"Ben bilmem devletim bilir"

~ 18.03.2013, Akın OLGUN ~

Her türlü çıkışın önüne konulan “Süreç hassasiyeti’’ bir değirmen gibi söylenmesi, yazılması, açıklanması gereken her şeyi öğütüyor. Komisyondan çıkan rapor malumun ilanı oldu.  Her gün Allah’ın adı ile uyananlar sadece komisyon raporunu değil, kendi inançlarını ve ahlaklarını da katakulliye getirmekten geri durmadılar. İktidar için her şeyin mubah olduğuna biat edenlerin eliyle havalandırıldı Ankara’nın derin dehlizi.

Ana muhalefet partisinin lideri Kılıçdaroğlu’nun Uludere katliamı için “ Bırakın Ankara’nın karanlık dehlizinde kaybolmasını, TBMM içinde kaybedildi” sözü aslında meselenin tam özeti.

Uludere komisyon raporu malum sürece denk getirilerek, huzur bozuluculuğun, art niyetçiliğin önüne geçilmiş oldu. Kendi halkını bombalayan devlet söyleminden rahatsızlık duyan Başbakan’ın çıkışları, İmralı’ya gidecek heyetin içinde kimlerin olup, olmayacağını belirleyecek kadar destur içerikliydi. İmralı’nın yolunun  ‘Roboski’ dememekten geçtiğini hatırlatan Başbakan’a “ isim konusunda bir engel çıkarmayız, sürecin önünde ki engel olmayız” diyerek siyaset alanında Roboski’nin volümü bir anda düşürüldü.

Büyük resme bakmamız salık veriliyor. Bu resim, mutluluğun resmi olacak, adına “Barış” denilecek. Her türlü haksızlığın, adaletsizliğin sürecin altına süpürülerek ortadan kaldırılmasına ses çıkarmayarak, ya da çıkarıyor-muş-mış gibi yaparak resmin asılı olduğu duvardan akan kanı post modern sanatın dışa vurumu olarak kabul edeceğiz.  Süreç sessizliğinin büyüsüne bırakıp kendimizi, en ufak bir çıtırtının bu büyüyü bozacağına imanla nefeslerimizi tutacağız. Devletin burnundan kıl aldırmıyor-muş havasını kotaracağız. Devletin bekasının tüm hassasiyetlerini düşünüp, damarına basmamaya özen göstereceğiz. Aman Başbakan’ı kızdıracak laflar, sözler, açıklamalar yapmayalım havasında soluk alıp vermeye çalışacak, her kelimeyi ağzımızda yuvarlayıp, ortaya karışık konuşacağız.

Kürt siyasi hareketi hep verecek, ama olup biten her olumsuzluğun faturası onlara kesilecek. Şahinler, güvercinler üzerine vur patlasın, çal oynasın analizcilerin,  Emre Uslu feyizli tespitlerin,  üfürükçü entelektüellerin döktürdüklerinden yap boz’u tamamlamaya çalışacağız. Kürt siyasi hareketinin tüm direngen duruşları törpülenene, hamur haline getirilip istenilen şekle sokulana kadar bu devam edecek.

Bu haliyle “süreç” sevinçsiz, sevimsiz ilerliyor. Bu işte bir yanlışlık var tarzı içsel sorgulama herkesin boğazında takılı kalıyor.

Eğer barış, demokrasinin bir aracı ise, hak ve özgürlükler önündeki tüm engellerin ortadan kaldırılması gerekmez mi? Havada uçuşan paketlerin içeriği, suç tanımının daha baskın hale getirilmesinden öte ne öneriyor? Hiç… Sürekli medyaya racon kesen bir muktedir, ve sonrasında kapı önüne konulan yazarlar, gazetecilerden başka ne var? Daha da vahimi, yıllardır yan yana yazanların arkadaşlıkları, dostlukları, yerini koruyabilme güdüsü ile hiç yaşanmamış gibi yapanların çokluğu iktidarın sansüründen daha ağır değil mi?  Daha da acısı o boşluğu doldurmak için, iktidar atamalı gazetecilerin köşelere yerleşmesi hiç mi rahatsız etmiyor eli kalem tutanları? Sansüre karşı bir gün kalem bırakabilme cesareti bile olmayanlar nasıl kamunun vicdanı olacak? Al takke, ver külah diyerek bir birini parmaklayan bu kültürel erozyonda tek adam şakşakçılığından başka bir şey çıkmaz, çıkmıyor da.

Geniş bir kesim bu duruma fit olmuş gözüküyor. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” pragmatizmi ile politik atraksiyonlar yuvarlanıyor. Eleştirinin ana mantığının “ben bilmem devletim bilir” şekline büründüğü bu sistem içinde sesini en az duyduklarımıza kulak kabartmak en doğrusu.

“Sürüden ayrılanı kurt kapar” diyerek sürü içinde kalıp mallaşmaktansa, kurt’a yem olma riskini alıp ayrılmak daha onurluca.

(Birgün)

Akın OLGUN | Tüm Yazıları
Hits: 1162