BAROLAR SİYASET YAPAR MI?

~ 02.05.2011, Av. Nurhayat ALTACA ~
Baro seçimlerini yakın bir zamanda geçirmiş olma ve yakında bir seçime gidecek olma vesilesiyle bu dönemde daha sık duyduğum “Barolar siyaset yapmasın” emir kipli cümlenin kulağımda ve beynimde yarattığı rahatsızlık beni bu yazıyı yazmaya zorladı.
 
Her birini ayrı bir muhabbetle sevdiğim ve de saydığım sayın sağ görüşlü meslektaşlarım her fırsatta baroların birer meslek örgütü olduğunu ve sadece meslektaşların sorunları ile ilgilenmesi gerektiğini vurguluyorlar. Geçtiğimiz genel kurulda yaptıkları bütün konuşmalarda da aynı vurguyu yaptılar. Bilimsel olarak bu söylemin altı o kadar boş ki sanırım kendileri bir gün baro yönetimine geldiklerinde siyaset yaparken yine bizi referans göstererek “siz dememiş miydiniz barolar siyaset yapar?” diyerek zaten yaptıkları siyaseti, üstünü herhangi bir söylemle örtmeden yapacaklar. Çünkü barolar siyaset yapmaz demek dahi gizli bir şekilde siyaset yapmaktır ki biraz sonra açıklayacağımız bilgiler ışığında ne demek istediğimiz anlaşılacaktır. 
 
Dönelim başa, bilimsel solcu yaklaşımı bir tarafa bırakacak olursak, bugünkü hukukta bile hukukla siyasetin iç içeliği açık bir şekilde ortaya konulmaktadır. Bu görüşü savunan arkadaşlarımız hukuk fakültesinde ya hukuk felsefesi, hukuk başlangıcı, anayasa hukuku derslerini iyi okumadılar ya da bütün bildiklerini unuttular. Ya da siyaset yapıyorlar! Devlet nedir? Hukuk nedir? İnsanlar bu kurallara neden uyarlar? gibi sorulara çok ayrıntıya girmeden ve hatırlatmalarda bulunmak zorunluluğumuz da bu vesileyle doğmuştur.
 
Devlet; bir toprak parçası üzerinde birlikte yaşayan insan topluluğunu bir arada tutan ve yaptırım gücüne sahip olan siyasal bir kurumdur. Esasen o toplumda hâkim olan sınıfın çıkarlarını sürdürmek için kullanılan bir yapılanmadır. Toplum içindeki sınıflar, zümreler devlet yönetimini ele geçirmek için siyaset yaparlar ve bunun içinde siyasi parti şeklinde örgütlenirler. Her siyasi partinin iktidara geldiğinde yapacaklarını, toplumsal ilişkilere dair vaatlerini, yönetim biçimindeki anlayışını ortaya koyan program ve tüzüğü bulunur.
 
Örneğin sosyal güvenlik sistemi, tarım politikası, sermaye politikası, eğitim sistemine dair görüşler önceden program halinde açıklanmıştır. Bu programlar da tabii ki iktidara gelindiğinde ve güç ele geçirildiğinde hukuki düzenlemelerle hayata geçecektir. Ve siz yapılan hukuki düzenlemelere dair görüşlerinizi bildirdiğinizde aslında siyaset yapmış olursunuz.
 
Gelelim bilimsel boyuta, efendim solculuğun abecesini öğrendiğimizde bize ekonominin alt yapı olduğu ve siyaset, hukuk, kültür gibi sosyal olguların üst yapıyı oluşturduğu öğretilmişti. Basit bir anlatımla; alt yapı üst yapıyı şekillendirirken üst yapı da alt yapının devamını sağlamaktadır.
 
Hâkim ekonomik yapıda üretim araçlarını elinde bulunduranlar kendi iktidarlarını devam ettirmek için siyasetlerini belirleyip sonra da bunlara göre kurallar koymaktadırlar.  Bu yüzden ne zaman bir toprak parçası üzerinde iktidar anlayış değiştirse ( darbeyle, savaşla, devrimle, ya da bazen seçimle) önce anayasa, sonra diğer yasalar değişir. Hukuk değişmeden siyaset değişmez.
 
Basit bir şekilde örnekleyecek olursak; iktidarı ellerinde bulunduran sınıf temsilcileri süslü püslü isimler verdikleri bilmem ne kongrelerinde toplanıp bazen ulusal, bazen uluslar arası sonuç bildirgeleri hazırlar sonra da bunları o an ki iktidarlara tavsiye ederler(dayatırlar). Mesela şöyle bir sonuç çıkabilir; üniversiteler devletimizin sırtında bir yüktür. Halkın okuyup, bilinçlenmesine hiç gerek yoktur. Bu hizmet paralı hale getirilmeli bizim sınıfın para kazanması için bir kapı daha açılmalıdır. Paralı olunca da parası olmayan okuyamayacağı için başımıza musallat olmadan kolayca işgücünden faydalanabileceğiz. Ama daha iyi sömürmenin yollarını bize gösterecek teknokratlara ihtiyacımız vardır ve bunlar da paralı okuyacaklardır.
 
