YARGI BAĞIMSIZLIĞINA DEMOKRATİK DARBE

~ 25.03.2010, Av. M. Haşim MISIR ~

Anayasada yapılması önerilen değişikliklerle ilgili teklifin 20. maddesinde, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yirmibir asıl ve on yedek üyeden oluşması ve üç kurul halinde çalışması önerilmektedir.

Öneride avukatlar arasından Cumhurbaşkanı’nca bir üye atanması var. Avukatın yargılamadaki kilit rolü, yargının kurucu unsuru olduğu gerçeğinin kabulü ve nihayet Avukatlık Yasası 1. maddede bildirilen “Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder” hükmünün yaşama geçmesi isabetli olmuştur.

Ancak, bunun kurumsal bir temele dayandırılmadığı çok açık. Deneyimlerime dayanarak şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, Baro Yönetimlerinde görev almayan bir avukatın Yargı yapılanması ile ilgili sorunlar hakkında bilgi ve birikimi çoğunlukla yoktur. Bu nedenle kurulda bir avukat görev alacaksa belirsizlik giderilmeli, bu konuda Barolar ve Türkiye Barolar Birliği söz sahibi olmalıdır. Amaç bağcıyı dövmek değil üzüm yemekse, üç kurul olduğuna göre her kurulda bir avukat olmalı, üye sayısı üçe çıkarılmalıdır.

Tasarının kanımca en sakıncalı içeriği 7 üyenin, “birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hâkim ve savcının; ancak bir aday için oy kullanacağı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir.” hükmünün önerilmesidir. Günlerdir gerek Anayasa Mahkemesi ve gerekse Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nda görev alan yargıçların Yüksek Yargı organlarında görev alan hakimlerden oluşmasının demokratik katılımcılığa aykırı olduğu ve mevcut uygulamanın elit bir sınıf yarattığı kamuda bilinçle işlenmekte, kendileri hakkında karar veren taşradaki hakim ve savcıların katılımının olmayışının demokrasi ile bağdaşmadığı bildirilmektedir.

Bilinmelidir ki bu öneri demokratikleşme makyajı altında yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına indirilen en büyük darbedir. Her ne kadar seçimi YSK’nın yürüteceği ve birinci sınıf hakim ve savcıların aday olacağı seçimlerde propaganda yapılamayacağı, adayların sadece özgeçmişlerini internette yayınlayabilecekleri bildirilmekte ise de; Uygulamada bunun böyle olmayacağı, Yarsav, Demokrat Yargı gibi kuruluşların seçimlere müdahil olacakları gün gibi açıktır. Zaten bu önerinin temelinde de Demokrat Yargı Derneği Başkanı Osman Can’ın olduğunu tüm kamuoyu biliyor. Bu seçimlerin yargının içten parçalamasına, sen ben kavgasına neden olacağını, siyasetin her şeyi ile yargıya egemen olacağını görmemek için kör olmak gerek.

Yargıcın sağcısı solcusu, dinlisi dinsizi, Ateist’i Müslüman’ı, Türk’ü Kürt’ü, Laz’ı Çerkez’i olamaz. Yargıç sadece yargıç olmalı, bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürecek hiçbir vasıf eklenmemelidir. Bu bağlamda yargıcın Yarsav veya Demokrat Yargı gibi derneklerde örgütlenmesi de ek vasıftır, doğru değildir. Yargıç hiçbir şekilde kategorize edilemez.

İnsanlar toplumlarının geçmişi ile övünmeli, ancak, geçmişte yaşananlardan bir takım dersler aldığını da asla unutmamalıdır. Bir zamanların Töb-Der, Ülkü-Bir, Milliyetçi Öğretmenler örgütlenmesinin eğitimi, Pol-Der, Pol-Bir örgütlenmesinin güvenliği ne hale getirdiğini ne çabuk unuttuk. Anlamak mümkün değil.

Avukatlık mesleğinin temeli bağımsızlıktır. Onun içindir ki avukatlık mesleğinde müvekkille özdeşleşme dahi yasaklanmıştır. Yargıç’ında bağımsızlığı ve tarafsızlığı olmazsa olmaz kavramlardır. Bu kavramların içi boşaltılmamalı, siyaset yargıdan elini çekmelidir.

Türkiye’de 70 bin avukat var. Bu 70 bin avukat bilmelidir ki, yargı özellikle siyaseten bağımlı hale gelirse, adalet de gider, hak hukuk da gider,  meydan iş bitiren cüppelilere kalır. Sorunun çözümüne siyasal inancı ne olursa olsun tüm avukatlar el koymalı, Barolar ve Türkiye Barolar Birliği yalnız bırakılmamalıdır.

Av. M. Haşim MISIR | Tüm Yazıları
Hits: 3143