"Ceza Köyünde" neler oluyor?

~ 15.04.2011, Prof. Dr. Erdener YURTCAN ~
Sabah gazeteyi açtım; Ankara Barosunun bir ilanı ile karşılaştım. İlanda DGM’lerin (şimdi adları bu olmasa da), kaldırılması isteniyordu. Ne kadar haklı bir tepki. Bu konu ilkin CMUK’da değişiklik yapılarak 5190 sayılı yasayla katılmıştı, sonra oradan CMK’ya kopyalandı. 5190 sayılı Yasa yürürlüğe girdiğinde, Türkiye Barolar Birliğine bu konuda bir rapor yazmıştım (Temmuz, 2004) ve DGM’lerin yerine yeni kurulan “yeni DGM’lerin” aykırılıklarını ve Anayasaya aykırılıklarını belirtmiştim.
 
Geç de olsa, bu konuda benimle aynı düşünceleri paylaşanların artması, tabii ki beni sevindirir. Rapor metnine ve konuya ilişkin bir örnek dilekçeye yazımın sonunda yer vereceğim. Tek kelimeyle söylemek gerekirse, ülkemizde DGM’ler kalkmadı, varlıklarını ve aykırılıklarını sürdürüyorlar.
 
Güncel ikinci konu şudur. Dün (14.04.2011) Yargının Hızlandırılması Yasası yürürlüğe girdi. Yasada, yargının ceza alanında hızlandırılmasının iki temel noktası var. Birincisi, asliye ceza mahkemelerinde savcılar duruşmada bulunmayacaklar. Bunun anlamı duruşmada kamu iddiası temsil edilmeyecek, yüz yüze yargılama yok, istimi arkadan gelsin misali, duruşmadan sonra dosya savcılığa gönderilecek ve savcılık gerekli tavrı belirleyecek. Bunu anlamak mümkün değildir, çünkü yüz yüze, iddia-savunma-yargı üçgeninde iş görmek varken, bu nasıl bir düşüncedir ki, “topal” yargılama yapılacak, dosyalar gel-git’e bırakılacak. Bu yöntemle yargılama hızlanmaz.
 
Birinci tespitim budur. İkincisi, bir duruşmada canlı canlı yaşananları tutanakta görmeniz mümkün olmaz. Duruşmalarda tutulan tutanakları elbette biliyorum ve bu sonuca varıyorum.
 
Yargıyı hızlandırmak için bulunan ikinci çare, yasanın çok karmaşık yazılmış maddesinde, kanun yolundaki iddia belgesi olan tebliğnameyi kaldırmaktır. Tebliğname kaldırılarak yargılama hızlandırılacak. Peki adil yargılanma ve ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmak hedefi ne olacak? Herkesin bilmesi gereken bir gerçek var: Ceza adaletinin amacı her şeye rağmen yargılamayı hızlandırmak değildir. Sistemi yok ederek ceza adaletini sağlamak mümkün değildir.
 
Bu iki noktada üzüldüğüm husus şudur: Bu Yasa tasarı halindeyken, bu işle yakından ilgilenen bir kişi olarak görevimi yaptım ve tasarıdaki aksaklıkları dile getiren bir yazı kaleme aldım. Yazı Yeni Yaklaşımlar web sitesinde yayınlandı. Ama TBMM genel kurulunda tasarının ne noktasına ne virgülüne dokunulmadı. Çok yazık!
 
Bu düşüncelerime karşı kimse Yasadaki bu hükümlerin geçici olduğunu, 2014 yılında uygulanmalarına son verileceğini lütfen söylemesin. Bu tarihe kadar köprülerin altından o kadar su akar ki, şaşar kalırsınız.
 
Son güncel konu: İstinaf mahkemeleri kurulamıyor, HSYK resmi açıklama yaptı. Gerekçe, hazırlıklar tamamlanamadı, 2012’yi bekleyeceğiz. Ne demeliyim? Adalet sistemini çökertecek olan bu mahkemelerin kurulmaması elbette hayra alamet. Bu ülke elbette yanlışta ısrardan dönecek. Buna inanıyorum.
 
