SEÇİMDEN SONRA TÜRKİYE'DEKİ SOSYAL BÖLÜNME

~ 04.04.2014, Yeni Yaklaşımlar ~

Thierry Meyssan

Başbakan Erdoğan’ın Müslüman Kardeşlere olan bağlılığını ilan etmesinden bu yana, Türkiye politikasının gelişim seyri Mısır politikasına benzerlik arz ediyor: Erdoğan’ın aldığı tartışmasız destek, Türkiye toplumunda meydana gelmesine yol açtığı nefret duygusunu dengeleyecek oranda değil. Türkiye toplumunda şimdiye kadar olandan daha fazla bölünme meydana gelmiş ve demokratik herhangi bir çözüm yolu da ufukta görünmüyor. Bundan sonrası süreçte - toplumsal olaylar ne şekilde cereyan ederse etsin – ister istemez şiddetli uygulamalar olacak.

Hükümetin Suriye’ye savaş açmasına olanak sağlayan bir saldırı yapılmasını düşündüğü milli güvenlik toplantısı sırasında görüşülen konular ile ilgili iki kaydın YouTube üzerinde 27 Martta kamuoyuna yayınlanmasından bu yana Türk siyasi yaşantısı adeta belirsizlik içinde karanlığa gömüldü.

Yasadışı kayıtlar Türkiye’de ilk defa yayınlanmıyor. Başbakan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen bir konuşmada, polisin gelip evinde arama yapmadan önce, nakit 30 milyon Euro tutarındaki paranın temizlemesini oğluna öğütlediği bir ses bandı 24 Şubatta sosyal medyada yayınlanmıştı. Erdoğan’ın oğluyla arasında geçtiği iddia edilen böylesi bir konuşmayı kabul etmemesine rağmen, sosyal medya üzerinde yayımlanan bu ses kaydıyla dindar bir insan ve yasalara saygılı olma imajı zedelenmiştir.

Yargı ve polisin, 2013 yılı son dönemi itibariyle, rüşvette bulaştıkları iddia edilen kişilere karşı yaygın bir soruşturma başlatmasından bu yana Türkiye’de hiçbir şey zaten normal olarak işlemiyor. Başbakan yaşanan bütün bu gelişmeleri, şu sıralarda rakibi haline gelen ve eskiden müttefiki olan, eski bir vaiz Fethüllah Gülen’in başında bulunduğu cemaat tarafından komplo düzenlenmiş olduğu şeklinde kabul etti. Bu gelişmelere karşılık, Gülen’in müridi oldukları gerekçesiyle yüzlere varan sayıda devlet memurunu görevden almak suretiyle cevap verdi.

Bazı hükümet sıralarındaki yetkililerin zimmete geçirdikleri iddia edilen paraların Batı basınında yer almasıyla Türkiye kamuoyu aynı zamanda Erdoğan’ın gerçek politikasını öğrenmiş oldu.Türkiye yönetimi El-Kaide grubunun/mezhebinin bankeri olarak bilinen kişiyi, Birleşmiş Milletler tarafından aranmasına rağmen, defalarca ağırlayarak Suriye’deki El-Kaide masrafları finanse ediyordu. Geçen Cuma günü kamuoyuna yansıyan haberlere göre Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genel Kurmay 2.Başkanı Korgeneral Yaşar Güler ve Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ın icraatları tartışmaya açıldı. Devletin belirli kademelerinde görevli bu dört kişi, söz konusu toplantı sırasında, Türkiye’nin Suriye’yi işgal etmesine zemin hazırlamak amacını taşıyan, Şam’a isnat edilip, Suriye istihbaratı ajanları tarafından gerçekleştirilmiş gibi gizli bir operasyonun görüşmesini yapıyorlar.

Konuyla ilgili bilgilerin sosyal medyada yayınlanmasıyla birlikte, hükümet sıralarında bir panik yaşandı ve YouTube erişimi yasaklandı. Hükümet, iddia edilen komplo operasyonunun kamuoyunda ifşa edilmesinden önce bir televizyonu yayını sırasında dile getirdiği için Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’unu tehdit etmiş ve aynı gerekçeye dayanarak Fethüllah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen entelektüel bir kişi, Önder Aytaç gözaltına alınmıştı. Erdoğan’ın verdiği otoriter cevabı, bundan sonraki süreçte durumu idare edemeyeceği izlenimi veriyor.

