Federasyon Çözüm mü?..

~ 30.03.2013, Prof. Dr. Rona AYBAY ~
Yargı organının siyasal iktidarın denetimine alınması için türlü manevraların yapıldığı günümüz Türkiye’sinde, üstelik “federal” hukuk uygulaması konularında hiçbir birikimi ve deneyimi olmayan hukukçularla, federal yapının başarılı olmasını beklemek değil, çok tehlikeli sonuçlara yol açmasından korkmak daha gerçekçidir.

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in “Türk bayrağının yanına Kürt bayrağını da çeksek ne olur?” sözleri, bu konulara ilişkin tartışmaları yeni bir aşamaya getirmiş gibi görünüyor. Daha doğrusu, Baydemir’in çıkışı, çoktandır içinde yaşamakta olduğumuz aşamanın niteliğini daha belirgin hale getirmiş oldu. Baydemir’in dile getirdiği istek, sınırlı bir özerklikle yetinmeyip, bir federasyona gitme hedefini dile getiriyor, sanırım. Nitekim, basında yer alan yorumlar da bu sözlerin federasyona yönelik olarak anlaşıldığını gösteriyor.

Durum buysa, bunca yıldır, nasıl adlandırılacağında bile anlaşamadığımız “Güneydoğu Sorunu” ya da “Kürt Sorunu”nun çözümü, T.C’nin tekil (üniter) yapısının değiştirilmesine ve bir federasyona gidilmesine bağlanmış oluyor.

Bu durum, “Kürt diye bir şey yok; Kürt, o yörelerin kışında kuru karlar üzerinde yürüyen Dağ Türklerinin ayaklarından çıkan ‘kart - kurt, kart - kurt, kart - kurt’ seslerinden kaynaklanan bir deyimdir” gibi, ilköğrenim çocuklarını bile güldürecek bilimsel(!) açıklamalardan nerelere geldiğimizi gösteriyor. Geldiğimiz yerin, hiç kuşkusuz, çok daha sağlıklı bir tartışma zemini oluşturduğunu söylemek gerekir.

Ancak “federasyon”u çözüm olarak gösterenlerin, savlarını kulaktan dolma bilgilerin ötesinde ciddi verilere dayandırması da zorunludur. Çünkü benzeri başka kavramlar gibi, “federasyon” da sorunları hemen ve bütünüyle çözüme kavuşturacak bir “sihirli değnek” değil; enine boyuna tartışılması gereken, karmaşık yönleri olan bir kavramdır.

Böyle aldatıcı “sihirli değnek” örnekleri siyasal tarihimizde görül-müştür. Örneğin, 1908 İkinci Meşrutiyet (İlân-ı Hürriyet) döneminin başlarında “hürriyet” sözü, böyle sihirli bir anlam kazanmış; ama kısa bir süre sonra kimsenin bu konuda doğru dürüst bir fikri olmadığı ortaya çıkmıştır.

1945 yılında başlayan sola kapalı “sınırlı” çok parti dönemine de (demagog politikacıların ağzında çoğu zaman “demokraaasi” diye söylenen) demokrasi deyimine bel bağlanmış, her sorunun çözümü için bu kavrama başvurulmuş; ama demokrasinin asgari koşulları konusundaki bilgi ve birikim eksikliği nedeniyle sonuç yine hüsran olmuştur.

Yargının özel konumu

1960 sonrasında da “anayasa”ya “her derdin devası” gözüyle bakıldığı zamanlar olmuş, gelgelelim 10 yıl kadar sonra anayasa “suçlu” ilan edilmiş; onu her kötülüğün kökeni sayanlar görülmüştür.

“Federasyon”un çözüm olup olmayacağı tartışılırken üzerinde durulması gereken pek çok soru vardır. Bunlar, ciddi ve sağlıklı biçimde tartışılmadan; “federasyondan yana” ya da “federasyona karşı” olmak, pek de anlamlı değildir. Bu yazımız, başka önemli noktaları dışarıda bırakarak, sadece federasyonlarda yargının özel konumunu belirtmeyi amaçlamaktadır.

Federasyonlarda ‘yargı’nın önemi

Çağdaş devlet anlayışında güçlü ve bağımsız bir yargının ne denli önemli olduğu herkesçe bilinmesi gereken bir gerçektir. Yargının, bağımsızlığını yitirip, siyasal erkin güdümüne girdiği ülkelerde; hukuk devleti, insan hakları ve demokrasi gibi kavramlar, içi boş birer kalıp haline gelmektedir.