 
Ek: Rapor ve örnek dilekçe
 
Rapor
 
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına
 
 
5190 sayılı “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılması Hakkında Kanun”a ilişkin rapor
 
 
Prof. Dr. Erdener Yurtcan
 
 
Anayasanın 143 üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu nedenle DGM’lerin yargı erki sona ermiştir. Bu mahkemelerin kuruluşu ve yargılama kurallarını belirleyen 2845 sayılı Yasanın da yürürlükten kaldırılması zorunluluğu doğmuştur.
 
Aslında yapılması gereken şey, Anayasa değişikliği ile 2845 sayılı Yasanın yürürlükten kaldırılması ve geçişi düzenleyen yasayı birlikte yasalaştırmaktı. Bu konuda bir gecikme yaşanmıştır. Tereddütler doğmuştur. Anayasanın 143 üncü maddesi yürürlükten kalkmış olmasına rağmen, özel yasa yürürlükte olduğuna göre, acaba DGM’ler yargı yetkilerini sürdürebililer mi, sorusu akla gelmiştir.
 
Bu konuda hukuka uygun olan sonuç şudur: Anayasamızda, mahkemelerin kanunla kurulması ve yargılama kurallarının da kanunla konulması öngörülmüş olmasına rağmen, DGM’ler için- bu mahkemelerin kuruluşlarındaki geçmiş dikkate alınarak – mahkemeler Anayasadaki bir normla kurulmuşlardır. Bu bir istisnadır. Ancak bir gerçektir. Durum böyle olunca, Anayasadaki temel ortadan kalkınca, DGM’lerin yargı erki de ortadan kalkmıştır.
 
Bu nedenle geçiş yasasını en kısa sürede parlamentodan geçirmek bir zorunluluktu.
 
5190 sayılı yasa bu amacı taşımaktadır ve geçiş hükümlerini düzenlemektedir.
 
İlk tespit şudur: Ülkemizde DGM’ler isim olarak kalkmıştır. Fakat bu mahkemeler “ özel ağır ceza mahkemeleri” olarak sürdürülmek istenmektedir.
 
Yasadaki hükümler, 2845 sayılı Yasadan aktarılmıştır. Bu yasadaki sınırlamalar aynen alınmıştır.
 
Sistem kanımca bozulmuştur, çünkü bu mahkemeler CMUK’nın içine yerleştirilmiştir. Bu durumda, aynı görevi üstlenen mahkemeler arasındaki yetki farkı nedeniyle, Anayasanın eşitlik ilkesi zedelenmiştir. Oysa mevcut ağır ceza mahkemeleri ile “özel ağır ceza mahkemeleri” arasında görülen görev yönünden bir fark yoktur. Bu nedenle kurallarda da farklılık olmamak gerekir. Oysa yasada vardır.
 
Bir ülkede, uzmanlığı gerektiren konularda, ihtisas mahkemeleri kurulabilir. Bu, sistemi zedelemez. Son örnek, 5020 sayılı yasayla banka suçları için, bazı yerlerde ağır ceza mahkemesine bir daire eklenmesi ya da ağır ceza mahkemesinin bir dairesinin sırf bu suçlar için görevlendirilmesi gibi.
 
Bu tür yargılamalarda uygulanacak kurallar farklılık göstermemek gerekir. Özellikle savunma hakkı, sanık güvenceleri bakımından bu konuda hassas olmak gerekir. Yasada, DGM’lerdeki savunma hakkını kısıtlayan hükümlere yer verilmiştir. Öte yandan gözaltı sürelerinin uzatılması, AB’ye giriş sürecinde, kısa süre önce terk edilen uzun gözaltı sürelerinin yasada yeniden canlandırılması, kanımca uygun çözümler değildir.
 
