TSK Soruşturması ve İddianamenin Analizi

~ 18.02.2013, Av. Noyan ÖZKAN ~

Bu davalara at gözlüğü ile bakan ve üç maymunu oynayan hukukçu ve gazetecilerde bir dalgalanma ve kırılma yaşanmıştır. Bu arada Balyoz davasında ve Odatv davasında ODTÜ, Boğaziçi, Yıldız Teknik ve yabancı bilişim uzmanlarından alınan uzman bilirkişi raporları ile bu iddianameler tamamen çökmüştür.

Kamuoyunda “İzmir Askeri Casusluk ve Fuhuş Davası” olarak bilinen soruşturmaya ilişkin; İzmir (TMK 10. Maddesi ile Görevli) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 1927 sayfadan oluşan iddianamesi ile büyük çoğunluğu TSK mensubu 357 kişi hakkında açılan davada, iddianame İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir. Sanıklar, TCK’nin 220, 327, 334, 135. maddeleri uyarınca “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma”, “devletin güvenliğine ilişkin gizli ve yasak belgeleri temin etme”, “kişisel verileri kaydetme” iddiaları ile yargılanmaktadır. Mahkemenin 29.01.2013 günlü tensip kararı uyarınca; birinci ve ikinci tutukluluk inceleme duruşmaları 27/02/2013 ve 27/03/2013 günlerinde ve yargılama duruşması ise 16/04/2013 gününde yapılacaktır. Şu anda tutuklu bulunan 85 kişiden 55’i askerdir. İddianamede ayrıca 196 müşteki ve 831 mağdur yer almaktadır.

İzmir Emniyet Müdürlüğü ihbar hattına 10.08.2010 tarihinde ABD’den gönderilen bir e-mail ihbarı üzerine, CMK 250. madde (sonradan TMK 10. madde) ile görevli Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği tarafından soruşturma başlatılmıştır. 3.12.2010 tarihinden itibaren de İzmir Emniyet Müdürlüğü KOM’un başvurusu üzerine, mahkemesinden iletişimin dinlenmesi kararı alınarak “projeli çalışma” yürütülmüştür. Yaklaşık 310 şüphelinin işyeri ve evi aranmıştır. İddianamenin temel dayanağını ise bir sanığın bilgisayarında bulunduğu iddia edilen PANDORA isimli veri tabanı ile başka birkaç imzasız dijital belge teşkil etmektedir.

Özel yetkili medya mahkemeleri

2007 yılında başlayan Ergenekon 1-2 , Poyrazköy, ÇYDD, Erzincan (İlhan Cihaner), Futbolda Şike, KCK, İstanbul Askeri Casusluk, Odatv, İlker Başbuğ, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Redhack, Tıp Öğrencileri vd. soruşturma ve iddianamelerinde benzeri evrensel hukuk ve CMK ihlallerini, özel yetkili gazete/tv propagandasını hep birlikte izledik, izlemeye devam ediyoruz. Odatv operasyonu ve iddianamesi bu davalarda dönüm noktası olmuştur. Bu davalara at gözlüğü ile bakan ve üç maymunu oynayan hukukçu ve gazetecilerde bir dalgalanma ve kırılma yaşanmıştır. Bu arada Balyoz davasında ve Odatv davasında ODTÜ, Boğaziçi, Yıldız Teknik ve yabancı bilişim uzmanlarından alınan uzman bilirkişi raporları ile bu iddianameler tamamen çökmüştür. Ülkemizde ceza adalet sistemini kanserli bir hücre gibi yiyip bitiren ve çökme noktasına getiren bir dijital sahtekârlık çetesinin ve özel yetkili medya mahkemelerinin varlığı artık gün gibi aşikârdır.