Bağımsız ve güçlü yargının önemi, federal yapılı devletlerde daha özel boyutlar kazanır. Çünkü bu tür devletlerde, yasama organı, “ikili” bir oluşuma bağlanmıştır. Bazı konuların yasa yoluyla düzenlenmesi federal yasama organının, bazılarının ise federe devlet yasama organlarının yetkisindedir. Ayrıca vergi salınması gibi her iki yasama organının yetkisine giren konular da vardır. ABD Anayasası’na göre anayasayla federal devlete verilmiş olanlar dışındaki yetkiler, yasaklayıcı özel bir hüküm yoksa ‘State’lere (Eyaletlere) aittir (1795 yılında kabul edilen 10. Ek). Böylece, asıl yetkinin eyaletlerde olduğu belirtilmiştir.

Federal devletlerde yürütme organları da, federal ve federe olma üzere “ikili” bir yapıdadır. Federal yasalar federal yürütme organı, federe devlet yasaları da federe yürütme organı (seçilmiş valiler, yerel başbakanlar) eliyle uygulanır. Bu emniyet örgütlerine kadar uzanan sonuçlar doğurur. Holivut filmlerinde ve TV dizilerinde görülen FBI ile eyalet polisleri arasındaki yetki çekişmeleri, bundan kaynaklanmaktadır.

Hangi organın neyi yapmaya, ne ölçüde yetkili olduğu konusunda uyuşmazlıklar, kaçınılmaz biçimde ortaya çıkar. Hangi konunun hangi organın yetkisinde olduğu, sonuç olarak, yargı organınca belirlenir.

Federal yapılı devletlerde mahkemeler de, doğal olarak federal devletin mahkemeleri ve federe devletlerin mahkemeleri olarak “ikili” bir yapıdadır. Uyuşmazlıklardan ve çatışmalardan kaçınmak için her bir yargı türünün görev alanları olabildiğince net biçimde belirlenir.

Federal yapılı devletlerde mahkemelerin ve özellikle ABD Yüksek Mahkemesi, Alman Anayasa Mahkemesi gibi en üst düzey yargı organlarının başlıca görevi şu sorulara yanıt bulmaktır: Hangi konunun düzenlemesi federal devletin yetkisi içindedir? Hangi konularda ise federe devletler yetkilidir? Hangi hallerde her ikisi de yetkili olabilir? Bunlar saptanmadan, davaların esası incelenmez.

Öte yandan, federasyonlarda herkesin federal devlet yurttaşlığı yanında bir de “federe devlet yurttaşlığı” vardır. Bunun sonucu olarak, yargı organlarının, insan hakları alanındaki genel görevleri de yeni bir boyut kazanmıştır: Federasyonu oluşturan birimlerden birinin yurttaşı olanların, öteki federe devletteki haklarının ve özgürlüklerinin korunması.

Sonuç

Federasyonu bir çözüm olarak görenlerin; ABD, Federal Almanya, İsviçre Konfederasyonu gibi, değişik adlarla anılsalar da “başarılı federasyon” örneği olarak kabul edilmiş devletlerin iki özelliği üzerinde düşünmeleri gerekir.

Birincisi, bu ülkelerde federasyon, var olan üniter yapının çözülmesi yoluyla değil, zaten var olan devletlerin birleşmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Yani federe devletler, zaten var olan devlet örgütlenmeleriyle federasyona katılmışlardır.

Var olan üniter yapı içinden federasyon çıkarmayı istemek “federalizm”den çok “ayrılıkçılık” kavramını akla getirir.

İkinci nokta ise federal yapının sağlıklı işlemesi için, gerek federal gerek federe düzeylerde çok güçlü, bağımsız ve saygın yargı organlarına duyulan kesin gereksinimdir. Organlar arasındaki yetki uyuşmazlıkları ancak toplumda saygınlık kazanmış, güvenilir yargı organlarınca uygun çözümlere bağlanabilir. Doğum yeri ve memleketi federasyonun Doğu’daki biriminde olan ama kendini “Kürt” saymayanların ya da o bölgede işi olan öteki birimin yurttaşlarının hakları ve özgürlükleri de ancak saygın ve etkili yargı organlarınca korunabilir. Kuşkusuz, aynı durum Doğu’daki birimin yurttaşlarının Batı’daki hakları ve özgürlükleri için de söz konusudur. Kısacası, bağımsız ve güçlü bir yargı olmadan demokrasi olmadığı gibi, federalizm de olmaz!

Federalizmin başarılı örnekleri sayılan ülkelerde yargı organlarının saygınlığı, federal sistemin en sağlam güvencesidir.

Yargı organının siyasal iktidarın denetimine alınması için türlü manevraların yapıldığı günümüz Türkiye’sinde, üstelik “federal” hukuk uygulaması konularında hiçbir birikimi ve deneyimi olmayan hukukçularla, federal yapının başarılı olmasını beklemek değil, çok tehlikeli sonuçlara yol açmasından korkmak daha gerçekçidir.
10 Ağustos 2010
 

Not: Bu yazı 10.08.2010 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Rona AYBAY | Tüm Yazıları
Hits: 1700