Yasadaki teknik hukuk hataları:
 
1. Bir yerde aynı yargı erkine sahip tek mahkeme olabilir. İhtiyaca göre, bu mahkemeyi dairelere bölebilirsiniz. Bu işbölümü ilkesine de uygun düşer. Yasada (m.1) şu ibare yer almaktadır : “ Aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi kurulmasına, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Bu hâlde, mahkemeler numaralandırılır.”
 
Türk sisteminde en son 5187 sayılı Basın Yasasında bu hataya düşülmedi. Kısa süre sonra çıkan 5190 sayılı yasa aynı hatayı tekrarlıyor. Oysa bu sorun 3842 sayılı yasayla 1992 yılında çözülmüştü (m.299).
 
2. 394/b maddenin 3 üncü fıkrası metinden çıkarılmalıdır. Savcı, suçun işlendiği yere giderek soruşturma yapmak yetkisine sahiptir; ikinci fıkra bu yetkiyi vermektedir. Buna rağmen, bir savcının bir diğer savcıyı görevlendirmesi, sistemimizde yeri olmayan bir husustur. Buna gerek görülen hallerde, 2 nci fıkradaki yetki uygulanmalıdır. 3 üncü fıkradaki görevlendirme tüm soruşturmanın yapılmasıdır ki, bu tür bir görevlendirme hizmeti hızlandırmak yerine, aksatacaktır. Yetki kargaşasına neden olacaktır.
 
3. 394/c maddede, savcıya ihzar önlemi uygulama yetkisinin verilmesi hukuka aykırıdır. Bu yetki Türk sisteminde yalnızca yargıç tarafından kullanılabilir. Savcı böyle bir işlem için yargıç ya da mahkemeden karar almak zorundadır.
 
4. 394/d/5. bentte yer alan hüküm, yargılamanın tüm taraflarını kapsamak zorundadır. Bu yönüyle eksiktir. Yargılamaya katılan bazı süjeleri korumak, bazılarını korumamak, adil yargılanma hakkına aykırıdır.
 
Maddenin 5. nolu bendi şöyle olmak gerekirdi : “ Mahkemece, duruşmanın düzen ve disiplinini bozan sözlü veya yazılı beyan ve davranışlar ile mahkemeye, mahkeme başkanı veya üyelerden herhangi birine, Cumhuriyet savcısına, müdafie, müdahil vekiline, tanığa, bilirkişiye, tutanak katibine yahut görevlilere karşı uygun olmayan söz ve davranışlar hakkında yayın yasağı koyabilir. Bu yasağa rağmen yayın yapanlara üç aydan altı aya kadar hapis cezasıyla birlikte beşmilyar liradan onbeşmilyar liraya kadar ağır para cezası verilir.”
 
5. 394/c maddenin 6 ncı bendi savunma hakkını ortadan kaldıran bir hükümdür. Sanığın ve müdafiinin katılmadığı bir yargılama düşünmek olanaksızdır. Bu hüküm adil yargılanma hakkına aykırıdır.
 
 
Ortaya çıkan sonuç nedir?
 
1.                  5190 sayılı yasa önce yargı birliğine aykırıdır. Aynı tür uyuşmazlıkları çözen mahkemelerin tek çeşit olmaları, aynı kurallara tabi olmaları, yargı birliği ilkesinin temelidir. Ağır cezalık fiiller arasında, AC’ler-ÖAC’ler ayırımı yapılması bu ilkeyi zedeler.
 
2.                  ÖAC’lerin ihtisas mahkemeleri oldukları ve ayrı kurallara göre çalışacakları tezinin hukuki temeli yoktur. İhtisas mahkemesi de ülkenin CMUK’sına göre çalışmak zorundadır. Savunma hakkı, sanık güvencesi açısından yaratılan farklılıklar adil yargılanma hakkına aykırıdır.
 
3.                  Bu farklılık, Anayasanın eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine de aykırıdır.
 
4.                  ÖAC’lerde görev yapan yargıçlara tanınan ek güvenceler(3 yıl başka yere atanmamak, korumadan yararlanmak gibi), öteki AC’lerde görev yapan yargıçlar açısından da eşitlik ilkesini zedeler. Aynı sonuçlar savcılar için de geçerlidir.
 
