Devlet terörü varken barış olmaz

~ 27.04.2013, Kadir CANGIZBAY ~

24 Nisan’dı evvelsi gün. Bir şey yaptınız mı; bir Fatiha, bir mum vb… İki milyona yakın insan veya bir tek kız çocuğu; babası kendisine piyano almış, ileride torunları da çalar diye; gelin kız, günlerdir yolda, aç; memeleri kurumuş, emziremiyor bebesini; Fırat’ın sularına bırakıyor sessizce, kendi kucağımda öldüğünü görmeyim diye: “Ey Fırat, zalim Fırat; ta ezelden bu yana, hayat sendin hepimize, can katardın canımıza, sonunda bunu mu yapacaktın bize”.

Koskoca bir halk; yok artık buralarda. Kim haklı, kim haksız: Soruların en alçakçası; zira hak, canla başlar, canla biter. Can bir yana, ölüleri bile yok; tabiî artık doğamayacaklar da. Tanrı, eğer varsa, bu kadar acı üzerine, bu toprakları haram eder bize. Tarihi geri sarmak mümkün değil; ama mukatele, katliam, tehcir veya soykırım, adı her neyse; işte o ‘olay’ vuku bulmasaydı, bugün buralarda doğup yaşıyor olacak olanlara “gelin, buralar sizlerin de” diyemedikçe, kendimiz de hep eğreti kalacağız bu topraklarda.

Eğretiliğin tersi, ‘biz’ diyebilmek: Hrant cinayetinin valisi mi ‘biz’; taze İç İşleri Bakanı, 1 Mayısların gazcısı. Oysa Hrant ‘biz’di; kendisini hatırlamanın tam sırası: “Türkiye’nin demokratikleşmesi, soykırımı kabûl etmesinden daha önemli” derdi. ‘Arkadaşları/dostları’ diye ortalığa dökülenler de iyi bilir bunu; ama artık hatırlamak bile istemezler; zira, araya önce ‘yetmez, ama evet’çilik girdi, sonra da ‘âkil’lik. Soy bozukluğu dediğin ne genetik, ne etnik, ne dinsel, ne de mezhepsel; zihinsel: Aralarından birileri BirGün’ü Hrant’a karşı etnik ayırımcılıkla, Ermeni düşmanlığıyla da suçlamadı mıydı ki? Kendileri şimdi, ırkçılıkları/ayırımcılıkları ‘kafatası’ seviyesine bile ulaşamayıp ‘apış arası’na takılıp kalmış dincilerle aynı kayıkta insan aklına karşı kürek çekiyorlar, ‘he ya barış, he ya çözüm’ diyerek.

Ne güzel, hiç utanmıyorlar, birbirlerine telefonda “heval” demeleri ‘terorist’liklerine delil sayılan gazeteciler aylardır zindanda tutulurken bu zulmün baş sorumlusu despotların seçilmiş/seçkin/seçme memurları olarak insan arasına çıkmaya; “otistik de, ateist de birdir, zira bunların beyinlerinde inanç kompartımanı yoktur” diyen yaratıkla aynı blokta yer almaya. Bu noktada şunu söyleyelim: Beyinde inanç bölmesi olmaz; zira inanç, beynin bittiği yerde başlar ve insana yaraşan beynin uzanamadığı ormanlara dalmamaktır.

Kısacası, Türkiye, hortlak kokuyor. Çamlıca’da toprak fokurduyor; sonra tam ortasından yarılıyor, bir ceset  fırlıyor yükseklere; bütün ufku kaplıyor. Kefenlemeden gömmüşler herhalde, takım elbiseli; adeta canlı, ama gözleri bembeyaz, gözbebekleri yok. Konuşuyor, mezardan gelir gibi boğuk bir sesle; ama, tane tane ve kararlı: “Hayat ölümle başlar” diyor; “gövdenizi delik deşik edeceğim, Haydarpaşa’yı yaktım, kalbinize de şiş geçireceğim, Taksim bitti artık; Balat’ı, Sulukule’yi bulabilirseniz bulun, tarih size haram; ciğerinizi de sökeceğim, üçüncü hava alanı var ya, yedi yüz bin ağacınızı keseceğim; ama bitmedi, Kanalİstanbul’la da coğrafyanızı delik deşik edeceğim; karnınızı yarıp barsaklarınızı bizim mahallenin köpeklerine yedireceğim; hepsi aç ve uyuz, ama o kadar da kuduruk/kuduz.

Neo liberalizmin acımasız korsanlığını da aşan bir kindarlık, sınırsız bir insan düşmanlığı. Ama başka türlü de olamazlar: Yaratılanı yaratandan ötürü seviyorlar; aynı yaratana sığınıp yaratılanı helak etme kartını elinde tutmanın en iki yüzlü formülü de tam tamına bu. Kısacası, insan yok paradigmalarında, işte o yüzden de islamcının ılımlısı ile radikali/teroristi arasındaki mesafe , aynı fotografın negatifi ile pozitifi arasındaki kadar, yani sıfır. Önemli olan bunların oyununa gelmemek. Örneğin, Fazıl Say davasında AİHM ne derdi; hakaret mi, nefret suçu mu, yoksa eleştiri mi? İşte, bunları tartışıp da hortlağı meşrûlaştırmanın âlemi yok; zira o, insanı boğmanın peşinde; ürkütmenin, yıldırmanın, kısacası dinci devlet terörü kurmanın.

(Birgün)

Kadir CANGIZBAY | Tüm Yazıları
Hits: 1429