzere” Başbakan’ı tebrik ediyorum.  

Can DÜNDAR | Tüm Yazıları
Hits: 1413