AKP'nin 'Kürt Barışı'nın yutturulması, devrimcilerin susturulmasıyla mümkündür

~ 21.02.2013, Can SOYER ~

Sinop ve Samsun’da BDP heyetinin gezisi nedeniyle yaşanan linç girişimleri çeşitli açılardan tartışıldı, tartışılıyor, daha da tartışılacak gibi görünüyor. Medya ve hükümet memurları ise, hızla AKP’yi temize çıkarma çabalarına giriştiler. Kimileri, barış girişimlerini engellemek isteyenlerin çeşitli provokasyonlarla sürece müdahalede bulunmaya çalıştıklarını söylemeye daha ilk dakikalarda başladı bile.

Oysa siyasetin önemli kurallarından biri, bize, Sinop-Samsun hattında meydana gelenlerin müzakere sürecini sekteye uğratmak şöyle dursun, AKP’nin “Kürt Barışı” projesine kan taşıdığını gösteriyor. Kural ise şu: Kesin failleri bilinmeyen, zaten tek bir özneyi fail göstermenin de mümkün olmadığı karmaşık siyasal süreçlerde, önemli olan failin kim olduğu değil, sonucun kime alan açtığıdır. Yani bakacağımız yer düğmeye kimin bastığı ya da tetiği kimin çektiği değil, ortaya çıkan koşulların kimin çıkarlarına hizmet ettiği olmalıdır.

Bu açıdan baktığımızda, AKP’nin Sinop ve Samsun olaylarından sonra, bir taşla iki kuş vurmak misali, iki önemli argüman kazandığını söyleyebiliriz. Birincisi, AKP, yaşananları gerekçe göstererek, Kürt siyasetini daha ölçülü olmaya, daha alttan almaya, daha düşük profil vermeye davet edebilecektir. Karadeniz’in iki önemli kentinde son derece organize biçimde linçe girişen kitleler ortadayken, “siz de çok üzerimize gelmeyin” diyebilmek mümkün olmuştur.

İkincisi ise, AKP, yine aynı olaylara yaslanarak, “barış çabalarını engellemeye çalışan güçler” lakırdısıyla MHP üzerinde ağır bir baskı oluşturmayı deneyecektir. MHP’nin barış konulu çabaları engellemeyeceği değil burada söylenen; ancak AKP’nin, MHP üzerinde kurduğu baskıyla, kendisini temize çıkarma, kendi barış projesine meşruiyet kazanma çabasına girişmesi söz konusudur. Yani AKP, MHP’nin barış istemediği doğrusundan, kendisinin barış konusunda samimi olduğu yalanına kanıt devşirmeye çalışmaktadır.

Dolayısıyla, linç organizasyonunu kimlerin yaptığını, sosyal medyadaki kampanyayı kimlerin yürüttüğünü, tahrik edici bildirileri kimlerin dağıttığını falan adli soruşturmaya bırakıp, siyasal iktidarın bu olaylar sonrasında kazandığı manevra alanına bakmak gereklidir. Bu anlamda, AKP’nin, Sinop ve Samsun’da yaşanan linç girişimlerinin hem sorumlusu olduğu teşhir edilmeli, hem de bu süreçten eli güçlenmiş olarak çıktığı tespit edilmelidir.

Ancak bizim açımızdan iş burada bitmiyor. Sinop-Samsun hattında meydana gelen linç girişimleri, sadece AKP ile İmralı arasındaki müzakerelere dair değil, aynı zamanda AKP’nin kafasındaki “Kürt Barışı” projesine dair de bir şeyler söylüyor.

Bu ülkede barış istediği için, Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşın karşısında olduğu için, Kürtlerin eşit yurttaşlık taleplerinin karşılanmasını ve siyasal-kültürel haklarının teslimini savunduğu için yıllarca eziyet gören, hapislere atılan, partileri kapatılan, polisten dayak yiyen bir sol gelenek mevcut. Fakat AKP’lisinden liberaline kadar bir gerici güruh, şimdilerde kalkıp utanmadan solcuların, sosyalistlerin, devrimcilerin barışa karşı olduğunu, barışın sağlanmasını istemediklerini, hatta Kürtlerin haklarının ve taleplerinin karşılanmasına karşı çıktıklarını söyleyebiliyor.

