Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları: Demokratik nitelik ve Anayasal güvence

~ 21.10.2013, Yeni Yaklaşımlar ~

Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın kamu kurumu niteligindeki meslek kuruluşlarında gerçekleştirilmek istenilen dönüşümü yazdı.

 

Son zamanlarda tartışma konusu yapılan, bir kısmının hak ve yetkileri kısıtlanan, daha da kısıtlanmak istenen, barolar, mimar ve mühendis odaları, tabip odaları, eczacı odaları, ziraat odaları, esnaf ve sanatkâr odaları gibi meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, kendine özgü statüleri olan, aynı zamanda anayasal güvence ile kamu kurumu niteliği taşıyan örgütlerdir.

 

Yasallık ilkesinin gereklerine uygun olarak kurulan ve çalışan meslek kuruluşları, bir yandan belli bir mesleğe sahip olanların devlet dışındaki kitle örgütü olarak, diğer yandan yasal ve daha da önemlisi anayasal güvence altına alınarak, 'nevi şahsına münhasır' örgüt/kuruluş statüsü ile özgün bir nitelik taşımaktadır.

 

Anayasa’nın, 'Cumhuriyet’in Temel Organları' başlıklı üçüncü kısmının 'Yürütme' başlıklı ikinci bölümünde yer alan 'Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları' başlıklı 135. maddesinde, bu kuruluşların nitelikleri sayılmış, kuruluşları, organlarının seçimi ve denetimlerine ilişkin düzenlemeler yasaya bırakılmıştır.

 

Tarihsel süreç içinde kazanılan anayasal güvenceye karşın, uygulama ve yasal düzenlemelerle meslek kuruluşlarının haklarının budanması ve yeni hak budama tartışmaları son dönemin gündemine yerleşmiştir. Meslek kuruluşlarının demokratik kitle örgütü niteliğini köreltme, meslek alanlarındaki toplumsal denetim işlevlerini kırma ve bu kuruluşları sindirerek yandaşlaştırma gibi siyasal hedef üzerine kurulu olan müdahaleler -siyasal yönetim tarafından alışkanlık haline getirildiği üzere- hukuk kullanılarak yapılmıştır. Olası girişimlerin de aynı yöntemle yapılacağı açıktır.

 

Bu yazıda meslek kuruluşlarının muhatap olduğu güncel tartışmalara, kuruluş bazında yasalarına ve yasal değişikliklerin içeriklerine girmeden, demokratik nitelikleri ile Anayasal güvenceleri, Anayasa Mahkemesi kararlarından da yararlanılarak anlatılacaktır. Bu yönüyle, tartışmalar ve olası çözümler için tüketici olmayan ve her alana el atmayan genel bir başlangıç metni oluşturulmaya çalışılacaktır.

 

Anayasa ne diyor?

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, Anayasa’nın 135. maddesinde; “belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişileri” olarak tanımlanmıştır.1

 

Öncelikle belirtilmesi gereken, meslek kuruluşlarının 'kamu kurumu niteliği' taşımasının temeli, kendilerine Anayasa ile 'kamu tüzelkişiliği' niteliği verilmesidir. Anayasa’nın yürütme bölümünde yer almaları, meslek kuruluşlarının 'idare'nin, merkezî ya da yerel bir kuruluşu olduğu anlamına gelmez. Vesayet ve/veya denetim ile idarenin kuruluşu olma, idareyle hiyerarşik ilişki içinde bulunma arasında fark vardır. Bu farkın en önemli göstergesi, idarenin, siyasi sorumluluğu olan başbakan, bakanlar kurulu ya da bakanlar ile hiyerarşik ilişkisi var iken, meslek kuruluşlarının organlarının kendi üyeleri tarafından, yargı gözetimi altında gizli oyla seçilmesi ve bu organların görevine ancak mahkeme kararıyla son verilmesidir. Anayasa’daki özel durumlar nedeniyle faaliyetten men ile yetkili kuruluşlar belirlenmiş olsa bile, bu kuruluşların men kararı yirmi dört saat içerisinde görevli yargıcın onayına sunulmak, yargıcın da kararını kırk sekiz saat içinde açıklamak zorunluluğu vardır ki, aksi halde söz konusu idari kararın kendiliğinden ortadan kalkacağı Anayasa kuralıdır. Bu yönetim şekli, meslek kuruluşlarının demokratik niteliğinin önemli göstergelerinden biridir.