DGM’ler kaldırıldığına göre, çözüm ne olmalıydı?
 
İki çözüm düşünülebilirdi:
 
  1. Bu mahkemelerin yargıçları ve savcıları ve diğer personeli, ihtiyaca göre, ağır ceza mahkemelerinin daireleri olarak belirlenecek mahkemelerde görevlerini sürdürebilirlerdi. Bu çözüm sisteme tam uygunluk sağlardı. Görev yönünden farklılık söz konusu olmazdı.
  2. DGM’lerin yerine, ihtisas dikkate alınarak, yine ihtiyaç duyulan yerlerde, ağır ceza mahkemelerinin yeni daireleri oluşturulurdu. Bu mahkemeler görevlerini sürdürürlerdi. Ancak bu mahkemelerle diğer mahkemeler arasında yetki açısından, savunma hakkı açısından, sanık güvenceleri açısından farklılık yaratılmazdı.
 
Yasa bunları yapmamıştır. Kanımca sisteme aykırıdır. Eşitlik ilkesini, hukuk devleti ilkesini, adil yargılanma hakkını zedelemiştir.
 
Sonsöz:
 
Yasa, Anayasaya, CMUK’ya ve ceza yargılamasının temel ilkelerine aykırılığına rağmen, Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmemiş ve yürürlüğe girmiştir.
 
Bu yasanın Anayasa Mahkemesi önüne taşınması bir zorunluluktur. Bu konuda defi yolu açıktır. Yargıçlar, savcılar ve avukatlar bu görevi yerine getirmek durumundadır.
 
AYM, bugüne kadarki içtihadını dikkate aldığında, bu yasayı iptal edecektir.
 
Saygılarımla.
 
Prof. Dr. Erdener Yurtcan
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına
 
DGM’leri kaldıran, fakat onların yerine aynı yetkilerle donatılan özel ağır ceza mahkemeleri(ÖAC) kurulmasını öngören 5190 sayılı Yasayı irdeleyen raporumu TBB Başkanlığına sunmuştum.
 
Bu raporda dile getirmeye çalıştığım anayasaya aykırılık sonuçlarını mahkemelerde tartışmak, bu yasanın defi yoluyla Anayasa Mahkemesinde ele alınmasını ve iptal edilmesini sağlamak amacıyla, avukat meslektaşlarım tarafından – diledikleri takdirde – faydalanmak üzere, bir örnek dilekçeyi takdim ediyorum.
 
Av. Prof. Dr. Erdener Yurtcan
 
 
Anayasaya Aykırılık Dilekçesi Örneği
 
..................Ağırceza Mahkemesi Başkanlığına
 
Dosya No.:........./...........
 
Dilekçenin Özü : Mahkemenin kuruluşuna ve görev görmesine olanak tanıyan 5190 sayılı Yasanın anayasaya aykırılığı nedeniyle, bu hususun incelenmesi amacıyla, dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesi istemidir.
 
 
İstemde Bulunan(sanık)    : .........................
Müdafii                                : Av......................
Suç                                      :
Suç Tarihi                            :
Açıklamalar                         :
 
 
1. Anayasanın 143 üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır( 5170 sayılı yasa, kabul : 07.05.2004, yürürlük : 22.05.2004).
 
2. Buna bağlı olarak 2845 sayılı DGM Yasasının da yürürlükten kaldırılması gerekmiştir. 5190 sayılı yasa, CMUK’da değişiklik yaparak, DGM’leri kaldırmış, CMUK’nın 394 üncü maddesinden sonra gelmek üzere, yasaya eklenen 394 a ve sonraki maddelerle, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kurulmasını öngörmüştür( 5190 sayılı yasa, yürürlük: 30.06.2004).
 
3. Müvekkilim yukarıda belirtilen kurallar çerçevesinde, özel ağır ceza mahkemesi niteliğini taşıyan mahkemenizde yargılanmaktadır.
 