Siyasallaştırılmış iddianameler

Kamuoyunu ilgilendiren ve yukarıda anılan siyasallaştırılmış iddianamelerle benzeri özelliklere sahip olan ve basına “İzmir TSK Casusluk ve Fuhuş Operasyonu” adıyla servis edilen soruşturma sonucunda düzenlenen iddianame, özellikle araştırmacı gazeteci ve hukukçular ile akademisyenler tarafından dikkatle incelenmelidir. İddianame hakkında “ön tespitlerimiz” şunlardır:
lİddia gizli bilgi belge temini ve bundan çıkar ve nüfuz sağlamak üzerine kurulmasına karşın, soruşturma sırasında basına yapılan servisle kamuoyunda “casusluk” ve “fuhuş” algısını ve kanaatini uyandıran bir psikolojik propaganda yapılmıştır. Soruşturma sırasında bu tip ihlallerden elbette İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ve de soruşturma dosyasını yürüten başsavcı vekili ile savcıları sorumludur. CMK’nin “soruşturmanın gizliliğini” düzenleyen 157. maddesi ve ayrıca BM Savcıların Rolü Konusunda Havana Beyannamesi’nin 12, 13 ve 23. maddeleri ihlal edilmiştir. Beyannamenin 13. maddesine göre; “Savcılar görevlerini yaparken kamu yararını korurlar, objektif biçimde hareket ederler, zanlının ve mağdurun durumunu gereği gibi dikkate alırlar”. İddianame açıklandığında tek bir sanık hakkında bile casusluk ve fuhuş maddelerinin isnat edilmediği anlaşılmıştır. Ancak kamuoyuna servis yapılan yanıltıcı ve kasıtlı kirli bilgi bombardımanı ile sanıklar önceden lekelenmiş ve yargısız infaza uğramışlardır.

l İddianame makamı, CMK 160/2. madde ile düzenlenen; maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür” temel ilkesini ihlal etmiştir. İddianamede toplam 357 sanıktan sadece 1 kişinin savunmasına (Bkz. Sh. 421., S.E.) yer verilmiş ve genel olarak “şüpheli savunmasında atılı suçlamayı kabul etmemiştir” gibi basma kalıp bir ibare kullanılmıştır. Hak arama özgürlüğü ve savunma hakkı ile ilgili tüm evrensel ve ulusal sözleşme ve beyannameler ihlal edilmiştir. Dolayısıyla bu iddianameyi, sanıkların savunmasını okumadan tek taraflı olarak yorumlamak zorunda kalıyoruz.

Yazıma yarın devam
edeceğim...

Av. Noyan ÖZKAN Eski İzmir Barosu Başkanı, 17 Şubat 2013


TSK Soruşturması ve İddianamenin Analizi (2)

İddiaların temel dayanağını teşkil eden PANDORA veri tabanındaki subay/astsubay/sivil memur listelerini içeren tüm klasör ve belgeler imzasız ve dijitaldir. Şüphelilerin bilgisayarlarından çıkmamıştır. Örgüt yöneticisi ve koordinatörlükle suçlananlar ile şüphelilerin büyük çoğunluğu arasında bilgi/belge temini, şantaj ve menfaat temini hakkında hiçbir irtibat ve delil yoktur.

* Yeri, yurdu ve mesleği belli olan yaklaşık 90 şüphelinin tutuklanması CMK ve evrensel ceza ilkelerinde belirtilen “tutuksuz yargılama” ve “masumiyet ilkelerine” aykırıdır. Özellikle alt klasörlerde kimin tarafından ne amaçla düzenlendiği belirsiz olan imzasız dijital belgelerde yalnızca ismi yer alan TSK personelinin aylarca tutuklu olarak mağdur edilmesi haksız ve yanlış bir uygulamadır.