 

Meslek kuruluşlarının demokratik niteliklerine, 'kamu kurumu' niteliği ile güç kazandırılması, 1961 Anayasası’ndan bu yana gelmektedir. Meslek kuruluşlarının 'kamu kurumu niteliğinde sayılması' konusunda 1961 Anayasa’nın 122. maddesiyle 1982 Anayasası’nın 135. maddesi koşuttur.

 

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının genel özellikleri; yasayla kurulmaları, belirli bir meslek grubunu içerisine almaları, üye olma zorunluluğu, organlarının kendi mensuplarınca ve kendi üyeleri arasından seçilmesi, seçimlerin yargı gözetiminde yapılması, yetkilendirildikleri konulara koşut olarak kamusal yetki kullanmaları, kamu tüzel kişiliğine sahip olarak Anayasa’nın 124. maddesinde öngörülen yönetmelik çıkarma yetkisine haiz olmaları, kamusal yetki kullanmak suretiyle tesis ettiği işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargıda çözümlenmesi şeklinde özetlenebilir.

 

Devletin bu kuruluşlar üzerinde 'idari ve mali denetim' yetkisi bulunmaktadır. ONAR, bu kuruluşları, Devletin yasayla şekillendirdiği, kendi teşkilatı içinde sayarak 'amme müessesesi' niteliği verdiği ve bir dereceye kadar kamu gücünden doğan güç ve yetkiyle donattığı kuruluşlar olarak tanımlamaktadır. ONAR’a göre, “bunlar, kamu görevleri ile mükellef olmaları ve kamu hukukundan doğan yetkilere malik bulunmaları, üyeleri üzerinde kamu hukukundan doğan bir takım yetkilere sahip olmaları bakımından bir kamu kurumu mahiyeti arz ederler ve hizmet ademi merkeziyeti teşkilatının çeşitli tiplerinden birini teşkil ederler”.2 Yargıtay, bir kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşunu tanımlarken, odalara kayıt zorunluluğunu, kayıt ücreti alınmasını ve kayıt yaptırmayanların tabi olacakları işlem ve yaptırımları birer 'kamu mükellefiyeti' olarak değerlendirmiştir.3

 

Odalarda olduğu gibi, odaların üst kuruluşu olan birliklerde de görevler kamu hizmeti özelliği taşımaktadır. Öte yandan, odaların ve birliklerin gelirlerinin kendilerine yüklenen görevleri yerine getirecek nitelikte olmasını sağlamak için gelir kaynakları yasal düzenlemeye tabi tutulmuştur. Böylece, bu özerk kuruluşların mali özerkliği de sağlanıp güvence altına alınmıştır.

 

Belirli mesleklerin icrası için, meslek odalarına asli üyelik zorunludur. Anayasa Mahkemesi de çeşitli kararlarında, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının kamu hizmeti yürüttüklerini, idari mekanizmanın bir parçasını oluşturarak hizmet bakımından yerinden yönetim esasına dayalı olarak kurulduklarını ve özerk niteliği haiz kuruluşlar içinde yer aldıklarını belirtmiştir. Bu kuruluşlar, “Üyelerinin uğraş konuları ve çalışma alanları bakımından bir tür kamu hizmeti yaptıkları göz önünde tutularak ‘idare’ bölümü içinde düzenlenmişlerdir”.4

 

3.12.1991 günlü Anayasa Mahkemesi kararında, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının hukuksal konumlarının ne olduğu ve konunun Anayasa’da ne şekilde düzenlendiği şöyle değerlendirilmiştir: “Meslek kuruluşları yasayla düzenlenen mesleklerin verdikleri kamu hizmetinde düzeylerini korumak ve mesleğe mensup olanların ortak çıkarlarını kollamak ve aralarındaki dayanışmayı güçlendirmek için kurulurlar. Bu tür mesleki kuruluşların çok partili demokratik düzen içerisinde giderek etkili bir baskı grubu haline gelmeleri ve bu şekilde örgütlenen menfaat grupları arasındaki dayanışmanın toplum çıkarları aleyhine gelişmesi tehlikesi, bunların kamu hukuku kural ve usulleriyle yönlendirilmesini zorunlu kılmış ve sosyal bir olgu olarak öteden beri varlıklarını koruyabilmiş bu kuruluşları anayasal bir kurum haline dönüştürmüştür.

