Ulusalcılık, solculuk ve anti-emperyalizm

~ 27.01.2013, Şükrü Sina GÜREL ~

Türkiye’nin bundan sonraki 2013 gündeminde, tabii ki on yıldır süren “dönüştürme” projesi kapsamında,  “çözüm” ve “yeni anayasa” konularının başı çekeceği belli oldu. “Çözüm” konusu elbette çok boyutlu ; içeride ve dışarıda tasarlananlar mutlaka vardır. Ama “yeni anayasa” konusunda öne çıkacak başlıklar, dışarıdan belirlense de, daha çok içerideki koşullarla biçimlenecek : “Anadilde” eğitim, yerel yönetimlerin federalizm sınırlarına doğru “güçlendirilmesi”,  vatandaşlık tanımının “Türklük”ten arındırılması, vs…

Bugünlerde CHP içinde kopan kıyameti de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. CHP’nin iç sorunlarını tartışmak hiç üstüme vazife değil ama olan biteni ve “büyük manzara”yı görebilmek için CHP’de koparılan kıyameti de doğru değerlendirmek gerekir.

Ne olmuş ?  Bir milletvekilinin sosyolojik bir değerlendirme yaparken ortaya koymaya çalıştığı bir kıyaslama,  zaten “genel manzara” içinde kendisine artık “doğru” bir yer aramakta olup, AKP’ye hamle yapan ve kendisini bir Kürt olarak gören bir başka milletvekilinin tepkisini çekmiş. Konuyu, herkesin kendisine bir aidiyet seçmekte özgür olması ve bilim insanlığı söylemiyle, siyasetçinin fikrini açıklamasının nasıl bağdaştırılabileceği konularından bağımsız olarak ele alalım.

Birincisi, “Türklük” bir ırkın adı değildir. Her çeşit ulusalcılığın da “ırkçılık” olmadığı gibi… Doğrudur,  “Türk” kavramını bir ırkın adı olarak benimseyenler de olmuştur ama doğrusu bu değildir. Bu kavramı daha çok bir dil, tarih ve kültür birliği içinde değerlendirmenin daha doğru ve böyle bir yaklaşımın bilimsel olduğunu anımsamamız gerekir. Bu yüzden, Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü, küçümsemeden ve içini boşaltmadan yeniden hak ettiği yere koymak gerekir.

İkincisi –burada en tehlikeli sulara girdiğimin farkındayım- yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan Kürtlerin kendi kimliklerine sahip çıkmak ve geliştirmek konusunda yerden göğe hakları vardır ama bir dile, bir edebiyata sahip olmak ve bir “ulus” olmak, başka bir iştir. Yıllardır bölgeyle ilgilenen bilim adamları, ortak bir dil ve edebiyat oluşturulması için daha çok yol kat edilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Şimdi, TRT’nin Kürtçeyi yaygın bir standarda kavuşturma çabaları ve üniversitelerimizde kurulan bölümler, herhalde bu amaca hizmet edeceklerdir.

Üçüncüsü, sol bakışla sorunları değerlendirme ölçütlerini ve Türk devrimciliğini Batı’dakinden ayıran temel özellikleri yeniden yaşatmamız gerekmektedir. CHP’nin en büyük sıkıntısı da buradadır. Bu parti ve ülkemiz solu, ya bunu başarabilecek ya da uluslararası sermayenin güdümünde “geriye dönüştürülen” Türkiye’nin içine girdiği bu sürüklenişin unsurlarından, payandalarından biri olacaktır.

Yeniden düşünelim ve bilelim ki, Avrupa sosyal demokrasisine öykünen, peşinden sürüklenip giden Türk solu 1980’lerden beri  “kişiliksizleştirilmiştir”. Kendi ülkelerinde her zaman emperyalist politikaların destekçisi olan, emperyalist çabalardan pay alıp, kendi emekçi sınıfının sorunlarını hallettiğini düşünen ve “kaslarını” gevşetmemek için başka insan  gruplarının haklarıyla uğraşmayı spor olarak benimseyen Avrupa sosyal demokratları, solumuzun şimdiye kadar gözünü boyamış, içini boşaltmıştır.

CHP, Türkiye’nin “ulus devlet” olarak var olmasını sağlayan, varlığının özünde dünya siyasal tarihinin ilk başarılı anti-emperyalist mücadelesi bulunan bir siyasal parti olduğunu anımsamalıdır. Ayrıca bilinmelidir ki, mini veya etnik milliyetçilik destekçiliği, solcuların işi değildir. Kendi emeğini, girişimcisini ve öz varlığını koruyamayan, “ulus devlet”ine sahip çıkamayan bir sol, kendisini inkâr eder ve biter… Bize düşen, CHP’lilere  bu gerçeklerin anımsatılması…

(Yurt Gazetesi)

Şükrü Sina GÜREL | Tüm Yazıları
Hits: 1166