Venüs'ün Altın Portakalı

~ 02.10.2013, Mine KIRIKKANAT ~

Doğa ve tarihin, Antalya kadar kayırdığı bir başka dünya köşesi var mıdır?

Başı karlı dağlarından sıcak sahillerine, dünyanın başka coğrafyalarında daha güzel yerler olabilir. Ama oralardan Antalya’yı oya gibi işleyen Likya, Yunan ve Roma gibi antik uygarlıkları geçmemiştir.
Tarihin, Antalya’dan daha çok kültür ve sanat eseriyle bezediği, kıyas kabul etmeyecek kadar üstün değerde mücevher gibi işlediği yerleşkeler, elbette var. Örneğin Venedik, Floransa, vb… Ama oraları da doğa şımartmamış; kar duvaklı serin dağlardan, sereserpe uzanan sıcak kumsallara inilmiyor!
Velhasılı yerküre dediğimiz mavi gezegende, zengin tarih ile güzel coğrafyanın en seçkin koşullarda buluştuğu yöre, sanırım Antalya’dır.
Diyeceksiniz ki, Antalya’yı mesken tutan son uygarlık, yani bizimki, tarihi de coğrafyayı da epeyce bir zorluyor, toplumsalına benzetiyor. Doğru. Ama ne yapalım, zaten Türkiye genelinde durum bu…
Sözde mimarlık eseri görgüsüzlük abidelerini saymazsanız, Antalya hâlâ çok güzel bir kent. Üstelik, rantiye sürüsünden bazen bir iki insan çıkıyor ve yöreye yararlı, kalıcı kurumlar kazandırmaya, rant iştahını kültürle dengelemeye çalışıyor.

 

***


Antalya Altın Portakal Film Festivali, işte bu güzel kurumlardan biri. Ülkemizin geleneği en oturmuş ve dünya çapında değer olabilmiş yegâne sinema şöleni. Bu yıl 50. yaşını kutluyor.
İlki 1963 yılında yapılan festivalin kurucusu, belediye tabibi iken Belediye Başkanı seçilen Dr.
Avni Tolunay. Antalya’nın tarihi zenginliği ile coğrafyasının bereketini buluşturan simge de onun zamanında yaratılmış. Deniz köpüğünden doğan güzellik tanrıçası Venüs ve elinde tuttuğu altın portakal öylesine Antalya ki, doğal olarak festivali de isimlendirmiş.
O gün bugündür pek çok kişinin emeği geçmiş, Altın Portakal sinema şenliğine. 1978 yılında Plastik Sanatları, 1985 yılında Akdeniz Akdeniz başlığıyla uluslararası bir müzik yarışmasını katmış bünyesine. Olanakların dar, politikanın sığ, baskıların askeri ve sivil olduğu yıllar olmuş. Ama her ileri gidebildiğinde köklerini derinlere salmış, gövdesini büyütmüş, yeni çiçekler, taze yapraklar açmış, bu kültür şenliği. 1995 yılından öteye, Antalya Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde, kısaca AKSAV diye anılan
“Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı” tarafından yönetilen kurumsal bir organizasyon haline gelmiş.
Burası Türkiye olur da arada zurnanın zırt dediği deliğe basıldığı olmaz mı? Tarihçesinde zırt, hatta zort sesi çıkaran notalar da var, elbette. Örneğin, 2004’te Belediye Başkanı seçilen
“gazeteci” Menderes Türel zamanında festivalin ödülü, altın portakal sunan tanrıça Venüs heykeli müstehcen olduğu gerekçesiyle ortadan kaldırılmış. 2011 yılında milletvekili seçildiği AKP’nin “gazeteci” profiline de çok uygun bu şahsiyet ve karşısındaki heykel, hem tanrıça, hem Venüs, hem de elinde portakal var, düşünebiliyor musunuz? Ödülü müstehcen bulmasa şaşılırdı zaten!

***


Neyse ki 2009’da Prof. Dr. Mustafa Akaydın Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş de Altın Portakal’lı Venüs’ü özgürlüğüne ve festivali ödülüne kavuşturmuş, yeniden.
Antalya’nın CHP’li Başkanı Mustafa Akaydın, bugün Antalya’nın organ naklinde dünya çapında bir merkez haline gelmesinde ve hepimizin gurur duyduğu o pırıl pırıl genç cerrahların yetişmesinde büyük emeği geçmiş bir tıp hocası. Başkan seçildiği ilk yıl, ilk iş, 46.’sı kutlanan Altın Portakal Film Festivali’ni
“gazeteci” Menderes Türel’in harcadığı bütçenin yarısına mal etmiş. Üstelik, kenti Altın Portakal tutan Venüs heykelinin 100 kopyasıyla süslemiş. Bildiğiniz yobaz kafa, bunlardan birini yakmış, ama 99’u kurtulmuş.
Altın Portakal Film Festivali’nin 50. yılını kutlamak, Başkan Mustafa Akaydın’a nasip oldu. Antalya’nın sinema ve kültür şöleni, 4 Ekim Cuma günü başlıyor.
Festivali kuran ve 50. yaşını kutlayan iki Belediye Başkanı’nın tıp doktorları olmaları sizce raslantı mı? Bence değil.
Belediye tabibi Dr. Avni Tolunay’dan, rektör Prof. Dr. Mustafa Akaydın’a, Antalya ve Altın Portakal’ın yarım yüzyılda aldığı yolu gösteriyor.

G NOKTASI

Geçen yıl büyük jüri üyesi olmak onurunu yaşadığım Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne, kaderin cilvesine bakın ki bu yıl “oyuncumsu” olarak dönüyorum, dostlarım. Oyuncu değilim, olamam da, ama ulusal Altın Portakal için yarışacak çok hoş, çok sevimli bir filmde, mini mini, kısacık bir rolüm var. Sevgili arkadaşım Serdar Temizkan’ın yönettiği “Kutsal Bir Gün”de sert bakışlı, kâbus bir sekreteri oynuyorum ve sıkı durun… Almanca konuşuyorum! Birkaç kelime söylüyorum tabii ama, inanın dilim dönene kadar göbeğim çatladı.

Bir hafta süreyle siyasal sığlıktan ve toplumsal sıkıntılardan uzakta, Antalya’nın festival keyfini yaşayacak ve izin verirseniz, yaşadıklarımı sizlerle paylaşacağım.

“Açın şöleni yemek, mahpusun şenliği firar, ezilenin bayramı
isyandır.”


ROLAND ESCARPIT

2 Ekim 2013 - Cumhuriyet

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 1965