 

Bu nedenlerle, Anayasa’nın 135. maddesinde de; meslek kuruluşlarının belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere tüzelkişiliği bulunan kamu kurumları şeklinde düzenlenmeleri öngörülmüştür.

 

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları 1961 Anayasası'ndaki hukuksal ve anayasal yapılarını 1982 Anayasası’nda da korumuşlardır. 1982 Anayasası’nın kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına yaklaşımı, temelde 1961 Anayasası’ndan çok farklı değildir. Bunlar bir tür kamu hizmeti yaptıkları göz önünde tutularak ‘idare’ bölümü içinde düzenlenmişlerdir.

 

Anayasa’nın sözü edilen kuruluşları düzenleyen 135. maddesi konuya bazı noktalarda açıklık ve daha yoğun denetim sisteminin ölçütlerini getirmiştir. Meslek kuruluşlarının amaçları belirlenerek, dolayısıyla etkinlik alanları sınırlanmış, bunların birer kamu tüzelkişisi olduğu açıklığa kavuşturulmuş, organlarının seçimi yargı gözetimine tabi kılınmış, amaç dışı faaliyet göstermeleri, siyasetle uğraşmaları, siyasi partiler, sendikalar ve derneklerle ortak hareket etmeleri yasaklanmış, devletin bu kuruluşlar üzerindeki idari ve mali denetim hakkı açıkça belirlenmiştir. Amaç dışı etkinlik yaptırıma bağlanmıştır.

Anayasa’nın 135. maddesi, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ‘... kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunla gösterilen usullere göre yargı denetimi altında, gizli oyla seçilen...’ tüzelkişiler olduğunu öngörmekte bunların kuruluşunda organların ‘seçimi’ni benimsemektedir. Kuruluşunun oluşmasında, demokrasinin temel kuralı olan ‘seçim’e yer verilince yönetim ve işleyişinin de demokratik kurallara aykırı olamayacağını kabul etmek gerekir.”5

 

1995 yılında 4121 sayılı Yasa’yla yapılan Anayasa değişikliklerinde, 135. maddede de değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerle;

  1. Meslek kuruluşlarının siyasetle uğraşma, siyasi partiler, sendikalar ve derneklerle ortak hareket etme yasağı kaldırılmıştır.

  2. Meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde, siyasi partilerin aday gösterme yasağı korunmuş, sendikaların ve sendika üst kuruluşlarının seçimlerde aday gösterme ve belirli adayların leh veya aleyhlerinde faaliyette bulunma ve propaganda yasağı kaldırılmıştır. Siyasi partiler için getirilen yasak yalnızca “aday gösterme” ile sınırlı tutulduğundan, belirli adayların leh veya aleyhlerinde faaliyette bulunma ve propaganda yasağı yönünden de anayasal yasak kaldırılmış olmaktadır.

  3. Siyasi faaliyette bulunma yasağı kaldırılmış, meslek kuruluşlarının siyasetle uğraşmasının önü açılmış, siyasetle uğraşan sorumlu organların görevlerine son verilmesine ilişkin kural Anayasa’dan çıkarılmıştır.

  4. Meslek kuruluşlarının kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları kuralı korunarak, siyasi sayılabilecek faaliyetlerinin, amaçları dâhilinde kalması amaçlanmıştır.

