Tarih birkaç salisede yazılır

~ 24.06.2013, Melih Pekdemir ~

Bütün iktidar Parklara!

Şimdilik elbette mümkün değil. Ama 20. yüzyılın başında “Bütün iktidar Sovyetlere!” diyenler yeniden başlatmıştı tarihi.

Türkiye tarihini, ne kadar süreceği ve ne denli kalıcı olacağı kestirilemeyen ve sadece büyük kentlerdeki ve parklardaki forumlarda bir kez daha ve yeniden başlatılabilmek mümkün mü?

Elbette bu parklardaki topluluklar iktidara filan el koymuyorlar ve zaten koyamazlar. Ama bu bir niyet. Ama bu çok sıkı bir deneyim.

Peki “yeni” mi?

Önce, “yeni” lafına takılmamak lazım. Önemli olan “başka” bir siyaset tarzı…

“Yeni” kelimesi hakikaten kifayetsiz… Artık AKP ile birlikte gelen ve “yeni” denilen (aslında arkaik ve ortaçağ’a ait olan) bütün her şey geride kalıyor…

Şimdi “başkalaşan”, aniden politikleşen yüz binler, kimlikleri, mekânları, zamanlarıyla neo-liberal Piyasa’da pazarlanan meta olmaya da isyan ediyorlar. Cemaat- tarikat kıskacı dışında sadece “yeni” değil başka bir toplumsal seçenek oluyorlar.

“Eski öldü, yeni doğamıyor. Bir kriz, eskinin ölümü ve yeninin doğamaması durumu-sürecidir.” (A. Gramsci, Hapishane Defterleri)

Ama illa ki doğacak…

Öyleyse en çabuk eskiyen kelime: Yeni…

RTE her “Yeni” dediğinde reklam spotu gibi şakıdı. Artık sahneye Başka bir Türkiye çıkıyor.

(Kürt dinamiği üzerinden konuşmak için henüz erken. Öncelikle Kürt siyasetçileri AKP hükümetini yıpratıp yıpratmamaya karar vermeliler. Sonbaharı bekleyecekmişiz. Meclis 6 Temmuzda tatile girecek, bu arada AKP irade beyanında bulunacakmış. BDP ile görüşmüş filan… Eylülde ise meclis açılacak ve PKK’nin geri çekilmesi tamamlanacakmış… Demek ki Eylüle kadar, Kürt çözümünde, barış kavramı ile karakol, korucu, operasyon, provokasyon bir arada… Suriye muamması da işte orada…)

RTE badireyi yalanla, tezviratla, barbarlıkla geçiştirmeyi umuyor. Bilhassa “darbe”den, sivil darbeden söz ediyor. Velev ki sivil darbe olsun! Milyonların sokaklara, meydanlara çıktığı böyle sivil eylemlere artık darbe denilemez ki, devrim denilir! Ama maalesef henüz devrim yok, sadece isyan ve doğum sancısı var.

Ne olacak şimdi? Şiddete devam etmek zorundalar. Böylesi, kendilerince tek seçenekleri... Ama şiddet korkutmuyor. Öldürüyor, acı veriyor ama korkutmuyor.

Gençler özgüven kazandılar. Birincisi 80 öncesinin devrimci efsaneleri karşısında kendi efsanelerini yarattılar. İkincisi Kürt direnişiyle kıyaslanan “ezikliklerini” de aştılar, üstelik ellerinde silah da olmadan, ölesiye ve korkusuzca isyan etmeye giriştiler. İçlerinde ve yanı başlarında örgütlü devrimciler var, süreçte birlikte örgütlenebilmek imkânlarını arayan ve sürecin hamallığını da yüklenebilen deneyimli genç devrimciler…

Plastik merminin, biber gazının, tazyikli suyun karşısına piyanonun, karanfillerin çıktığı meydanlarda, barbarlık ile romantizm de savaşıyor. Her devrim romantiktir. “Mavi balıklı afişi” vurdular, piyanoyu tutukladılar, karanfillere biber gazı attılar.

Tarih yazılmasın diye zamanı durdurmak istiyorlar.

Bu durumda, biyolog John Maynard Smith bir düşünce deneyi öneriyor. Önce iki saatlik bir film seyredeceksiniz. Bu filmde ilk omurgalılardan başlayarak bugünkü halimize ulaşan insanın evrimi son derece hızlandırılmış haldedir: “Araç yapan insan sadece son dakikada ortaya çıkacaktır.” Ardından Smith iki saatlik bir başka film tasavvur eder, bu filmde ise araç yapan insanın tarihi sıralanmaktadır: “Hayvanların ve bitkilerin evcilleştirilmesi sadece son yarım dakikada gösterilecektir ve buharlı makinenin icadı ile atom enerjisinin icadı arasındaki süre ise sadece sondaki bir saniyedir.” (R. Sennett, Zanaatkâr, s. 26, Ayrıntı y.)

Başka bir Türkiye de çok uzak bir gelecekte değil, birkaç saliselik süre var önümüzde… Sabretmiyoruz ki…

(Birgün)

Melih Pekdemir | Tüm Yazıları
Hits: 1206