Altı da Bir, Üstü de Birdir, Belin!

~ 11.12.2013, Mine KIRIKKANAT ~

Fethullah Gülen’in resmi internet sitesi www.herkul.org’da yayınlanan son “video sohbet”ini izlerken, hem şaşırdım, hem de irkildim.
Şaşırdım, çünkü bugüne kadar ağlamadan iki çift laf edemeyen, her sohbetinin ilk 30 saniyesinden öteye pıtrak gibi gözyaşlarına garkolan zat; kupkuru gözler ve bir kez bile hıçkırıkla kesilmeyen sözlerle, bir çırpıda anlatıverdi derdini.
“… Dediler ki ‘nefsine uyarak bir yerde bir tane alüfte (aşüfte) ile buluşmaya gidiyor ve aynı zamanda birilerinin komplosu olabilir orada.’ Allah’a yemin ederim gece yarısı, Türkiye’de onu tanıyan arkadaşa telefon ettim, ‘Kalk’, dedim ‘gece yarısı deme, evine koş git, oraya gitmesin katiyen. Hem kendisi o masiyete (günaha) girmesin, hem de hafizanallah bir komplo meselesi ise şayet günümüzde geldiği noktaya katiyen gelemezdi, gelemez’ dedim. O mevzudaki telefon sabit. Benim o mevzuda kendisine o ricada bulunduğum o zat da hâlâ hayatta, ama ben bugüne kadar o meseleyi kimseye açmadım.”
İrkildim, çünkü hoca efendinin “Allah sizi gözünüzle görseniz bile elin âlemin ayıbını teşhir etmeye vekil yapmamıştır” vecazetiyle bitirdiği bu sözler, resmi sitesinde “Muhtevasına sadece küçük bir işarette bulunduğumuz bu önemli sohbeti istifadeye medar (dayanak) olması recasıyla arz ediyoruz” diye takdim edilmişti.

***

Eşeğe “merkep”, düşküne “düçar” diyerek zerafet sağladığı sanılan Osmanlıcanın ağdalı diplomasi dilinde işte tam da bu takdim; “küçük işaret”in büyük ifşaya dair bir uyarı, “sohbetin istifadeye medar olması ricası” da ayıbı bilinen şahsa, “ileri gitme” çağrısıydı.
Nitekim medya, kül yutmadı.
Fethullah Gülen’in “şimdilerde kendisine homurdanan çok önemli bir zat”tan kimi kastettiği elbette anlaşılamadı!!!
Ama kimliği belirsiz zata yönelik uyarı, iktidar ile cemaat arasındaki kavganın bel altına indiği yorumuyla verildi, hatta yeni bir kasetin yayına konulabileceği olasılığı da konu edildi.
Olanları izlerken, Türkiye nereden nereye gelmiş, diye düşündüm: 12 yıl öncesine kadar bel altı haberlerini “paparazzi” diye anılan magazin muhabirleri kovalar, vuruşları da medya yöneticisi ya da patronları yapardı.
AKP iktidar olduktan beri, salt siyasal söyleme ve yolsuzluklara dayanarak muhalefet yapan gerçek gazeteci ve yazarlar susturulmadı: Magazincilere de iş kalmadı. “Paparazzi”lerin de ekmeği elinden alındı. Bel altı vuruşlar artık “siyasal oluşumlar” tarafından tezgâhlanıyor; kasetler, çekimler artık “siyasal teknisyenler” tarafından gerçekleştiriliyor ve medyaya “hazırlop” servis ediliyor.

***

12 yıl öncesine kadar, iktidarlara şantaj ve tehditle istediğini yaptırmak, ucuza arsa kapatmak, “ihale” kapmak, çoğu kez medya patronlarının iş alanıydı. Şimdilerde ise Türkiye’ye hükmeden ya da hükmetmek isteyen siyasal rakipler şantaj ve tehditle vuruşup, medya patronlarını da “koy kaldır” emir eri olarak kullanıyorlar.
Ne var ki geçmişte medya patronlarının iktidarlara uyguladığı şantaj, en azından benim bildiğim kadarıyla, “yolsuzluğunu haber yaparım, açığını ortaya çıkarırım, seni parlatmam” türünde, daha çok “bel üstü”ne baskılardı.
Oysa şimdilerde, siyasal anlamda rakip odaklar, salt “bel altı” vuruşlarla zora düşüyor ya da zora düşürüyorlar. Yani aradan geçen zamanda şantaj ve tehdit işletmesinin yöntemi değişmedi, düzeyi düştü.
Bu irtifa kaybında, kuşkusuz yolsuzluk, hırsızlık, siyasal açık vb’nin artık olağan sayılıp şantaj ve tehdit öğesi içermemesinin payı var. Ama bence en büyük pay, son yıllarda ahlakın kadının apış arasına kaçmış, zihinlerin de “bel altı”na kaymış olmasında.
Hal böyle olunca, Başbakan Erdoğan da MGK arşivlerini “devletin mahremiyeti” olarak niteleyebiliyor.
Kafa belden yukarı odaklanamayınca, 65 ülke arasında Türkiye çocukları, Erdal Atabek’in “PİSA mı, Pizza mı?*” başlıklı yazısında isabetle belirttiği gibi, matematikte 44, fen bilgisinde 43, okuduğunu anlama becerisinde 42’nci sırada yer alabiliyor!
Sizin anlayacağınız, al cemaatin dershanelerini vur devletin okullarına, zihinle bilginin nerede buluşmadığı, zaten belli.
*9 Aralık Pazartesi, Cumhuriyet


G NOKTASI
Yaşamının, yazarlığının 5 yılı çalınan Mustafa Balbay’ın, yeniden özgürlüğüne, ailesine, okurlarına ve milletin verdiği vekilliğine kavuşmasını, hepimiz sevinç gözyaşlarıyla izledik. Balbay, kimimizin yakından, kimimizin uzaktan tanıdığı, ama hepimizin gönül, kader ve çile kardeşi.
Ama onun yıllarca süren bir mahrumiyetten sonra özgürlüğüne kavuşması, kesinlikle adaletin yerini bulması değil.
Politikanın haksız, hukuksuz bir yargı düzeneğiyle yıllardır hapsettiği yüzlerce vatansever ve masum insan, o duvarların ardında kaldığı sürece, bu ülkede adalet olmayacak. Hiçbir vicdan, mutlu olamayacak.

“Kemerin altında bilgelik bulunmaz.”
EDWARD MATTHEW HALE  

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1858