  5. Yasa ile gösterilen merci tarafından faaliyetten men yeniden düzenlenmiş, bu merci kararının görevli yargıcın onayına sunulma süresi üç günden yirmi dört saate, yargıcın karar verme süresi ise on günden kırk sekiz saate düşürülmüştür. Kırk sekiz saat içerisinde karar verilmemesi halinde idari kararın kendiliğinden yürürlükten kalkması öngörülmüştür.

 

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yasalarında yer alan ortak özelliklerden biri, kuruluşun faaliyet alanıyla ilgili bir mesleği icra etmek isteyen kişinin bu kuruluşa üye olma zorunluluğudur. Zorunlu üyelik konusu, Anayasa’nın 135. maddesinin 2. fıkrasında yer alan 'kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz' hükmüyle kural haline gelmiştir. Danıştay da, meslek kuruluşlarının, üye olma durumunda olan kişileri resen üye kaydedebileceklerini karar altına almıştır.6

 

Oda belgeleri, meslek belgesi, bir çeşit ispat ve icra belgesi olarak kullanılmaktadır. Odalarla meslek arasında doğrudan bağlantı bulunmakta, mesleğin varlığı ve tescili odalar tarafından belirlenmektedir. Oda üyeliği ile meslek, ayrılmaz, özdeşleşmiş ve birbirinin varlığını gösteren unsurlar halindedir. Zorunlu üyeliğin istisnası ise 135. maddenin ikinci fıkrasında, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmayacağı şeklinde, Anayasa kuralı olarak gösterilmiştir. 1961 Anayasası’nda bulunmayan bu kural, her ne kadar üye olmaya bir engel bulunmasa, üyelik kişilerin iradesine bırakılsa da, bir yandan meslek kuruluşlarının güçlerinin kırılmasına neden olmuş, diğer yandan kamu görevlilerinin kendilerini güvende hissetmesi için meslek kuruluşlarından uzak durmayı alışkanlık haline getirmiştir. Bunun bir başka anlamı, kamu görevlilerinin kendilerini Türkiye Cumhuriyeti Devleti yerine, siyasal iktidarlara bağlı görmeleri sonucu, örgüt ve hukuk güvencesinin, yerini iktidar partilerinin ellerine terk etmesidir.

 

Yasayla kurulma zorunluluğu nedeniyle, her meslek kuruluşuyla ilgili olarak özel yasa çıkarılmıştır. Meslek odalarının üyeleri, meslekleriyle ilgili faaliyetlerini odalarının izniyle yapmakta, hangi mesleğe mensup olduklarını da yine bu odalardan aldıkları belgeyle ispatlamaktadırlar.

 

Demokrasi, Anayasa’nın başlangıç kısmıyla 2. ve 5. maddelerinde devletin korumakla ve özen göstermekle yükümlü olduğu ilkeler arasında yer almakta, özgürlükçü niteliğinin erdemi ve değeri de, hukuk devletinin çağdaşlaşmasına katkısı nedeniyle büyük önem kazanmaktadır.”7

 

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, 1961 ve 1982 Anayasaları'nın yürütme bölümünde idare başlığı altında özel olarak düzenlenmiştir. Üyelerinin çokluğu, ürettikleri iş ve hizmetlerin toplumun temel ihtiyaçlarına yönelik olması ve ülke genelinde yaygınlığı; çoğulcu demokratik gelişim ortamında etkili bir sivil toplum örgütü rolünde bulunmaları; örgütlülüğün üyelere getirdiği yararlar ile toplum çıkarlarının uygun düzeylerde dengelenebilmesi ve demokratik toplum kültürünün, kamu düzeninde olumsuzluk yaratmadan derinleştirilebilmesi nedenleriyle bu kuruluşlara kamusal nitelik kazandırılarak Anayasa’da yer verilmiştir.”8

 

Tüzelkişilikleri olan meslek kuruluşlarının yönetsel vesayet ağırlığı, yönetim ve mali konularda denetim yoğunluğunu getirmekle birlikte, organlarını kendi üyeleri arasından kanunda belirlenen yöntemlere göre seçmeleri ilkesi benimsenmiştir.

