Sözü tüketmek

~ 02.04.2013, Av. Sabri KUŞKONMAZ ~

Her şeyi söylemekle, her şeyi yapmak ayrı şeylerdir.
           Adalet Bakanı, barış sürecine “damga vuracak” bir söz söyledi. Barış isteme suçunu işleme cesaretini kamuoyuna duyurdu. Bakanlığın adı “adalet” olunca, bu söz daha bir ağır ve oturaklı bir “statü” kazanıyor. Öyle ya, suçla, ceza ve hapishane ile doğrudan bağlantılı bir temel yönetsel birimin başındaki kişiden “sadır” oldu bu söz.
            Barış suçu işlemek! Tüm söylem ve statüyü tersine çevirince, yani söylemin asıl sahiplerinin, asıl mağdurlarının söylemini kullanınca, muktedir olan sahip olduğu güçten soyunmakta mıdır acaba? Bundan sonraki aşamada, telaffuz sorunu da çözülmeli; Sayın Bakan, pekaka değil, pekeke demeye başlamalı ki, suç listesi kabarsın.
             Barış asla netameli bir söz, netameli bir kavram değildir. Hele bu topraklarda, kanın acıyla, ölümlerin kurşunlarla yarıştığı son otuz yılda, barışın üstüne toz kondurulamaz. Acının yaşandığı coğrafyada barışla oyun olmaz. 1999’da Diyarbakır’da barışın nasıl ürkek bir sözcük olduğuna tanık olmuştum. Sonra, 2010’da KCK davası için Diyarbakır’da iken konuştuğum insanların tutulmayan bir sözden dolayı yaşadıkları derin kırılmaya da tanık olmuştum. O tarihten yaklaşık beş yıl önce Başbakan kente gelip, “Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” demişti.
              Basit bir kalıp gibi görünen bu sözün kendi özgün koşularında özgül ağırlığı tonlarcaydı. Çünkü “eskisi” ölümdü, zulümdü, kandı. Ölüm ve zulüm üzerinden verilen sözün ağırlığı tonlarca ise, tutulmaması halinde de bu sözün altında kalanların çekmek zorunda kaldıkları ağrılık da o denli fazladır.
                Adalet Bakanı suç işleme kastını açıkça duyurduğuna göre, daha görecek günlerimiz var demektir. Görecek günlerimiz ve işlenecek suçlar! Hazır suç işlemeye başlamışken, KCK davasında tutuklu bulunan avukatların da suçlarını işleyiversin Sayın Bakan. Çünkü onlar da barış suçu işlediler. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı, avukat ve yazar Muharrem Erbey’in işlediği insan haklarını savunmak suçunu da işleyebilir.
                 Diyarbakır biraz uzak gelebilir. İstanbul’da tutuklanan Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatların suçu da ayrı bir seçenek. Halkın hakkını savunmak gibi netameli bir suç işlediler. Bakan da bir ucundan işlesin. En azından suça fer’an iştirak ediversin.
               Daha kolay işlenecek bir suç isterse; Silivri’de yatan, gazeteci yazar ve milletvekili Mustafa Balbay’ın işlediği düşünmek ve yazmak suçu da sırada…
              Bütün bu suçlar bir kişiye ağır gelebilir. Adalet Bakanı’na adaletsizlik etmemeliyiz. Çok daha basit bir şey isteyebiliriz; bugün dünyada kaç avukat tutuklu bir araştırıversin. Ve Türkiye’de kaç avukat suçlanıp tutuklanmış? Bu bilgileri paylaşsın bizlerle. Üstelik bu fiilin suç hukuku açısından, yani maddi ve manevi unsur, kanunilik, illiyet rabıtası gibi tüm yönlerden suç kapsamına girecek bir tehlikesi yok.

SÖYLEMİ YIKMAK;

           
Havva Adem’e elma vermedi. Adem Havva’dan o elmayı kaptı. Yoksa Havva’nın elmayı vermeye niyeti yoktu. O, elmayı büfeye koyacaktı.
            Her şeyi söylemek, her şeyi yapmak demek değildir. Böylesi bir söylemle, yapılması gerekenlerin yerine getirilmemesi, yapılmaması halinde, sorumluluktan kaçmak için bir siyasal sigorta oluşturulması tehlikesi, çok ağır vebaldir… Barışı temiz tutalım.

Haftaya dize; “Çıplak şimdi güneş altında bahçe” (Hasan Öztoprak, Varlık, Mart 2013)

(Birgün)

Av. Sabri KUŞKONMAZ | Tüm Yazıları
Hits: 1600