Aslında anlamı yukarıda belirttiğimiz şekilde olan ve fakat dolaylı anlatım içeren ( barolar siyaset yapmasın gibi) bu tavsiye raporları sonuçta kanun, tüzük, yönetmelik, genelge isterler, istemek zorundadırlar yani ekonomik ilişkilerin hukuka ihtiyacı vardır. Derhal Yüksek Öğretim Kanunu’nda değişiklik yapılır ve “kâr amacı gütmeyen vakıflar”a üniversite kurma yetkisi verilerek bu taleplerin önü açılır. Yani “hukuk siyasete alet” edilir. Bunun başka bir yolu da yoktur zaten.
 
Diyelim ki çok sevdiğim sağ görüşlü meslektaşlarım ( bunu özellikle belirtiyorum ki bana karşı mazlum gömleği giymesinler) baro yönetimine seçildiler ve ilgili bakanlıktan kendilerine bir yazı ile (yalandan da olsa) görüş soruyorlar; “ekte bulunan ticaret yasa taslağının incelenerek görüşünüzün 15 gün içinde bildirilmesi…” Bizim baro yönetimi tarafından herhalde şöyle bir yanıt verilmeyecektir; “ yasa taslağı mesleğimizle ilgili olmadığından ve ticareti düzenlemek siyasetçilerin görevi olduğundan bir diyeceğimiz yoktur.”
 
Nihayetinde barolar da meslek örgütü olarak insanlardan teşekkül etmektedir ve bizim maddeci dünya görüşümüze göre yaşadığımız toplumdan soyut, zamandan mekândan ayrı uzay boşluğunda bir kuruluş değildir.
 
Dolayısıyla da hukukçuların örgütü olarak da siyasetin tam da göbeğindedir. “Siyaset yapmayın”dan kasıt iktidarı eleştirmeyin ise o ayrı. O zaman iktidarı savunan konumunda kalarak sağ görüşlü arkadaşlarım siyaset yapmış olacaklardır herhalde. Üstelik ben bilinç sıçraması yaşadığımdan beri barolar, hukukçular o zaman ki iktidarlara karşı daha özgür, daha eşit, adil bir hukuk sistemi için mücadeleler veriliyorlardı. O zaman sağ görüşlü arkadaşlarım, “hukukun üstünlüğü”nü savunanları komünist olarak niteliyorlardı. Bugün yargılamalarda sahip olunan asgari haklar, kadınlara sağlanan eşitlik hakları, çocukların daha fazla korunmasına yönelik düzenlemeler hep bu mücadelelerin sonucudur.
 
Aradan yıllar geçti iktidarlar değişti barolar yine değişen toplumsal koşullara göre siyaset yapıyorlar ve yapacaklar. Hukuk sabit durağan bir olgu değildir çünkü. 12 Eylül’den beri anlamsızlığı açıkça ortada olan bu söylem hep vardır; üniversiteler siyaset yapmasın, işçiler, memurlar siyaset yapmasın, barolar siyaset yapmasın. Ne yani siyaset o türküde kendilerini tanımladıkları gibi "eli maşalı Kasımpaşalı"lara mı kalsın?
 
Meslek sorunlarıyla ilgili olarak ve daha teknik bir biçimde yapılması istenen ortak çalışmaların önünde hiçbir engel yoktur. Baroya kayıtlı avukatların sağcısı, solcusu, futbolcusu, orta yolcusu bir araya gelip mesleki sorunlarımıza sahip çıkabiliriz. Ama şuna emin olun ki bunu yaparken dahi mecburen siyaset yapacağız.
 

Son olarak değerli hocamız Prof. Dr. Cahit Can’ın açıklamasıyla “Tarihçi Hukuk Okulu”nun kurucusu Savigny, kanuni düzenlemelere gerek yoktur, örf adet hukuku yeterlidir, hele ki devrimden sonra özgürlükçü eşitlikçi Fransa’dan kanun ithal edilmesi uygun değildir teorilerinin arkasındaki toprak ağalığını sürdürme endişesini hatırlayıp hukukun siyasete ve çıkarlara hizmet ettiğini bir kez daha belirtince, “barolar siyaset yapmamalı” teorisinin arkasındaki endişenin de ne olduğunu bir de yazıyı ithaf ettiğim arkadaşlarım düşünsünler istedim.

Bursa Barosu

Av. Nurhayat ALTACA | Tüm Yazıları
Hits: 3117