Bu sadece kötü bir yalan ya da durumu kurtarmak için başvurulan beceriksiz bir çarpıtma olsaydı bu kadar önem verilmesi gerekmezdi. Fakat daha dikkatli bir gözle bakıldığında, ortada bir yalanın ve çarpıtmanın ötesine geçen, doğrudan hükümetin kafasındaki “barış” planına nitelik ve içerik kazandıran bir operasyonun bulunduğunu görüyoruz. Operasyon ise, esas olarak, AKP’nin “Kürt Barışı” projesini, gerçek bir barış, gerçek bir kardeşlik, gerçek bir eşitlik olarak yutturma operasyonudur. Ve bu projenin Türkiye halklarına yutturulması, devrimcilerin susturulmasıyla mümkündür.

Aslında süreç son derece basit ve açık saiklerle işliyor. AKP açısından bakıldığında, hedefin yeni anayasa sürecine daha güçlü ve daha hakim bir pozisyonla girmek olduğu gayet açık. Dolayısıyla, AKP’nin “barış”tan anladığı, ülkenin gerici dönüşümünde en önemli virajlardan biri olan anayasa gündemini olabilecek en “karlı” biçimde geçirmekten ibaret.

İşte bu açıdan bakıldığında, Sinop-Samsun olaylarının, bir anda sosyalistlere ve devrimcilere yönelik bir linç girişimine dönüşmesi, son derece anlamlıdır. Gündemdeki müzakere sürecinden gerçek bir barış çıkmayacağını, AKP anayasasından eşitlik ve özgürlük adına ufacık bir ilerleme sağlanamayacağını, dahası Kürt halkının da müzakereler yoluyla teslim alınmaya çalışıldığını söylemeye cesaret eden devrimciler, doğal olarak AKP hükümetinin hedefi olmaktadır.

Üstelik, bu saldırılar, sosyalistlerin ve devrimcilerin müzakereler hakkındaki tutumunun haklılığını da kanıtlamaktadır. AKP’nin “Kürt Barışı” projesi, Samsun’da başarıyla sahneye konan performanstaki gibi, solcuları, sosyalistleri, devrimcileri taşlayarak hayata geçebilecektir. AKP’nin Kürtlerle barışması, ancak devrimcilerin linç edildiği bir ülkede mümkün olacaktır. Ancak sosyalistlerin sesi kısıldığında ya da tepesine çöreklenildiğinde, AKP kendisini “barış güvercini” olarak pazarlayabilecektir.

Bu nedenle, AKP’nin gerici ve faşist karakterini teşhir etmekten vazgeçmeyen, Kürt halkının eşitlik ve özgürlük taleplerinin AKP tarafından karşılanmasının mümkün olmadığını gösteren, bir burjuva iktidarının halklara baskı, sömürü ve şiddetten başka sunacak bir şeyi olmadığını söyleyebilen sosyalistler ve devrimciler, AKP faşizminin doğrudan muhatabı haline gelecektir. AKP, kendi tekerine çomak sokan, kendi yalanını ortaya çıkaran, süsünü püsünü yırtıp kendisini rezil eden devrimcilerin üzerine gerici kitleleri salmaya devam edecektir.

Sosyalistler ve devrimciler elbette bu saldırılar karşısında teslim olmayacaktır. Ancak, önümüzdeki süreçte kritik bir parametre, Kürt hareketinin bu saldırılara ne şekilde tepki vereceğidir. Sosyalistlerin linç edilmesine “müzakereler sürsün” diye sessiz kalmak ya da devrimcilerin sokaklarda taşlanmasına “şimdilik AKP’yi sıkıştırmayalım” diye tepki vermemek tarih karşısında telafisi mümkün olmayan bir hata ve vefasızlık olacaktır tabi. Fakat daha önemlisi, solsuzlaşan bir Kürt hareketinin, AKP karşısındaki meşruiyetinin ve haklılığının da zedelenmesi olacaktır.

O zaman bir kez daha tekrar edelim: AKP’nin “Kürt Barışı”nın yutturulması, devrimcilerin susturulmasıyla mümkündür.

AKP’nin Kürt halkıyla “barış”ması, ancak devrimcilerin linç edildiği bir ülkede mümkündür.

Bana inanmayan, Mehmet Metiner’e sorsun.

(SolHaber)

Can SOYER | Tüm Yazıları
Hits: 1404