"Akil adamlar" yamyam mı?

~ 01.04.2013, Attila AŞUT ~

“Akil adamlar” konusu yine medyanın ve siyasetin gündeminde. “Kürt sorunu” ile bağlantılı olarak, daha önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu önermişti bunu. Ancak Başbakan’dan gereken ilgiyi görmeyince çabuk unutulmuştu. AKP Hükümeti’yle Öcalan arasında “İmralı süreci” başlayınca, yeniden günün konusu oldu. Hatta, “İşte barış sürecini yönetecek akil adamlarımız” denilerek, “Kadirizm”in kitabını yazanlardan, AKP’nin bilindik borazancılarına dek birçok ünlünün adı piyasaya sürüldü. Sonunda devreye RTE girdi ve “Yok öyle şey!” dedi, “Bunlar bizim ancak müşavere heyetimiz olabilir. Öyle karar verici bir konumları ve yetkileri olmayacak; sadece toplumun algısını yönlendirme noktasında bize destek olacaklar.” Yani, “akil adamlar” diye sunulan bu kurul, hükümetin bir tür “halkla ilişkiler” ve “propaganda birimi” gibi çalışacaktı...

     Odatv, Başbakan’ın görev tanımından sonra, Osmanlı’daki “Heyet-i Nasiha”ya benzetmiş “akil adamlar”ın işlevini:

     “Özellikle İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali, Anadolu’da direnişi daha da artırmıştı. Bu nedenle işgallere karşı Anadolu’da halkın tepkisini yatıştırmak için Heyet-i Nasiha (Nasihat Heyeti) kuruldu. Bazı şehzadelerin de başkanlığını yaptığı heyet, barışın ancak koşulsuz teslim ve düşmanı kızdırmamakla sağlanacağına dair propaganda yapmaya başladı. Ali Galip Olayı’nda Malatya’ya da bu kurullar gönderildi. Heyet Balıkesir, Bursa, Manisa, Uşak, Konya gibi yerlerde kısmen etkili olduysa da Erzurum ve Sivas Kongreleri’nden sonra etkisini tamamen yitirdi.”  

     “ADAM” MI, “İNSAN” MI?

     “Akil adamlar” konusu bir başka açıdan daha tartışma yarattı. Kimileri bu sözün “erkek egemen” bir söylem olduğunu belirterek, “adamlar” yerine “insanlar” denmesi gerektiğini öne sürdü. Başbakan Erdoğan da bu görüşü hemen benimsedi; daha önce kanlı bıçaklı olduğu feministlere zeytin dalı uzatarak, söylemin “akil insanlar” olarak değiştirilmesini buyurdu. Böylece, kurulda yer alacak kişilerin kimliği / niteliği tartışması bıçak gibi kesilerek, konu bir anda “adam-insan” sorunsalına kaydırıldı.

     “Akil adamlar”ın “akil”ini irdelemeden önce, son yıllarda “adam” sözcüğüne uluorta yöneltilen eleştirilerin haklılık derecesini sorgulamak gerekiyor. Türkçe Sözlük’ü açıp bakanlar, “adam” için verilen pek çok karşılığın ilk sırasında “insan” sözcüğünü göreceklerdir. Elbette bu sözcüğün bir anlamı da “erkek kişi”dir. Ama “adam” sözcüğünün geçtiği hiçbir deyimde ve atasözünde “erkek” anlamı bulamazsınız. Hepsi “insan”a içkindir. Bir şeye itiraz ederken, o konuda biraz bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Günlük modalara göre dilde keyfi anlamlandırmalara gidemeyiz.

     AKILLI MI, YAMYAM MI?

     Fakat asıl trajikomik durum başka...

     Şu acayip “akil adamlar” sözünü ortaya atanlar, bunun gerçek anlamını bilseler, herhalde kıyı bucak kaçarlar bu söylemden.

     BirGün’deki yazılarımızdan birinde daha önce değinmiştik Yıllardır dil yazıları yazan Orhan Velidedeoğlu, Arapçada “âkil”in “akıllı” değil, “yiyen, yiyici” anlamına geldiğini belirtiyor. “Akıllı” anlamındaki sözcüğün doğru yazımı ise “âkıl”mış...

      “Âkil” sözcüğünün türevlerini ve anlamlarını onun bir yazısından aktarıyorum:

     “Âkil (Ar. ekl ‘yemek’ten âkil) Yiyen, yiyici.