 

Böylece, Anayasa Mahkemesi’nin de belirttiği gibi; “Anayasa, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yönetim ve işleyişlerinin demokratik hukuk devleti esaslarına uygun olması kuralını öngörmüş ve kurum içi demokratik yapıyı sağlamıştır. Kuşkusuz demokratik düzenin en belirgin niteliği de seçimlerdir. Seçimlerin adaletli bir katılım ile serbest, eşit ve genel-oy ilkelerine dayalı olarak gerçekleşmesi gerekmektedir.

 

Anayasa’nın 135. maddesinde öngörülen düzenleme uyarınca, oda ve borsa organlarında başkanlık yapacakların, kanunda gösterilen usullere göre seçilecekleri açıktır. Ancak bu yetki, seçim usullerinin belirlenmesiyle sınırlı olup, seçme ve seçilme hakkının kullanılmasına yönelik bir yasaklamayı içermemektedir. Kanunla seçim konusunda yapılacak düzenlemelerin demokratik hukuk devletiyle bağdaşır olması gerekir.

 

Demokratik hukuk devletinde temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alınması esastır. Demokratik hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez unsurlarından birisi de özgür, genel, eşit ve gizli oya dayalı, hoşgörü, açık fikirlilik ve çoğulculuk anlayışı içerisinde ilgililerin birbirleriyle rekabet edebildiği dürüst ve düzenli seçimlerin varlığıdır. Bu şekildeki bir devlette yönetime gelmede ve ayrılmada tek yol seçimler olup, buna ilişkin yasaklar ‘demokratik hukuk devleti ilkesi’yle bağdaşmaz.”9

 

Türk Veteriner Hekimleri Birliği Kongresi'ne katılmak üzere, elliye kadar üyesi olan Veteriner Hekimleri Odalarının iki, yüze kadar üyesi olan odaların dört ve yüzden fazla üyesi olan odaların ise altı temsilci seçmesi, böylece çok sayıda veteriner hekimin kayıtlı olduğu odaların, Büyük Kongre’de üye sayılarına göre değil, maktu bir sayı ile temsil edilmiş olmasına ilişkin kuralın incelendiği Anayasa Mahkemesi kararında, demokratik seçim ilkeleri, odaların üye sayılarına göre temsil edilmemesi, sayısı kaç olursa olsun yüzden fazla üyesi olan odaların altı temsilciyle sınırlanması üzerinde durulmuş ve adil biçimde temsilin önlenmesi Anayasa’ya aykırı bulunmuştur.

 

Karara göre:

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, yasayla düzenlenen mesleklerin verdikleri kamu hizmetinde belli bir düzeyi korumak ve mesleğe mensup olanların ortak çıkarlarını kollamak ve aralarındaki dayanışmayı güçlendirmek için kurulurlar. Bu tür mesleki kuruluşların çok partili demokratik düzen içerisinde giderek etkili bir baskı grubu haline gelmeleri ve bu şekilde örgütlenen gruplar arasındaki dayanışmanın toplum çıkarları aleyhine gelişmesi tehlikesi, bunların kamu hukuku kural ve usulleriyle düzenlenmesini zorunlu kılmış ve sosyal bir olgu olarak öteden beri varlıklarını koruyabilmiş olan bu kuruluşları anayasal bir kurum haline dönüştürmüştür.

 

Anayasa’nın sözü edilen kuruluşları düzenleyen 135’inci maddesi konuya bazı noktalarda açıklık ve daha yoğun denetim sisteminin ölçütlerini getirmiştir. Meslek kuruluşlarının amaçları belirlenmiş, etkinlik alanları sınırlanmış, bunların birer kamu tüzelkişisi olduğu açıklığa kavuşturulmuş, organlarının seçimi yargı gözetimine tabi kılınmış, amaç dışı faaliyet göstermeleri yasaklanmış, devletin bu kuruluşlar üzerindeki idari ve mali denetim hakkı açıkça belirlenmiştir.

 

Herhangi bir kuruluşun oluşmasında demokrasinin temel kuralı olan seçime yer verilmişse, bu kuruluşun yönetim ve işleyişinin de demokratik kurallara aykırı olamayacağının kabulü gerekir.