4. Mahkemenizin kurulmasını ve görev yapmasını sağlayan 5190 sayılı Yasanın içeriğinde önemli anayasaya aykırılıklar vardır. Bu nedenle de mahkemenizde yapılan yargılama anayasaya aykırıdır.
 
5. Bu hususları şu şekilde sıralamak mümkündür:
 
a) 5190 sayılı yasa ile ilgili ilk tespit şudur: Ülkemizde DGM’ler isim olarak kalkmıştır. Fakat bu mahkemeler “ özel ağırceza mahkemeleri ” olarak sürdürülmek istenmektedir.
 
Yasadaki hükümler, 2845 sayılı Yasadan aktarılmıştır. Bu yasadaki sanık güvenceleri ve savunma hakkı açısından yer alan sınırlamalar, 5190 sayılı yasa ile CMUK’ya aktarılmıştır. 
 
b) Mahkemeler sistemi bozulmuştur, çünkü bu mahkemeler CMUK’nın içine yerleştirilmiştir. Bu durumda, aynı görevi üstlenen mahkemeler arasındaki yetki farkı ve uygulayacakları yargılama kurallarındaki farklılık nedeniyle, Anayasanın eşitlik ilkesi zedelenmiştir. Oysa mevcut ağır ceza mahkemeleri ile “özel ağır ceza mahkemeleri” arasında görülen görev yönünden bir fark yoktur. Bu nedenle kurallarda da farklılık olmamak gerekir. Oysa yasada vardır.
 
c) Bir ülkede, uzmanlığı gerektiren konularda, ihtisas mahkemeleri kurulabilir. Bu sistemi zedelemez. Son örnek, 5020 sayılı yasayla önemli sayılan banka suçları için, bazı yerlerde ağır ceza mahkemesine bir daire eklenmesi ya da ağır ceza mahkemesinin bir dairesinin sırf bu suçlar için görevlendirilmesi gibi.
 
Bu tür yargılamalarda uygulanacak kurallar farklılık göstermemek gerekir. Özellikle savunma hakkı, sanık güvenceleri bakımından bu konuda hassas olmak şarttır. 5190 sayılı yasada, DGM’lerdeki savunma hakkını kısıtlayan hükümlere yer verilmiştir. Öte yandan gözaltı sürelerinin uzatılması, AB’ye giriş sürecinde, kısa süre önce terk edilen uzun gözaltı sürelerinin yasada yeniden canlandırılması, kanımca uygun çözümler değildir.
 
d) Yasada teknik hukuk hataları vardır.
 
aa) Bir yerde aynı yargı erkine sahip tek mahkeme olabilir. İhtiyaca göre, bu mahkemeyi dairelere bölebilirsiniz. Bu işbölümü ilkesine de uygun düşer. Yasada(m.1) şu ibare yer almaktadır : “ Aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi kurulmasına, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Bu hâlde, mahkemeler numaralandırılır. “
 
Türk sisteminde en son 5187 sayılı Basın Yasasında bu hataya düşülmedi. Kısa süre sonra çıkan 5190 sayılı yasa aynı hatayı tekrarlıyor. Oysa bu sorun 3842 sayılı yasayla 1992 yılında çözülmüştü(m.299).
 
bb) 394/b maddenin 3 üncü fıkrası, bir savcının bir başka savcıyı görevlendirmesine olanak tanımaktadır ki, böyle bir yetki sisteme aykırıdır. Savcı, suçun işlendiği yere giderek soruşturma yapmak yetkisine sahiptir; ikinci fıkra bu yetkiyi vermektedir. Buna rağmen, bir savcının bir diğer savcıyı görevlendirmesi, sistemimizde yeri olmayan bir husustur. Buna gerek görülen hallerde, 2 nci fıkradaki yetki uygulanmalıdır. 3 üncü fıkradaki görevlendirme tüm soruşturmanın yapılmasıdır ki, bu tür bir görevlendirme hizmeti hızlandırmak yerine, aksatacaktır. Yetki kargaşasına neden olacaktır.
 
