Kahrolsun sabotörler

~ 09.03.2013, Kadir CANGIZBAY ~

Bruegel ve Bosch, çağımızda yaşasalardı, kesin, sinema da yaparlardı. Şöyle sahneler çıkardı ortay: King Kong, diz kapağına kadar suda, Titanic’in burnunu havaya dikmiş, tecavüz etmeye çalışıyor; sol baldırına ise Jerry Lewis yapışmış; tabiî, Lilliput gibi kalıyor, bir eliyle devin kalçasına iğne batırıp çıkartıyor “cız cız da bız bız” diye naralar atarak, arada bir de bana dönüp baba çıkartıyor ve haykırıyor: “Sen Fransızca bile bilmezsin”. Eiff0el’e tırmanan bir ihtiyar, bunu duyunca bize dönüyor, meğerse Cemil Hoca’ymış, “yok, yok iyi kötü bilir” diye itiraz edip başıyla aşağıyı gösteriyor, “siz asıl oraya bakın” der gibi: Marylin Monroe, De Gaulle’ün sırtına binmiş, tek eliyle generalin burnunu sıkıp “your nose is mine” diye bir şarkı mırıldanırken bacaklarını da çifte atarcasına geriye doğru sallıyor, eteğinin altına kafasını sokmaya çalışan Sarkozy’yi uzaklaştırmak için; ama, bu arada çişini tutamıyor, hava da çok soğuk, yerde bir buz tabakası oluşuyor ve üzerinde bir Arap şeyhi paten yapıyor; ancak o kadar hızlı ki, birden havalanıyor ve Sultanahmet’in minareleri arasında slalom, ardından da Anıtkabir’in avlusuna sırt üstü bir iniş, tek bacağı havada, ponpon kızların alkışları arasında; ayak baş parmağından bir şeyler sızıyor; dışkıymış, ama göğe doğru yükselip kahve rengi bir buluta dönüşüyor…

Televizyonda bir gazeteci, Kanal A’nın demirbaşlarından; İmralı notlarını yayımlamanın sabotaj olduğunu söylüyor; barışa karşı bir sabotaj; dolayısıyla savaştan yana, kan dökülsün isteyen; işte o yüzden de dört dörtlük suç: King Kong Titanic’e tecavüz etmiş, çok mu.

Kâbus: Başbakanın çıkıp “Uludere’nin esas sorumlusu İsmet Paşa’dır” demesini, garipsememek bir yana, bekler hale gelmek ve bu sözlerin ne kadar doğru/hikmet dolu olduğunu savunacak ‘insan’ların varlığı.

Başbakan sansürden yana değil. Oysa sansür, despotluğun mert, harbî olanı. Oto-sansür ise, ortada bir terör rejimi var demek: Herkes, her an/vesileyle bir darbe yiyebilir; dolayısıyla, hiç yokmuşsun gibi yapacaksın, hedef olmamak için; ki bu, manevî intihar.

Sansür, giyotinle idam: Bıçağın nereye ineceği önceden biliniyor. Oto-sansür ise, cellatın baltası kimin neresine isabet edecek, kafanız kaç vuruşta kopacak, bilmek ne mümkün; işte, böylesi bir dehşet ortamının ürünü/kanıtı.

Dehşet, zihninden yakalar insanı: Çözüm/barış süreci diyorlar; “silahlar sussun, akan kan dursun, analar ağlamasın” diye diyorlar; ama legal siyasal katılımı askerlerin öngördüğünden de daha fazla engelleyip (seçim barajının genişletilmesi, ön seçim zorunluluğu ile tercihli listenin kaldırılması, TCK ve TMK’nın zorbalığa ve keyfîliğe daha da açılması sivil/AKP’li dönem ürünleri) cezalandırır, insanları binlerle içeri atarken, silahlı siyaseti muhatap alıyorlar.

Ve bir sürü ‘insan’; hükümetin/Erdoğan’ın barış yönündeki iradesinden bahseden, “barış umutları yeşerdi” diyen. Şunu bile akıl edemiyorlar (mı?): Elindeki silah sayesinde ka’le ve muhatap alınanın, hele silahsız olana nelerin reva görüldüğü de apaçık ortadayken, bırakacağı en son şeyin de yine elindeki silah olacağı. Silahsıza hakaret ve zulüm ederken silahlılarla masaya oturmak, doğrudan doğruya silahlılığı ödüllendirip silaha başvurmayı teşvik etmek; çok daha önemlisi, siyasette söz sahibi olmanın kuralı/koşulu hâline getirmek.

Silahlı olduğu için, başkalarıyla değil kendisiyle masaya oturulanın, gerek pazarlık gücünü arttırmak için, gerekse anlaşmaya varılamadığında ilk ve tek başvuracağı şey, hem de bir öncekinden daha da büyük bir şiddetle, yine silah olacaktır. Birileri silah bıraksa bile, gerçekleşecek olan da çatışmasızlık/barış değil, başkalarıyla çatışma olacaktır.

Bunlar ya çok sersem ya da çok uyanık, fakat hangisi olurlarsa olsunlar ‘amin’ dedikleri dua gerçekleşmediğinde sarılacakları bahaneyi şimdiden hazırlayıp piyasaya sürmüş vaziyetteler: Sabotaj; gizli ilişkiden hamile kalan ‘kız’ın karnını şişiren ‘cin’ misali.

(Birgün)

Kadir CANGIZBAY | Tüm Yazıları
Hits: 1156