 

Adaletli bir hukuk düzeninin kurulabilmesi, diğer seçimler yanında kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin seçimlerinde de seçime katılacakların adil bir biçimde temsil edilmesine bağlıdır. Adil temsilin sağlanmadığı bir seçimin demokratik olmasından ve hukuk devleti ilkesine uygunluğundan söz edilemez.

 

Demokrasinin olmazsa olmaz kuralı seçimdir. Demokratik seçimin en önemli niteliği ise adil bir temsil ilkesine dayalı serbest, eşit ve genel-oy esasını içermesidir. İtiraz konusu kural ile sayısı kaç olursa olsun yüzden fazla üyesi olan veteriner odalarının Büyük Kongre’ye katılmasının altı temsilciyle sınırlandırılması ve böylece Türk Veteriner Hekimleri Birliği'nin en önemli organının oluşumunda adil temsilin önlenmesi, Veteriner Hekim Odalarının iç işleyişinde demokrasiye aykırı düşen bir düzenlemedir.

 

Bu nedenle itiraz konusu kural Anayasa'nın 2’nci ve 135’inci maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”10

Demokrasinin en belirgin özelliği, adil bir katılımı gerçekleştirmeye yönelik serbest, eşit, genel oy ilkesine dayanan ve temsilde adaleti de gözeten seçimler” olmakla birlikte,11 demokrasinin varlığının ve sürekliliğinin yalnızca katılım ve seçim sürecine bağlı tutularak değerlendirilmesi büyük eksiklik olur. Yalnızca 'kuruluş'un değil, 'işleyişin' de demokratik esaslara uygun olması gerekir. Demokrasinin önemli ilkelerinden biri de hukuk devleti ve hukuk güvenliğidir.

 

Bir meslek örgütüne üyelik, işlevsiz olur ve/veya şeklî üyelikten öteye geçemezse, demokratik bir örgütlenmeden söz edilemez. İşlevsiz örgütlenmeler, etkisiz örgütlenme haline gelir. Bunlara, biçimsel olarak var olan ancak gerçek anlamda bulunmayan 'tabela örgütleri' denilebilir. Kuramsal ve soyut olarak var olmalarına karşın, gerçek anlamda varlıkları tartışmalı hale gelir. Nasıl, Anayasa Mahkemesi’nin de belirttiği gibi, bu tür örgütlenmelerin etkili baskı grubu haline gelmeleri ve dayanışmanın toplum çıkarı aleyhine gelişmesi tehlikesi bunların kamu hukuku kurallarına göre yönetilmesini gerektirmiş ise aynı şekilde işlevsiz ve etkisiz hale gelmemeleri için de hukukun koruması gereklidir.

 

Demokratik oluşumun demokratik işleyişle sürdürülmesi gerekir. Meslek kuruluşlarının etkinliği, sorumluluğu ve yükümlülüğü görev ilişkileriyle koşuttur. İşlevsizliği ve şeklî üyeliği aşmanın yolu da, mesleğin tüm alanlarında ve meslekle ilgili işlemlerde, ilgili meslek kuruluşuyla organik bağlantının, meslekle ilgili faaliyetlerle meslek kuruluşu arasındaki olgusal bağın koparılmamasıdır. Bu bağlantı koparıldığı takdirde, Anayasa’nın 135. maddesinde yerini bulan, 'meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere' mesleğin belirli bir düzen ve disiplin içinde yürütülmesi de sağlanamaz; mesleğin organının oluşumu işlevsiz hale gelir, demokrasi ve hukuk güvenliği sarsılır.

 

Meslek kuruluşlarının demokratik niteliği ve anayasal güvencesi, Anayasa Mahkemesi’nin 6.11.2008 günlü kararında, açık ve net olarak vurgulanmıştır. Buna göre: “Demokrasi, Anayasa'nın Başlangıç kısmıyla 2. ve 5. maddelerinde, devletin korumakla ve özen göstermekle yükümlü olduğu ilkeler arasında yer almakta, özgürlükçü niteliğinin erdemi ve değeri de, hukuk devletinin çağdaşlaşmasına katkısı nedeniyle büyük önem kazanmaktadır. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokrasinin en önemli ilkelerinden biri de hukuk devleti ve hukuk güvenliğidir.