     Eskiden hayvan biliminde beslenme biçimlerine göre hayvanlar üçe ayrılırdı:

     âkilü’l-lahm: et yiyenler / etoburlar;

    âkilü’n-nebat: ot yiyenler / otoburlar;

    âkilü’l-kül: hem et, hem ot yiyen / hepçiller.” (Bütün Dünya, Kasım 2010)

     Yani “âkil” denen yaratık, düpedüz “yamyam”mış!

      Konunun uzmanı olan yazar, “âkil adamlar” tartışmasını ironik bir yargıyla noktalıyor:

       İnsan yiyen (âkil), âkıl olamaz!...”

       Bizim önerimize gelince...

      Âkil adamlar” mı, “âkıl insanlar” mı tartışmasını bırakalım artık.

      Nasıl seslendirileceğini bile doğru dürüst bilmediğimiz ölü bir sözü zorla diriltmeye çalışacağımıza, kavramın yalın ve anlaşılır Türkçe karşılığını olan “bilge kişiler”i kullanıma sokmak en akılcı yoldur. 

 

     * * *

    Bekir Coşkun gidici mi?

     Cumhuriyet gazetesinde kimi yazarlarla yönetim arasında sorun yaşandığı biliniyor. Mustafa Sönmez'in sanal ortamda gazetesine yönelttiği eleştiriler, yazarın işine son verilmesine yol açtı. Şimdi de Bekir Coşkun'la sıkıntılı bir süreç yaşanıyor. Coşkun, bir süre önce Cumhuriyet'in Yayın Kurulu Başkanı Orhan Erinç'e gönderdiği ve basına da sızan mektubunda, gazete yönetiminden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş ve durumda iyileşme olmazsa, yuvadan ayrılmak zorunda kalacağını bildirmişti. O uyarı mektubundan sonra gazetede fazla bir şeyin değişmediğini, Coşkun'un birkaç gün önce "medyaradar.com"da yayımlanan uzun röportajındaki şu sözlerden anlıyoruz:
     “Ben bu dönemde Cumhuriyet’in yapması gerekenleri yeterince yaptığını düşünmüyorum. Daha iyi muhalefet yapabilir diye düşünüyorum.” (...) Bu noktada Cumhuriyet’in yönetimiyle çok iyi anlaştığımı söyleyemem. Zaman zaman istifa noktasına geldim. Hatta kitaplarımı topladım, paketledim.”
     Röportajı yapan gazeteci Alev Gürsoy soruyor:
     "Peki ya düzelmezse, sizi göremeyecek miyiz?"                                                                                                                                                                           

     Bekir Coşkun'un yanıtı çok net:

    "İşte o zaman ben durmam giderim."
     
Bu röportajın ardından Cumhuriyet'e daha dikkatli bakmaya başladım.
     Aaa, ne göreyim?
     Bekir Coşkun'un 2. sayfadaki köşesi, sessiz sedasız 6. sayfaya sürülmüş! Olmamış, ertesi gün 3. sayfaya kaydırılmış... Yani, dokuz köyden kovulan “Onuncu Köy” yazarı, Cumhuriyet gazetesinde göçmen kuş gibi sayfa sayfa dolaştırılıyor!
     Oysa Bekir Coşkun, yaklaşık üç yıl önce, "İlhan Selçuk'un köşesini dolduracak tek yazar!" denilerek oraya yerleştirilmişti. Şimdi göçebe durumunda...

     İşin daha da ilginci, Bekir Coşkun'un köşesine, aynı zamanda gazetenin "Yayın Kurulu Üyesi" olan Emre Kongar'ın taşınmış olması!
     Yukarıdan beri anlattıklarım, size de Cumhuriyet'te kopacak yeni bir fırtınanın habercisi gibi görünmüyor mu? Sanki şimdiden hazırlıyorlar okuru Bekir Coşkun'un yokluğuna...
     Bana sorarsanız, Bekir Coşkun gidici.
     Peki nereye gider?
     Sezgilerim beni yanıltmıyorsa Sözcü'ye...

     * * *

Ş U T

Kuzunun rüyası!                                       

AKP’nin “hukuk allamesi” Burhan Kuzu, “Başkanlık benim rüyam!” demiş.

Senin “rüyan”, Türkiye’nin “kâbusu”dur Bay Kuzu!

AŞUT

(Birgün)

Attila AŞUT | Tüm Yazıları
Hits: 1536