34 yılın sonunda para ve din

~ 24.01.2014, Aydemir GÜLER ~

Bugün 24 Ocak. 34 yıl geçti... Ve işler değişti!

Eskiden toplumun ortalamasına baktığınızda para-güç-güven denkleminin zihinlerde basbayağı kurulduğunu görürdünüz. Parası olanın gücü var demekti; gücü olana güvenmeliydiniz... Sıradan insan kendinde olmayan parayı etrafa saçandan sebeplenmekten başka ne yapabilirdi ki! AKP’den söz etmiyorum. Seçim kampanyasını berbere, şoföre en büyük banknottan bahşiş vererek yürütenleri de gördü bu memleket. Geleneksel erzak dağıtım ayinleri yetmez olmuştu, artık altın dağıtmaya gelmişti sıra. Sıradan insan yani seçmen, çaresizlikten yırtmak için bu yola güvenmek zorundaydı. AKP döneminde iş büyüdü. O kadar büyüdü ki, artık zenginler sadece kendi aralarında bölüşüp yemiyorlar, sokaktakilerin tanıdığı, duyduğu, “düne kadar” nefesi kokan kimilerini de ihya ediyorlardı.

Eskiden aynı kalabalıkların dindarlık dendiğinde edindikleri izlenim kimi erdemlerdi. Ahlak demekti, saygı demekti, darda kaldığında soracak akıl demekti.

Bunlar eskidendi!

Çok eski de değil. “Haziran’dan önce” diyebiliriz, kaba ama anlatım gücü yüksek bir tasnifle...

Şimdi çok parası olana o büyük insanlığın verdiği tepki “nerden buldun” oluyor. Bu tepki sokaklara nadiren dökülüyor gerçi. Ama duygu o kadar açık seçik hissediliyor ki.

Metroda Tayyip’in afişiyle eğlenen gençlerle tartışmaya giren eski çağdan kalma adam, ekranlarda gördük, yolsuzluktan bahsedildiğinde “çalış senin de olur” diyemiyor. Belli bir rasyonalitesi olan bu saçmalığın yerini, ondan daha saçma, nerdeyse meczupça bir başka laf alıyor: “Soyduysa beni soydu, sana ne!”
Çalışınca kazanma umudunu çoktan terk etmiş olmaktan söz etmiyorum. Kazananların çalıştıkları için değil, tersine çalışmadıkları, bunun yerine çaldıkları için zengin olduklarının, düzenin taraftarlarınca bile kabul edildiği bir duruma dikkat çekiyorum.

Şefle özdeşlik kurmanın en sakil biçimleri bile, biat edenin bu özdeşlik sayesinde kendini de yüceltmesini içerir. Artık yok. Biat eden kendini sonsuz biçimde aşağılamak durumunda.

Ne kadar dinden söz ederseniz o kadar hürmet görmüyorsunuz artık. Sıradan insan, aslında muazzam bir akıl ürünü sayabileceğimiz tepkisini büyütüyor içinde ve dile getirmekten de sakınmıyor: “Ne kadar din diyorsa, o kadar örtecek yalanı olmalı.”

Halkımız bir kara cehalet döneminden çıkıyor. Haziran Direnişi bu akıl açıcılığıyla bir halk aydınlanması bu nedenle.

Aydınlanan halk doğru hissediyor, doğru düşünüyor.

Neo-liberalizm, birçok yerde, ama özellikle bizim ülkemizde para ve dinin hegemonyası anlamına da geldi.

Düşünün; sosyal devleti, emeklilik hakkını, insanca yaşam umudunu, hak kavramını yok edeceksiniz... Türkiye’nin önceki muhafazakar ve liberalleri, örneğin Demireller, Özallar, insanları bunlardan soyduklarında kapının önünü gösteriyorlardı. Tayyiplerin düzeni daha beter duruma ittikleri kitlelere dine sığınma, bu sayede adamına göre çok da bollaşabilen sadakaya layık olma imkanı sundu.

Önceki liberaller ve muhafazakarlar dönemi rüşvetsiz, yolsuzluğun girmediği bir düzen anlamına gelmiyordu. Asla! Ama hırsızlık ayıptı. Hırsızlar çaldıklarını saklamak durumundaydı. Yakalandıklarında yüzleri kızarmazdı, ama suçları yüz kızartıcı sayılırdı. Günümüzde çalan yaptığı hizmetle övünüyor. “Çaldım ama, bi sor, niye çaldım!.” Paranın kiri dinle yıkanıyor.

AKP ezilen yoksula sadaka kuyruğunu umut diye gösterdi. Hırsız burjuvaziye ise Darül Harb’de din için her şey mübah dedi.

1980’in 24 Ocak’ında başlayan neo-liberalizm macerasının tükendiği noktadır bu. Para ve din. Ne yokluk güzellemesi, ne din düşmanlığı. Çok daha basit: Para ve din siyasetten dışarı!

Aydemir GÜLER | Tüm Yazıları
Hits: 1456