* İddiaların temel dayanağını teşkil eden PANDORA veritabanındaki subay/astsubay/sivil memur listelerini içeren tüm klasör ve belgeler imzasız ve dijitaldir. Şüphelilerin bilgisayarlarından çıkmamıştır. Örgüt yöneticisi ve koordinatörlükle suçlananlar ile şüphelilerin büyük çoğunluğu arasında bilgi/belge temini, şantaj ve menfaat temini hakkında hiçbir irtibat ve delil yoktur.
* İddianamede kişilerin özel yaşamı ile ilgili erotik telefon konuşmalarına ve listelerde yer alan TSK mensupları (şüpheli veya mağdur) hakkında mezhep, karakter ve mahremleriyle ilgili bilgilere ve çok çirkin ve küçük düşürücü ibarelere yer verilmesi ile bu soruşturma ve dava aşamasında ilgili ve ilgisiz birçok insana zarar verecek ve hatta maddi/manevi tazminat davalarının açılmasına yol açacaktır. Çünkü iddianame metni yazılı ve görsel basın ve internet siteleri yoluyla kamuoyu ile paylaşılmaktadır. İddianamede bu değerlendirmelerin hiçbir süzgeçten geçirilmeksizin kamuoyuna sunulması nazarı dikkate değerdir.

* PANDORA v.12 isimli klasör açıldığında içerisinde Pandora.accdb veri tabanı (Access) program dosyasının bulunduğu, ayrıca yine aynı klasör içerisinde “Koordinatör_Ek”, “Veri1_Ek”, “Veri2_Ek” ve Veri3_Ek” isimleri verilmiş klasörlerin bulunduğu, bu klasörlerin içerisinde “belgelerin temin edildiği değerlendirilen kişilerin isimlerinin verildiği alt klasörlerin” yer aldığı, bu alt klasörlerde de temin edilen bilgi, belge, video, fotoğraf vb. verilerin yer aldığı, iddia edilmektedir. İşte bu klasörlerin içerisindeki alt klasörlerde oluşturulan listelerin düzmece olarak hazırlanması ve TSK’nin itibarsızlaştırılması amacıyla sahte dijital belge olarak üretilmesi ve iddianameye girmesi ciddi bir olasılıktır. Özellikle basına yansıdığı kadarıyla, örgüt yöneticileri ile onlara bağlı olan şüphelilerin büyük bir çoğunluğunun birbirini tanımaması ve irtibatının olmaması hususu, “ek klasör listelerinin” düzmece olduğu şüphesini artırmaktadır.

* Genelkurmay Başkanlığı’nın ve kuvvet komutanlıklarının iddianamede belirtilen “TSK içindeki yasadışı yapılanma” hakkında şimdiye kadar bilgi sahibi olmaları ve askeri mevzuat uyarınca gerekli “disiplin” ve “cezai” soruşturmaları açmaları ve yaklaşık 350 subay/astsubay/sivil memur hakkında yapılan işlem hakkında kamuoyuna bilgi vermeleri gerekirdi. Özellikle PKK/KCK bağlantısı sanki sonradan yapıştırılmış gibidir. Zorlamaya dayalı ve kanıtsız bir iddiadır. Üstelik, iddianame düzenlenmeden önce basına yapılan yasadışı servis ile TSK mensupları hakkında binlerce haber yapılmış ve “itibarsızlaştırma kampanyası” yürütülmüştür. Birkaç sanık örgüt yöneticiliği, az sayıda sanık da münferit suçlar işlemiş ve etik dışı işlemler yapmış olabilir. Yargılamada, savunmaları alındığında daha ciddi bir değerlendirme yapmamız mümkündür. Ancak yüzlerce TSK mensubunu, “alt klasörlerde oluşturulmuş imzasız dijital belgelere” dayalı polis fezlekeleri ile “belgelerin temin edildiği değerlendirilen kişiler” olarak suç örgütünün üyesi yapmanın inandırıcılığını ve gerçekliğini hukuksal ve siyasal alanda tartışmaya açmakta yarar vardır.

Son söz Emile Zola’dan: “Gerçek yürüyor, onu hiçbir şey durduramaz.’’ (Dreyfus davası sürecinde, 25 Kasım 1897 günlü Le Figaro gazetesinde yayımlanmıştır.)

Av. Noyan ÖZKAN Eski İzmir Barosu Başkanı, 18 Şubat 2013

Av. Noyan ÖZKAN | Tüm Yazıları
Hits: 3615