 

Meslek kuruluşlarına, üyelerinin nitelik ve niceliği, ürettikleri iş ve hizmetlerin toplumun temel ihtiyaçlarına yönelik olması ve ülke genelinde yaygınlığı, çoğulcu demokratik gelişim ortamında etkili bir sivil toplum örgütü rolünde bulunmaları, örgütlülüğün üyelere getirdiği yararlar ile toplum çıkarlarının uygun düzeylerde dengelenebilmesi ve demokratik toplum kültürünün kamu düzeninde olumsuzluk yaratmadan derinleştirilebilmesi nedenleriyle, kamusal nitelik kazandırılarak, Anayasa'da yer verilmiştir.

Demokrasi, siyasal mekanizma dışında, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Bir meslek örgütüne üyelik, işlevsiz olur ve biçimsel üyelikten öteye geçemezse, demokratik bir örgütlenmeden de söz edilemez. Bu tür işlevsiz örgütlenmeler, kuramsal ve somut olarak var olmalarına karşın, gerçek anlamda varlıkları tartışmalı ve etkisiz hale gelir. Kamu hukuku kurallarına göre yönetilmesi anayasal güvence altında bulunan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının işlev ve etkileri de hukukun koruması altındadır. Meslek kuruluşlarının etkinliği, sorumluluğu ve yükümlülüğü, belirli bir düzen ve disiplin içinde faaliyette bulunması, görevlerinin boyut ve kapsamına bağlıdır. İşlevsizliği ve biçimsel örgütlenmeyi aşmanın yolu, mesleğin tüm alanlarında ve meslekle ilgili işlemlerde, ilgili meslek kuruluşuyla organik bağlantının, meslek kuruluşunun kimlik ya da belgesinin esas alınması, diğer bir deyişle, meslekle ilgili faaliyetlerle meslek kuruluşu arasındaki olgusal bağın koparılmamasıdır.”12

 

 

Yazının devamı için tıklayın.

 

1 1924 Anayasası’nda, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, tüccar ve sanayicilerin, tabiplerin, mühendis, mimar ve eczacıların odalarını düzenleyen yasaların 1950–1957 yılları arasında yürürlüğe girdiği görülmektedir. Bu meslek kuruluşları 1961 Anayasası’nın 122. maddesinde anayasal güvenceye kavuşturulmuştur.

2 ONAR Sıdık Sami, İdare Hukukunun Umumi Esasları, C.II, İstanbul, s. 898, 1008.

3 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi K. 30.11.1987 günlü, E.1987/6554, K.1987/8733, YKD. C.14, S.3, s.336.

4 AYMK., 15.2.1995 günlü, E.1994/82, K.1995/9.

5 AYMK., 3.12.1991 günlü, E.1991/4, K.1991/45.

6 Danıştay 8. Daire K., E.1984/59, K.1984/1307.

7 AYMK., Dipnot:5.

8 AYMK., 19.2.2002 günlü, E.2000/78, K.2002/31.

9 AYMK., 10.1.2013 günlü, E.2012/128, K.2013/7.

10 AYMK., 25.6.2009 günlü, E.2006/143, K.2009/98.

11 AYMK., Dipnot:8.

12 AYMK., 6.11.2008 günlü, E.2007/66, 2008/157. Karar, meslekle bağlantılı kimi alanlarda Ziraat Odaları tarafından verilen çiftçi belgesinin kullanılmasını sınırlandıran kuralların Anayasa’ya aykırılık savıyla açılan iptal davası sonucu verilmiştir. Böylece mesleğin en önemli organının oluşumunun işlevsiz hale getirmesi, Ziraat Odalarının işleyişinde, demokrasiye ve hukuk güvenliğine aykırı düşen, demokratik örgütlenmenin sürekliliğini zaafa uğratan bir düzenleme olarak görülmüş ve kurallar iptal edilmiştir.

 

"Adalet ve Sosyalizm org"

 

Hits: 2874