cc) 394/c maddede, savcıya ihzar önlemi uygulama yetkisinin verilmesi hukuka aykırıdır. Bu yetki Türk sisteminde yalnızca yargıç tarafından kullanılabilir. Savcı böyle bir işlem için yargıç ya da mahkemeden karar almak zorundadır.
 
dd) 394/d/5. bentte yer alan hüküm, yargılamanın tüm taraflarını kapsamak zorundadır. Bu yönüyle eksiktir. Yargılamaya katılan bazı süjeleri korumak, bazılarını korumamak, adil yargılanma hakkına aykırıdır.
 
Maddenin 5. nolu bendi şöyle olmak gerekirdi : “ Mahkemece, duruşmanın düzen ve disiplinini bozan sözlü veya yazılı beyan ve davranışlar ile mahkemeye, mahkeme başkanı veya üyelerden herhangi birine, Cumhuriyet savcısına, müdafie, müdahil vekiline, tanığa, bilirkişiye, tutanak katibine yahut görevlilere karşı uygun olmayan söz ve davranışlar hakkında yayın yasağı koyabilir. Bu yasağa rağmen yayın yapanlara üç aydan altı aya kadar hapis cezasıyla birlikte beşmilyar liradan onbeşmilyar liraya kadar ağır para cezası verilir. “
 
ee) 394/c maddenin 6 ncı bendi savunma hakkını ortadan kaldıran bir hükümdür. Sanığın ve müdafiinin katılmadığı bir yargılama düşünmek olanaksızdır. Bu hüküm adil yargılanma hakkına aykırıdır. Duruşmada disiplini sağlamak amacıyla, sanıksız ve müdafisiz bir yargılama yapmak, ceza yargılamasının, olmazsa olmazı olan, iddia-savunma-yargı sacayağını ortadan kaldırmak anlamına gelir.
 
2001 Ekim değişikliği ile Anayasanın 36 ncı maddesine adil yargılanma hakkını eklemek, sonra 5190 sayılı yasayla bunu ortadan kaldırmak, İHAS’ın 6 ncı maddesinde öngörülen savunma hakkını bertaraf etmek, Anayasanın 36 ncı maddesine açık bir aykırılıktır.
 
e) Ortaya çıkan sonuç nedir?
 
aa)              5190 sayılı yasa önce yargı birliğine aykırıdır. Aynı tür uyuşmazlıkları çözen mahkemelerin tek çeşit olmaları, aynı kurallara tabi olmaları, yargı birliği ilkesinin temelidir. Ağır cezalık fiiller arasında, AC’ler-ÖAC’ler ayırımı yapılması bu ilkeyi zedeler.
bb)             ÖAC’lerin ihtisas mahkemeleri oldukları ve ayrı kurallara göre çalışacakları tezinin hukuki temeli yoktur. İhtisas mahkemesi de ülkenin CMUK’sına göre çalışmak zorundadır. Savunma hakkı, sanık güvencesi açısından yaratılan farklılıklar adil yargılanma hakkına aykırıdır.
cc)               Bu farklılık, Anayasanın eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine de aykırıdır.
dd)             ÖAC’lerde görev yapan yargıçlara tanınan ek güvenceler(3 yıl başka yere atanmamak, korumadan yararlanmak gibi), öteki AC’lerde görev yapan yargıçlar açısından da eşitlik ilkesini zedeler. Aynı sonuçlar savcılar için de geçerlidir.
 
f) DGM’ler kaldırıldığına göre, çözüm ne olmalıydı?
 
İki çözüm düşünülebilirdi :
 
    1. Bu mahkemelerin yargıçları ve savcıları ve diğer personeli, ihtiyaca göre, ağır ceza mahkemelerinin daireleri olarak belirlenecek mahkemelerde görevlerini sürdürebilirlerdi. Bu çözüm sisteme tam uygunluk sağlardı. Görev yönünden farklılık söz konusu olmazdı.
    2. DGM’lerin yerine, ihtisas dikkate alınarak, yine ihtiyaç duyulan yerlerde, ağır ceza mahkemelerinin yeni daireleri oluşturulurdu. Bu mahkemeler görevlerini sürdürürlerdi. Ancak bu mahkemelerle diğer mahkemeler arasında yetki açısından, savunma hakkı açısından, sanık güvenceleri açısından farklılık yaratılmazdı.
 