Bundan sonra ne tür gelişmeler yaşanırsa yaşansın, kamuoyuna ifşa edilen bu bilgilerle birlikte Türkiye yönetiminin Suriye’ye yönelik her türlü faaliyetin güvenirliği kalmadı. Suriye savaşının başından itibaren Ankara, cephane ve istihbarat anlamında NATO’dan gelen her türlü lojistik yardımı cihatçı gruplara sağlamış, kendi topraklarında açılan askeri kamplara insani yardım görüntüsünü vermiş, Halep’teki arkeolojik hazinelerin ve tezgâh aletlerinin yağmalanması marifetiyle kendisine finansman sağlamıştır. Güvenilir iki görgü tanığının verdikleri bilgilere göre, 2013 yılı, Ağustos ayında Gota’da meydana gelen kimyasal saldırıyı da Ankara marifetiyle düzenlenmiştir. Ve nihayetinde, Türk Ordusu daha bir hafta önce yüzlerce cihatçı militanın Keseb üzerinde Suriye’ye girişini temin etmiştir. Suriye uçakları tarafından intikali yapılan cihatçı gruplar topa tutulunca, Türkiye Hava Kuvvetleri yardıma yetişmek üzere Suriye uçağını vurmuştu.

Türkiye müdahalesinin inkâr edilebilmesi için daha uzun zamana ihtiyaç var. Ankara yalnızca politik destek vermiyor, aynı zamanda terörizm faaliyetlerini icra eden İslamcı paralı askerleri de sağlıyor.

Gerçek doğasının ne olduğu anlaşılmadan önce, Müslüman Kardeşleri terk ettiğini söyleyen, Washington desteğini alan ve bu sayede kolayca ekonomik başarı elde den bir başbakan’a Türkler ne zamana kadar destek verecek? Erdoğan, NATO’nun Libya’ya saldırısından beri, yeniden Müslüman kardeş olmuş, NATO güçleri ve Kardeşlik Teşkilatı tarafında Libya devletinin, daha sonra Suriye devletinin yıkılmasını desteklemiş ve bu devletlerin ekonomik gelişmesini durdurmuştur. Bölgedeki tersine dönen bu akışa, Türkiye’yi iletişim özgürlüğünün olmadığı, muhalif ve gazetecilerin hapis cezasıyla cezalandırıldığı kötü ülkelerden birisi haline getiren otoriter uygulamalar eşlik etmiştir.

Başbakan’ın, NATO’nun bölgedeki politikalarını desteklediği için, Batı blok’undan herhangi bir kaygısı bulunmuyorsa, benzer baskılara maruz kalmayı kabul ederek, muhalifleriyle işbirliği yapma yoluna gitmezdi. Başbakan, kendi halkıyla yüzleşmesinin yanında, şimdide, haksız yere caza evine konulup, yargı tarafından peş peşe serbest bırakılan generallerinin olduğu ordusuyla yüzleşmek zorunda kalacak.

Pazar günü,30 Mart, Türkiye halkı yerel seçimlere katılmak suretiyle takdirini beyan etmiştir: Türkiye halkı Başbakan’ın partisi, AKP’yi ret etmedi, ancak, bir yandan İslamcıların, diğer yanından ise laiklerin bulunduğu amansız karşı kamplara ayrılarak, derin bir bölünme yaşadı. İslamcı kampta bulunanların üstünlüğü Erdoğan’ın gelecekte yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik daha da hırslanmasını neden oldu. Ancak, yönetmekte olduğu ülkesi artık eskisi gibi olmayacak ve bölgede geçerli yönetim modellerin dayatılmasını da kabul etmeyecek.

 

Kaynak: http://www.voltairenet.org/article183033.html

 

Çeviren: Nizamettin Karabenk

Hits: 992