Olacağı buydu!

~ 21.04.2011, Güngör MENGİ ~

Adaleti devletin temeli sayan insanların içini sızlatan bir manşet vardı dünkü VATAN’da.
“Selâm vermeyi bile kestiler” başlığı, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinden birinin başkanı ile iki üyesi arasındaki ilişkilerin ne kadar rahatsız edici bir aşırılığa dayandığını anlatıyordu.
Mahkeme, Balyoz sanıklarının tahliye talebini üçüncü kez reddederken mahkeme başkanı ile iki üye hâkim, önceki kararlarda olduğu gibi yine ters düşmüşlerdi.
Başkan’a göre tahliye talepleri kabul edilmeli, iki üyeye göre 162 askerin tutuklulukları devam etmeliydi.
Mahkeme Başkanı Şeref Akçay, karara eklediği muhalefet şerhinde, daha önceki ret kararlarına itiraz ederken açıkladığı görüşlerinden ötürü hedef tutulduğu kötü muamelelerden yakındı ve “Bir takım meslektaşlarım selâm vermeyi bile kesmiştir” diye yazdı.
Tahliye taleplerini redden iki üye ise Başkan Akçay’ı “ihsas-ı rey”de bulunmakla yani görüşünü hissettirmekle suçladılar.
Peki görevini yapan bir mahkeme başkanını böyle suçlamak, hatta suçlama eylemini hakaret sözcükleriyle soslayacak kadar ölçüyü kaçırmak da “ihsas-ı rey” değil midir?
AİHM eski yargıcı Rıza Türmen’le konuştum dün. Tutukluluğa itirazla ilgili işlemlerin esas davadan bağımsız bir süreç olduğunu belirterek şunu dedi:
“Yani burada ihsas-ı rey söz konusu olmaz.”
İşte bu nedenle tutukluluk rejimi ile ilgili ihlâller davadan bağımsız olarak ve dava bitmeden AİHM’ne götürülebiliyor.
Türk yargısı Avrupa kriterlerini anlayamadığı için Türkiye AİHM’de bir numaralı davalı devlettir. O davaların en büyük çoğunluğunu da tutukluluk süreleri ile ilgili ihlâller oluşturuyor.
Silivri mahkemelerinde tutukluluk, bir peşin ceza olarak kullanılmaktan kurtulamadı.
Doğal çünkü siyasal kararlar almaya zorlanan yargı başka türlü davranamaz.
Manzara tuzun kokmasına benzer bir çürümenin varlığını işaret ediyor.
Tek çare, eski DGM’lerin benzeri olan özel yetkili mahkemelerin varlığına bir an önce son vermektir. Çünkü...
Adalet mülkün temeli ise yargıyı kurtarmak devleti, ülkeyi kurtarmaktır!

Kamu vicdanı çözdü!

YSK’nın yedisi BDP’li 12 bağımsız adayı veto etmesiyle doğan tehlikeyi göğüslemekte gösterilen devasa dayanışma moralleri yükseltti.
Türkiye’de iyiye kullanıldığı zaman harika şeyler yaratacak bir demokratik gücün varlığını hissetmek güven veriyor.
Vetoları, seçim barajı nedeniyle temsilcilerini bağımsız aday olarak seçime sokmak isteyen BDP’ye karşı haksızlık sayan görüş toplumda büyük taraftar bulmuştur.
O kadar ki, BDP’yi zayıflatacağını bildiği halde AKP bile Yüksek Seçim Kurulu kararına sahip çıkamamıştır.
Çözüm yolunu açan çabaları, o çabaların getirdiği yorum ve kararları İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal “hukuka karşı darbe teşebbüsü” diye adlandırıyordu dün bir televizyonda...
Çünkü bir gün içinde mahkemelerin yasaları başka türlü yorumlaması, hatta eski mahkumiyet kararlarında indirim yapması, YSK’nın talep ettiği eksik belgeleri tamamlaması sayesinde krizin aşılmasını sağlayacak şartlar hazırlanmıştır.
Şimdi top YSK’dadır. YSK zaten oluşturulan yoğun toplumsal baskının etkisi ile kolay ikna olacak kıvama gelmiştir.
YSK, hiçbir üst denetime tabi olmamanın avantajı ile sorunu bugün-yarın çözecektir. Öyle görünüyor.
Keşke sorunu kılıf uydurarak değil de eskiyen kanunları yenileyerek aşabilseydik..

(Vatan 21.04.2011)

Güngör MENGİ | Tüm Yazıları
Hits: 1603