Yasa bunları yapmamıştır.
 
g) Yasadaki anayasaya aykırılıklar şöyle sıralanabilir:
 
aa) Hukuk devleti ilkesine aykırılık
 
       Anayasa Mahkemesinin bugüne kadar verdiği kararlarda üzerinde hassas olarak durduğu bir anayasal ilkedir. Anayasamızın öngördüğü hukuk devleti ilkesi, devletin koyduğu normlarla, çağdaş, demokratik, insan haklarına saygılı devlet olma nitelik ve özelliğini içerir.
 
      Yukarıda sergilemeye çalıştığımız ve ceza yargılamasının temel ilkelerine aykırılıklar, anayasal bakışla, hukuk devleti ilkesine aykırılıktır. Bu nedenle 5190 sayılı yasanın öngördüğü normlar öncelikle bu açıdan irdelenmelidir.
 
bb) Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık
      
     Anayasa Mahkememizin kurulduğu günden bu yana bu ilke konusundaki kriteri açık ve seçiktir. Yasalar önünde eşitlik, eşit olanların eşitliğidir.
    
     5190 sayılı yasa bu ilke açısından ele alındığında, yargılamaya katılan temel süjeler olarak yargıçlar, savcılar ve sanıklar yönünden eşitlik ilkesini zedelemektedir.
 
     Yasanın içeriğinde, özel ağır ceza mahkemelerinde görev yapan yargıçlara ve savcılara tanınan “ özel güvenceler”, öteki yargıç ve savcılara tanınmadığına göre, eşitlik ilkesine aykırıdır.
 
     Sanıklar yönünden de eşitlik ilkesi zedelenmiştir, çünkü uzun tutulan gözaltı süreleri, duruşmadan çıkarılmak, müdafi yardımından yararlanamamak, öteki ağır ceza mahkemelerinde uygulanmadığına göre, sanıklar arasında açık bir eşitsizlik vardır.
 
cc) Adil yargılanma hakkına aykırılık
 
     Anayasamızın 36 ncı maddesinde yer alan bu hak, kaynağını İHAS’ın 6 ncı maddesinden almaktadır. Bu maddede yer alan sanık güvenceleri ve hakları başta olmak üzere, öteki hakların tanınmadığı bir mahkeme önünde yargılanmak, bu ilkeyi zedeler.
 
    Unutmamak gerekir ki, kısa süre önce CMUK’nın 327 nci maddesine eklenen bir bentle, İHAS’a aykırılıkları yargılamanın hükümlü lehine yenilenmesini kabul eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 5190 sayılı yasa ile kurulan özel ağır ceza mahkemelerinin yaptıkları yargılamaların temelinde yer alan anayasaya aykırılıklar nedeniyle, daha işin başında yargılamanın yenilenmesi ile sonuçlanacak yargılamalara yol açmış olmaktadır.
 
Netice ve İstem               :
 
Yukarıda açıklanan nedenler ve hukuki dayanakların göz önünde bulundurulması ile :
 
Anayasanın hukuk devleti ilkesi, yasalar önünde eşitlik ilkesi ve anayasanın öngördüğü adil yargılanma hakkına aykırı hükümler taşıyan 5190 sayılı Yasanın Anayasaya aykırılık yönünden incelenmek üzere:
 
1.                          Anayasaya aykırılık isteminin “ciddi” görülmesini,
2.                          Yargılamanın durdurulmasını,
3.                          Dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesini,
 
Saygı ile vekaleten talep ederim.
 
Sanık
............
Müdafii
Av.............
Prof. Dr. Erdener YURTCAN | Tüm Yazıları
Hits: 2770